Bayram bitti şimdi yine dönüyoruz seçim diye  tatsız bir konuya! Erken seçim, tekrar seçim diye diye apar topar bir seçime daha gidiyoruz. Yani bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Tabii ki neden gittiğmizi sağır sultan bile artık biliyor.

   Fakat partilerin fanatik seçmenleri hariç, herkesin kafası karışık durumda. Kimisi 7 Haziran seçimlerinden bu yana ne değişti de oyumu değiştireyim diye düşünürken;  kimisi de partilerin son zamanlardaki tutum ve davranışlarını değerlendirerek pozisyon almaya çalışıyor. Ama 1 Kasımda ne olursa olsun vatandaşın kaderi değişmeyecektir. Zira, maalesef Türkiye'de siyasi partiler tam demokratik bir sistemde oluşmadığı için, tabiri caiz ise bu gün ''devlet rantından pay kapma örgütü'' haline gelmişlerdir. 

   Peki, devlet rantı nedir? Devlet rantı, tüyü bitmedik yetimler dahil, hepimizin cebinden çıkan paraların Ankara'da toplandığı havuzdur. İstisnasız tüm partilerin gözü bu havuzda olduğuna göre; yani bizim paramızda olduğuna göre;  vatandaş bunlardan hangisine güvenip sığınarak oyunu verecektir? Ülkemizde mevcut sistemin ürettiği, kendi içlerinde bile demokrasinin olmadığı partiler demokratik yöntemlerle örgütlenme dikçe; vatandaş oyunu hangi partiye verirse versin durum değişmeyecektir. Siz bu partilerin vatandaşın gözünü boyamak için yaptıkları kayıkçı kavgasına aldanmayın; aslında bunlar birbirinden çok da farklı değildirler.

   Bilirsiniz, genellikle yazılarımda fıkralardan da faydalanırım. Böylece hem konuyu sıkıcı olmaktan kurtardığımı hem de anlatmak istediğimi daha kolay ifade edebildiğimi düşünürüm. Şimdi de öyle yapacağım.

   Bildiğiniz gibi, eskiden öyle araba uçak falan yoktu. İnsanlar yolculuklarını ya yayan, ya da binek hayvanlarına binerek yaparlardı. Hikayemizdeki yolcu da akşam vakti bir köyden geçerken geceyi orada geçirmek ister. O zamanlarda köye gelen misafirleri köy muhtarları evlerinde ağırlıyorlardı. Bu nedenle yolcumuz da muhtarın evini sorarak öğreniyor ve muhtara misafir oluyor.

   Muhtar misafire çok iyi davranıyor ve ağırlıyor. Fakat akşamın ilerleyen saatlerinde muhtar adamlarına, ''Ulan elinizi çabuk tutun. Daha inekler var sağılacak; koyunlar var yemlenecek; misafir var düzülecek!'' diye emirler yağdırmaya başlayınca, bunu duyan misafir telaşlanıyor. Muhtar'a; ''Muhtar, her şey için teşekkürler. Benim biraz acelem var. Yolcu yolunda gerek.'' diyerek izin istiyor. Muhtar, ''Yahu iyiydik, neden gidiyorsun?'' falan diyorsa da yolcumuz oradan kaçar adım ayrılıyor; ve biraz ilerideki başka bir köye varıyor.

   Tabii ki yine o köyün de muhtarına misafir oluyor. Muhtar misafirine o kadar iyi davranıyor ki; bundan duygulanan misafir Muhtar'a; ''İyi ki bu dünyada sizin gibi iyi insanlar da var. Öbür köyde başıma ne geldi bir bilseniz'' diye yaşadıklarını anlatıyor.

   Misafiri dinleyen Muhtar öbür köyün muhtarı için ne diyor biliyor musunuz? ''O salak herif hep böyle misafirleri korkutup kaçırır  da bana yollar; onları bana düzdürtür!''

   Şimdi, bizim parlamentodaki mevcut siyasi partiler de tıpkı o muhtarlar gibidir. Vatandaş olarak birinden kaçarken öbürüne yakalanırsın! Sonuçta varılacak yer birinden birinin kucağıdır! Yani vatandaş hangi partiye oy verirse versin sonuç değişmez!

   Peki vatandaş bu sarmaldan, yani kucağa oturmaktan nasıl kurtulacaktır?  Bunun bir çaresi yok mudur? Elbete vardır. İsterseniz ben aklıma gelen kriterleri sayayım. 

   Öyle onlarca kriter saymaya gerek yok. Aslında bunun için iki ana kriterin yerine getirilmesi yeterli olacaktır. Bunlardan birincisi halkın kendi milletvekillini kendi seçmesi; ve ikincisi de seçim barajının kaldırılmasıdır. Demokrasinin olmazsa olmaz kriterleri bunlardır. Diğer kriterler bunlardan sonra gelir.

   Şimdi şöyle bir soru akla gelebilir: Halk bu iki kriterin sağlanması için ne yapabilir? Çok şey yapabilir. Önce,  kendi gücünün ve bu güce karşı konulamayacağının farkına varması gerekir. Sonra da taleplerinin yerine getirilmesi için siyasi partiler üzerinde; ve özellikle halen parlamentoda temsil edilen partilerin liderleri üzerinde yoğun baskı kurmalıdır. Lider hegemonyasına dayanan, mevcut antidemokratik sistemin değişmesi için elinden geleni yapmalıdır.

   Bunlar yapıldığı takdirde, hiç bir güç bunun önünde duramaz.

   Son olarak yine güzel bir atasözümüzü hatırlatayım: ''Ağlamayan çocuğa meme vermezler!''

   Ha, ''Bu düzen iyidir; ağlamaya gerek yok!'' diyorsanız; düzeniniz hayırlı olsun!