Ne desem…

Nereden başlasam?

Baştan sona yanlışlar zinciri…

Bereket bu kez kimsenin burnu kanamadı…

Ya bir dahaki sefere?

 

Hep felaket olunca akla gelir maden ocakları…

İnsan hayatının bir ton kömüre eşdeğer olduğu madenlerde iş güvenliği, çalışma koşullarının ilkelliği nedense facia olunca haber değeri taşır ulusal medyada…

 

Dün Dilaver’de meydana gelen göçükten 14 saat sonra sağ salim kurtulan madencilerin yaşayacak güzel günleri varmış ki, bugün aramızdalar…

Çalışma Bakanlığı müfettişlerince mühürlenen bir maden ocağı resmi bir sahada nasıl aylarca izinsiz faaliyet gösterir akıl sır almıyor…

Tam bir Türkiye klasiği…

İyi de arkadaş, burayı mühürleyen bakanlık çalışmasına nasıl göz yumar?

 

Dün 35 yıllık madenci Ahmet Öztürk’le göçüğün meydana geldiği ocağa gittiğimizde kulağıma eğilip, “Mustafa burası tam bir facia… İş güvenliği, çevre güvenliği yok. Şuan Bakanlık müfettişi kapıdan içeriye girse işletmenin mühürlenmesi için en az 20 madde yazar” dedi.

Çok geçmeden ajanslara Çalışma Bakanlığı’nın açıklaması düştü:

“Biz o maden ocağını mühürlemiştik”

Hiç şüpheniz olmasın çok daha kötü koşullarda çalışan resmi ocaklar var bu şehirde…

Burada tek sorumlu bakanlık değil.

TTK ve bu sahaları kiralayan şirketler de en az bakanlık kadar yetkili ve sorumluluk taşıyor…

 

Ortada bir gerçek var…

Madenler bu kentin en büyük gerçeği…

Maden sektöründeki kriz zincirleme olarak sanayicisinden, inşaat sektörüne, mahalle bakkalından, dolmuş şoförüne kadar her kesimi etkiliyor…

Geçenlerde telefonla görüştüğüm Velioğlu Madencilik’in sahibi İşadamı Ümit Velioğlu, yılsonuna kadar şartlar böyle giderse hiçbir maden şirketinin 2015’i görmeyeceğini söyledi.

 

Velioğlu ki, madencilik alanında en istikrarlı rödevanslı saha sahiplerinden biri…

O böyle diyorsa diğerlerini düşünmek bile istemiyorum.

 

Dün kazanın meydana geldiği maden ocağı da, yaşanan krizi iliklerine kadar hisseden firmalardan bir tanesi…

Ama hiçbir kar hesabı insan hayatı kadar önemli olamaz…

Bu kadar ihmalin yaşandığı, yasaların tanınmadığı bir maden şirketinde meydana gelen  bir kazayı “kader” ya da “işin fıtratında var” diyerek açıklamak bu kentin insanına apaçık küfretmektir.

 

Kazadan sonra maden ocağı sahibi Erol Civelek bakın ne demiş:

“İşçilerimiz sağ olarak çıktı. En büyük sevincimiz bu”

 

Ya dünkü kazada 9 madenci hayatını kaybetseydi…

O zaman Erol Civelek bu kadar rahat konuşabilecek miydi?

Ne madden ne vicdanen bu facianın altından kalkamazdı…

Peki, özel ocaklarda çalışan binlerce maden işçisinin onurlu bir yaşam sürmesi için daha kaç kişi ölmesi lazım?

Denetim mekanizmasındaki aksaklık nereden kaynaklanıyor?

Yer altı madenciliği gibi son derece ciddi, iş güvenliği riski taşıyan ve milyon dolarlık yatırımlar isteyen bir sektörün özelleştirilmesinin devlet eliyle cinayet olduğunu ne zaman kabul edeceğiz…

Yaşadığımız acılar daha çok taze…

Yapı Tek Karadon’da…

Star Kozlu’da sadece daha çok para kazanma hırsıyla çalışıp onlarca ocağı söndürmedi mi?

 

Şimdi tüm bu çarpık yapıyı eleştirip, özelleştirmeye karşı olmak mı suç?

Yoksa iş cinayetlerine çanak tutup, insan hayatını yok saymak mı?


Dünkü kazada şans eseri sağ kurtulan 9 madenciye büyük geçmiş olsun diyor, “Allah kurtarsın” diyorum…

 

Umarım tekrarı olmaz…

Umarım bu son olur!

Pek zannetmiyorum ya…