Zonguldak’ın sevilen simalarından Maden Mühendisi Mehmet Çebi, dört yıl önce meydana gelen motosiklet kazasında ölen oğluna sosyal medya üzerinden mektup yazdı...

Ölüm yıldönümünde müzisyen oğlu Mert Çebi’ye yazdığı mektupta hasretini, acısını, pişmanlıklarını dile getiren Mehmet Çebi’nin mektubu, okuyan tüm anne babaları gözyaşına boğdu...

İşte o duygu yüklü mektup:

“Oğlum MERT ÇEBİ, aramızdan ayrılalı tam dört yıl geçti Oğlumun fotoğraflarına bakıyorum her saniyesi burnumda  kokuyor yavrumun. Ah biraz daha fazla sarılabilseydim ona. Mert büyümüş olsa da kendisine her sarılmama müsaade eder gülerdi yavrum. Nereden bilecektik aramızdan erken ayrılacağını. Çocukluğu su gibi geçiyor aklımdan bazen. Gün be gün özlemlerimiz derinleşiyor oğlumla. Dedesi, babam Yusuf Çebi’de de bu yıl ayrıldı aramızdan. Buluştular aynı kabirde hep birlikte. Babaanne, dede ve torun. Biz de gideceğiz yanlarına elbet ama zamana bıraktık her şeyi. Hasretiyle yaşıyoruz yavrumun.  Bir de bize sorun. Oğlum olmadan neler yaşadığımızı.  Kardeşi Özgür uzaklarda İstanbul’da Üniversitede. Sağ olsaydı ne kadar mutlu olurdu iki kardeş İstanbul’da birlikte. İstanbul’u fethederlerdi eminim. Belki de birlikte bir müzik grubu kurup farklı bir dünyada yaşarlardı.
Fotoğraflarının yansımalarını koymuş yavrum facebook sayfasına. O masum ve tatlı gülüşü var ya. Hem huzur hem hüzün veriyor bana. Bakışlarındaki güzellik ve muzipliğin simetrisini görüyorum orada. İyi ki koymuşsun o fotoğraflarını Mert. Lisedeki günlerin tarihin derinliklerine götürüyor beni. 
Ya o müzikle dolu yaşantın. On yaşından beri müzik hayatının bir parçası olmuştu senin. Benim yapamadığımı yapmış, içimdeki uhdeyi gidermiştin. Her piyano tuşunu dinlediğimde gurur duyuyordum seninle camım yavrum. Mert,  “bana bir şeyler çalar mısın”  dediğimde,  keyifle piyanonun tuşlarına dokunurdun. Hayranlıkla dinlerdim ve izlerdim seni bıkmadan. Arkadaşlarınla sahnede devleşirdin. İzlerken sessizce ağlardım sevinç gözyaşlarımı saklayarak çevreden. O benim oğlum diye göstermek isterdim seni herkese. İzlemeye doyamazdım seni. İçim içime sığmazdı. Annenden bile saklardım gözyaşlarımı belki bana gülecek diye. Ne bu halin komik oluyorsun der gibi. Müzik gurubu arkadaşlarını ne çok seviyordun. Koşarak giderdin onlarla buluşmak için. İçimden git derdim. Çık yukarıya doğru melodilerin üzerinde. Çünkü yükseliyordun sürekli. Çok değerli arkadaşların vardı. Hepsi de pırlanta gibi. Ne güzel bulmuştunuz birbirinizi. Onlarda unutmadılar seni. Her yıl hatırlıyor ve anıyorlar. Bizi yalnız bırakmıyorlar.
Elektronik, çok sevdiğim bir alan olmasına rağmen Zonguldak’ta benim gençliğimde bölümü olmadığı için o da içimde uhde kalmıştı. Yavrum Elektrik Elektronik bölümünü kazanınca bir başka mutluluk duymuştum içimden. Yine devleşmişti yavrum gözümde. Babasının eksikliğimi gidermişti yavrum.
En korktuğum şey, Zonguldak Terminali ve Emniyet Müdürlüğü arasındaki yoldu. Okyanus Bar’dan çıkarken trafik yoğun olduğu için yola çıkarken süratli bir araba motosikletine çarpar da sana bir şey olur diye endişe duyuyordum içimden. Aman yavrum orada dikkatli ol diye birkaç kez de söyledim sana. Fakat hayatımız bilinmeyene denklemlerle dolu maalesef. Kaza hiç ummadık yerde çok iyi bildiği bir yolda oldu. Yavrumun aramızdan apansız ayrılacağı aklımın ucundan hiç geçmedi, hiç. O acı gün gelene kadar. 
Canım yavrum. Doğumundan ölümüne kadar bizlere çok mutluluk yaşattın. Seninle hep gurur duyduk. Ölümünden sonra da gurur duyuyoruz. Bize hiçbir kötü anı bırakmadık. 22 Şubat benim doğum günüm. 23 yaş, 23 Şubat, senin ölüm günün. Bir  gün var aramızda. Ayrıca çok sevdiğim kuzenim Hasan Çebi’nin de ölümüyle oğlumun ölümü arasında bir gün var. O da 22 Şubat’ta ayrıldı aramızdan. Aynı aileden peş peşe ölümler. Nedir  bu sır çözemedim. Annesine de soruyorum bazen. Bir işaret mi bu? Bir anlamı olmalı bunun. Bu kadar tesadüf olamaz yakın zamanda ama nedir. Canım yavrum bize bir şey mi demek istedin. Bir mesaj mı vermek istedin.  Anlamaya çalışıyorum. Annenle sürekli konuşuyoruz başımıza gelenleri. Niçin sen, niçin yavrum. Bilinmeyen bir denklem bu. Bizim gibi binlerce aile var elbette. Şehit çocuklarımızın ailelerini çok iyi anlıyorum. Onlarda aynı yaşlarda aramızdan ayrılıyorlar. Ama ateş düştüğü yeri yakıyor maalesef. Tam dört yıl oldu Mert aramızdan ayrılalı. Zaman ne çabuk geçti. Annesinin karabatağı. Bir gelip bir gidiyordun. Zamanın azdı elbette. Arkadaşlarına da zaman ayırman gerekiyordu. Zaman hiç yetmedi sana yavrum. Ama dolu dolu harcadın zamanını. Hiç boş bırakmadın yavrum. Her yerde UNUTULMAZ hatıraların var. 
Seninle gurur duyuyoruz. Altın kalpli yavrum. Melek yavrum. Mekanın  cennet olsun.”