Sıcak kumlardan ayaklarım yana yana suya doğru koştum.Deniz sahile o ritmik dokunuşlarıyla temas ediyor nazla dalgalanıyordu.Sahilde yüzer gibi yapıyordum sığ tarafta ellerim kumda yüzme biliyor havalarında...Babam haydi "göbek taşı" na yüzelim diye yanıma gelince her zamanki o tatlı heyecan vücudumu sardı.Çocuk kalbim daha bir hızla çarparken babamın güven verici sesiyle istemsizce olsa da hareketlendim babam önde ben tek elle babamın sırtından destek alarak göbek taşına doğru yüzmeye başladık.Annem yüzünde bir tebessüm ile sahilde sıcak kumların üzerine serdiği örtünün üzerine oturmuş dikkatle bizi takip ediyordu.Göbek taşı kumsaldan 7-8 metre açıkta betondan yapılmış oval ama bir tarafı daha bir çukur şekildeydi.Üzeri hep kaygandı yeşilli kahverengili yosunlar her tarafını kapladığından göbek taşının üzerinde durmak oldukça zordu.Babamdan destek alarak çabucak gelivermiştik göbek taşına.Kaygan betonun üzerine zorlukla olsa da çıkmıştım.Zafer kazanmış bir komutan edasıyla kumsaldaki anneme seslenerek el salladım.Öyle ya kumsaldan denize girenlerin ilk uğrağıydı göbek taşı ve ben herhangi bir su üstünde durmama yardımcı bir nesne kullanmadan göbek taşına kadar gelmiştim.Babamın yardımıyla olsa da başarmıştım işte...

Neşeyle göbek taşından etrafa gülücükler atarken arkamı döndüğümde babamı göremedim.Gülümsemem bir anda dudaklarımda dondu kaldı.Babam sahile varmış beni çağırıyordu.Gülerek "haydi sen yüzüyorsun zaten" dedi.Yüzüyordum ama sana tutunarak diyemedim. Ağlamaklı bir şekilde "baba ya..." diye yalvaran gözlerle babama baktım ama babam oralı bile değildi."Haydi yemek yiyeceğiz" diye bağırdı babam.Şimdi bütün sahildekiler benim yüzüp sahile varmamı bekliyor gibi geliyordu bana.Mahalle baskısına daha fazla dayanamadım ve göbek taşının kenarına tutunarak kendimi suya bıraktım.Bir an dibe batar gibi oldum panikliyerek can havliyle çırpınarak suyun yüzeyine çıktığımı ve kumsala kadar o hızla yüzdüğümü hatırlıyorum.Ayaklarım kuma deydiğinde babam dizlerine kadar suya girmiş gülüyordu.Annem ise telaşlı ama gülen bir ifadeyle beni süzüyordu.Bense yuttuğum tuzlu suları ağzımdan burnumdan çıkararak "yüzdüm işte" diyebildim babama...

Deniz kulübünü hep bu yüzmeyi öğrendiğim anı ve göbek taşıyla hatırlarım.Son çekilen fotoğraflarında göbek taşını göremiyorum.O da diğer yitip giden anılarımız gibi yok mu oldu bilmiyorum.
Deniz kulübü her ne kadar elit bir kesimin mekanı olarak bilinsede o dönemler EKİ.den çıkarılan bir kartla girilebiliyordu.Kapıdaki asık yüzlü kart kontrolünü yapan görevliyi geçtiğinizde sizi denize doğru inen merdivenler karşılardı.Merdivenlerin bitiminde sağ tarafınızda iki katlı bir kabinler sırası bulunurdu.Alttaki kabinler erkeklere üsttekiler kadınlara aitti.Öyle kilit falanda yoktu soyunur elbiselerimiz kabinde kalır mayomuzu giyip havlumuzu alır kumsala inerdik.Mekanın denize bakan ön tarafına beton yapılıp üzerine kum dökülmüştü.Gençliğimizin o başlarda kavak yellerinin uçuştuğu zamanlarda daha çok o tarafta takılır oradan denize girerdik.Betondan hemen denize atlar tramplene doğru yüzerdik.3 katlı tramplenden atlamak büyük zevkti.İkinci katında yaylanabilecak ince uzun tahtaları varken üçüncü katında böylesi bir platform yoktu.Tramplenin üçüncü katında daha çok güneşlenip daha sonra kızmış vücutlarımızla suya girmek şok etkisi yapardı bize.Suyun dibi çok kayalıktı kayaların arasından yüzmek sümüklü balıkları gözlemlemek deniz atlarını yakalamaya çalışmak günlük aksiyonlarımızdı. Birde sezon sonuna doğru tramplenin arkasında bulunan kayaların oraya vuran dalgaların içine girerek cesaret gösterisi yapmak büyük heyecandı.
Kabinlerin bulunduğu yapının üstünde oturma yerleri vardı.En son taraftada bir büfe.Halâ orada yapılan tostların kokusunu duyumsarım.İlk gençlik heyecanlarımı yaşadığım yerlerdi.Esas mekanda alt katta uzun bir koridor sonunda ulaşılan tuvaletide aklımda kalmış.Neden bu kadar ulaşılması zor bir yere tuvalet yaparlar diye düşündüğümden herhalde...
Mekanda düğünler yapılırdı elbette.O zamanki adıyla EKİ.orkestrası çalardı.Sanırım Ertan Güney orkestrası idi.
Benim aklımda kalan mekanın arka taraftaki bir bölümünde kağıt oyunlarıda oynanırdı. Zonguldaksporlu futbolcular pek bir rağbet ederlerdi o zamanki kağıt oyunlarına.

Biz genelde mekanın denize bakan dış kısmındaki dar koridorda oturur büfeden aldığımız tostları yerken plajda biten günden kalan tek tük yüzenleri seyreder günün yorgunluğunu atmaya çalışırdık.

Fener mahallesinin imara açılacağı söylentilerinin yükseldiği günümüzde sanırım ilk neşter buraya vurulur gibi geliyor bana.Devasa bir otel tüm yaşanan anıların üzerine oturtulur herhalde.Fener mahallesi böyle bir kıyıma uğrarsa gerçekten sıradan biz fanilerin giremediği bir mekanlar bölgesi olur diye düşünüyorum.Şehir içerisinde kalan son yeşil gezi yolunu süsleyen son çınarların dizildiği anı dolu yolların ve mekanların bitik hatıralarda değil de yaşanarak gösterilen nostaljilerde kalması.

Ufuk Tokmak
04 Şubat 2021
Zonguldak Nostalji