Yığın Üzerine 

Defalarca atmaya yeltendiğimiz ancak bir türlü atmaya kıyamadığımız nesneler üzerinde  uzun zamandır düşünüp bu yazıyı yazmaya karar verdim nihayetinde. Kıyamadığımız aslında nesnenin kendisi değil bizde bıraktığı anısı ( hatırası)dır. Aslında biz onları bir gün muhakkak lazım olur şeklinde yordayıp bu bahanenin ardına saklanarak düzinelerce eşyayı bir kenara yığıp zamanı geldiğinde ya da gözümüze tekrar iliştiğinde adeta bir fotoğraf karesine bürünür. O eşyanın elinize geçme sürecinden tuttun da oraya konma sürecine kadar bütün yaşananlar zihnimizde tekrar canlanır. Fotoğraf karesinden daha da kıymetli gördüğüm anlar oluyor daima sakladığım eşyaların. Bir fotoğraf karesinde zihnin gerçekleştireceğini o kendisi zaten yapmış bitirmiş ve önümüze sunuvermiştir. Ama diğer türlü zihnimizde bir sinema döndürürüz adeta tek bir nesne üzerinden. Aslında hayatımızda çok da ihtiyaç duymayıp sakladığımız o nesneler, geri dönüldüğü her anda bir iç çekişe bir pişmanlığa ya da bir sevince ortak varlık endişesi bile duymazlar. Onlar hep “atsan atamazsın satsan satamazsın” pozisyonunda bırakılmış ama aslında kimsenin de hor göremediği önemli belgelerdir. Peki bu nesnelerle aramızdaki ilişki boyutu nedir? 

Geçmiş ve Gelecek 
İçin Yığınlaştırmak

Aşırı koruma altına alma, kimseyle  paylaşamama, gözden ırak yerlerde muhafaza etme… bazen kendimizde fark etmediğimiz ama çoğunlukla bu şekilde davrandığımızda aşikardır. Nedenini bulmak çok da zor değil aslında kıymet verdiğimiz eşyalarla bir canlıymış gibi onlara değer verir korur, saklar hatta onlarla konuşuruz tıpkı çiçeklere yaptığımız gibi. Hem de alabildiğimiz herhangi bir karşılık olmamasına rağmen. Bunlar illa ki başkaları tarafından verilen eşyalar olmak durumunda olmuyor bazen. Kendimizin yaptığı ve yine göz nuru gibi koruyup kolladığı eşyalar da mevcut oluyor o düzinelerin içerisinde. Özellikle bir ailede muhakkak anne ve babalarımızın biriktirme nedenleri birbirinden o kadar farklı ki örneğin annelerimiz çeyiz mantığında( el emeği göz nuru işlemeler, iğne oyaları, danteller vs.) (Tamamen ilerideki duygusal yakınlığı ellerinin altına alıyorlar ve genelde yılda bir ya da iki kez gün yüzüne çıkarılıp yıkanır tekrar yerlerine yerleştirilir ve kesinlikle motif paylaşımı taraftarı değillerdir.Kıskanırlar çünkü el emeklerini ileride kullanılmaz denilir ama hiç atılmaz çünkü işlemesini yaparken oluşturduğu duygusal patlamayı kimseyle kuramamışlardır tamamen içselleştirmişlerdir durumu işlevsellik kısmından çok duygudaşlık kısmı ağır basar ) biriktirip saklarken babalarımız ileride bir işime lazım olur ( tamamen işlevsellik ) mantığı ile biriktirip kendilerine ait evde bölümler oluştururlar. Kendilerine ait sandıkları vardır ve genelde kilitlidir. Çünkü başkalarının karıştırmasına tahammülleri yoktur.  Burada tam olarak anlatmak istediğim şey aslında nesnelere yüklediğimiz anlam ve bu anlam dolayısıyla onlardan vazgeçemiyor oluşumuz.

Anılara Fiyat Biçilebilir mi? 

Son zamanlarda kendi iç dünyama ve etrafıma baktığımda iç sorgulamama başka bir açıdan tekrar başladım. Neden biriktiriyorum? Sorusuna yanıtlar aramaya ve eşyalarla kurduğum ilişkileri gözden geçirdiğimde yukarıda bahsettiğim şeylerden bende de mevcut olduğunu fark ettim. Örneğin biriktirdiğim “şeylerin” arasında yaptığım çalışmaları görünce neden “elden çıkartamadığımı” birçok kez kendime sordum. Sonunda tesadüfen katıldığım bir sergide neden elden çıkartamadığıma karar verdim. İnsan, dedim kendime “anılarına fiyat biçebilir mi” ? “Çok mu duygusal düşünüyorum" diye de sordum ama ne yazık ki duygusal karar vermediğimi de anladım kısa zamanda…
Sergiden ve fiyatlardan bahsetmek istiyorum biraz konu itibari ile. Zonguldak/ Merkez Kültür ve Sanat Galerisinde yağlı boya resim sergisi yaptığı çalışmalardan, anladığım kadarıyla ağaçlar üzerine çalışma yapan bir ressamın tablolarının altına yazdığı fiyatlara takıldı gözüm. Resimlerden önce fiyatlara odaklandığımı fark ettiğimde tekrar resimlere döndüm. Sanatçının kendisi olsaydı resimleri üzerine konuşmak ve ardından ona fiyatlarını nasıl belirlediğini sormak çok isterdim.  Galeriyi terk ettiğimde işte bu yazıyı yazma gereği hissettim. Benim sorguladığım fiyatların belirlenmesinde yardımcı olan unsurlardan ziyade eğer bir sanatçı gerçekten yürekten hissettiği ve ortaya koyduğu bir “şeyi” nasıl fiyatlandırabilir ve onu satışa sunabilir kısmıydı. ( sanatçının çalışmalarını hissederek ortaya koyup koymadığını bilmiyorum ) Ardından üniversite hocalarımızın bizlere yıllardır  “hissedin ve ortaya çıkarın ”duyumlarından sonra herhangi bir sanatçı nasıl olur da hissettiklerine fiyat biçip pazarlayabilirdi diye düşünmekten alamadım kendimi.  Tuvaller büyüdükçe sanki hisside artıyormuş gibi fiyatlar da artıyor küçüldükçe sanki hisside azalıyormuş gibi fiyatlar dibe vuruyordu. Yaklaşık 8 yıldır yaptığım çalışmaları “satma” konusunda hep tereddütte bulundum. Üniversite hayatım boyunca da eser pazarlama konusunda çok zayıf olduğumu düşünüp çalışmalara fiyat nasıl konmalı sorularıma genelde malzeme + sarf edilen emek denildi. Sarf edilen emeği yani ustalığı bir tarafa bırakalım hissettiklerimizin fiyatını nasıl koyacağız? Sorularım hep havada kaldı. Kendi çalışmalarımın neden hala evimde koruma altına aldığımı o zaman anladım inanıyordum ki hissettiklerimin bir fiyatı yoktu! Benim için biriktirmek işte bu yüzden bu kadar değerli ve önemli. Onlarla kurduğum iletişimi kimseyle kurmadığımı ve bütün hissettiklerimin yansıması oldukları için biriktirmeyi tercih ediyorum. Elbette geçim derdi her insanda olduğu gibi bizde de var. Ancak satmak için değil de hissettiklerimizi bir kişiyle daha paylaşıyor olduğumuz ve bu şekilde bizim için önemli olan bu duygunun onu anlayabilecek bir kişi tarafından alınması ve gittikçe içimizde büyüyen bu duygunun bir kişi tarafından daha değerlendirilmesini tercih etmekten de geri durmamak gerektiğini düşünmekteyim.