Görüntüler korkunç… Orta Kapuz’dan liman içine kadar tüm sahil bombardımana tutulmuş gibi adeta… Yakılmış, yıkılmış evlerden, çekeklerden arta kalan molozlar, çatışmaların sürdüğü Ortadoğu ülkelerinden çekilmiş görüntüleri aratmıyor… Kayıkhanelerin derme çatma görüntülerinin yerinde, molozların üstüne konup kalkan martıların, sahipsiz kedilerin, yıkıntıdan ganimet elde etmeye çalışan yağmacıların ivecen hareketleri var şimdilerde… Kurunun yanında yanan yaşa mı, heba olan milli servete mi, yok olan anılara mı, yoksa ışıksız kentimin zavallılığına mı yansam bilemedim…
 
Mademki hak bildiğimiz yoldan yürüyeceğiz, doğruları, dosdoğru söylemek görevimiz o halde… Ömrü yasadışı işlerle, kaçak yapılarla mücadele etmekle geçmiş birisi olarak, oralardaki işgalleri kabul etmemiz mümkün değil elbette… “Oh oldu” diyecek halim yok ama kentin en güzel koyunun en ortalık yerine, herkesin gözüne sokar gibi konak yapıp, önüne özel iskele inşa eden açgözlülüğü de onaylamam mümkün değil; 20 metrekare çekek yerinin orasını burasını büyütüp, 200 metrekareye çıkararak kâşaneye döndüren fırsatçılığı da…
 
KENTİ YÖNETENLERİN HİÇ Mİ SUÇU YOK
Evet, o kayıkhaneler, son derece çirkin görüntüler çıkarıyordu ortaya… Koylarda “Kayık koyacak yer” diye başlanıp, lüks mutfaklı, yatak odalı gecekondulara dönüşen yapıların sayısı diğerlerinden çok fazlaydı… Hatta balıkçılıkla hiç ilgisi olmayan kişiler, parayı bastırıp satın alıyor, vur patlasın sefahat için kullanıyordu bazılarını… Ama o kaçak yapılar ne belediye başkanları, ne valiler, ne emniyet müdürleri gördü… Kimileri oralarda birçok kez ağırlandı hatta… Sözün özü şu ki, hepimizin içindeki “ganimeti fırsatı çevirme” dürtüsü kadar, kent yöneticilerinin ağır ihmali de yol açtı bu garabete…
 
Devlet sonunda “kahhar” yüzünü gösterdi ve bir günde yerle yeksan etti oraları… Bir çirkin görüntü, bir yaşam kültürüyle arkasında pek çok mağdur bırakarak kayboldu ortadan… Amatör balıkçılık büyük darbe yedi… Zonguldak Belediyesi, tıpkı, yasal olarak kullandığı otoparkları gibi, yürüyüş yolunun altına yapıp kiraya verdiği çekeklere de sahip çıkamadı… Sormak hakkım, o yürüyüş yolu yıkılmayacaksa, altındaki viran boşluklar ne işe yarayacak şimdi… Yarın bir gün sosyal dışlanma sorunu yaşayan insanların mekânı olmasını kim engelleyecek?
 
MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI KENTİN BELLEK MEKANIDIR
Gazetelere göre, sıra, Maden Mühendisleri Odasına gelmiş… Çok ciddi itirazım var buna… Zonguldak için bir lokalden çok daha fazlası olan Oda, kentin yaşadığı sosyal dönüşümün en canlı tanığı çünkü… EKİ elitlerinin lüks mekânı olarak hizmete girdiğinde, pavyonlarda, derme çatma masalarda yemek yiyen amelenin, o beyaz örtülü masalarda içkisini yudumlayacağı hayal bile edilemezdi… Devran döndü,  işçisi, mühendisi, esnafıyla kentin buluşma noktası oldu… Tarihsel ölçekli birçok toplantı yapıldı çatısı altında… Birçok kültür etkinliğine, özel buluşmalara tanıklık etti… Bir sosyal merkez olarak derin izler bıraktı kentin hatırasında…
 
Kim ne derse desin Oda bu kentin belleğidir... Yıkılması durumunda, kentin önemli bir rengiyle birlikte bir yaşam kültürü de ortadan kaldırılacak, Zonguldak, her türlü yasağın hüküm sürdüğü bir Anadolu kasabasına dönüşecektir… Kent merkezinde, insanların, misafirlerini ağırlayacağı, aileleriyle birlikte oturup yemeklerini yiyebileceği mekânların sayısı çok azdır, bu olanak daha da azalacaktır böylece… Açık söylüyorum, tarumar edilen kentin, kalan son bellek mekânlarından birine sahip çıkmak kentli olmanın gereğidir… “Yık kurtul” diyenler, konuyu bir de bu açıdan değerlendirmelidir…