Cumhurbaşkanı Erdoğan Kobané'deki saldırgan yıkıntılarından söz ettiği açıklamasını, "Buraları kim onaracak?" şeklinde devam ettirdi. TOKİ'ye iş mi bulmaya çalışıyor pek anlaşılmadı ama yıkım ekibi hayli değişmiş.

Bildiğimiz bir şey var. Kobané bunu yutmaz!..

TERTİP

Askerde, ocakta "Tertip" vardır. Ekibi derip çatarsın. Kolay da değil hani. Mesleğine, boyuna, yaşına ve diğer özelliklerine göre grup oluşturacaksın. Kaymakçı vekillerde sıfır zahmet, "seçim" desen tertip hazır. Sallasan ahali...

Şimdi yine öyle bir süreç yaşayacağız. Kimine bedava kömür demek bu. Makarna da olsa yiyecek, göz yumma gibi görünse de yıkılmayan gecekondu demek. Kaçak elektrik ve su hatlarının yok sayılması, altyapıdan bir haber 3-5 kişilik parsellenmiş varoşlara yol, otobüs hizmeti vs…

Tüm bunlar bir sistemin ürünü. Nasıl bir dünyada ve kentte yaşadığını sorgulamayanlar yaşayıp gidiyor işte. Televizyonun siyah-beyaz yıllarında ekseni etrafında dönebilen antenler vardı. Sonra otomatikleri çıktı da çatıya çıkmaktan kurtulduk ama muhabbet de bundan öteye geçemedi. Kimin televizyonu iyi çekiyor, kimin anteni daha yahşi?

Yaşama şeklinin maddeler halinde belirlenmesine “hukuk” diyorlar. Al birini vur diğerine. Burjuva hukuk sistemine bitiyorum. Kimi zaman alt mahkemenin kopardığı kafayı bir üst mahkeme iade ediyor. Çoğu kez aradan geçen yıllar nice idam mahkûmlarına İstiklal Madalyası takarken “Kamu Vicdanı”öyle bir rahatlıyor ki, yellenmek de böyle olmalı…

Şimdi Apo’nun tahliyesi gündemde. Üstelik sızan haberlerde “Amasız-şartsız” deniyor. Böyle bir yasa maddesi olmasa da torbaya bunu koymaktan kolay ne var?

Lisede bando takımı vardı. Başkan değneği kaldırınca ne kadar trampet, borazan varsa ötmeye başlardı. Meclis’in nöbetçi vekillerinin sırf tamburmajor değneği gözlemek için aldıkları para ne kadarı haktır, yüzde kaçı israftır henüz yanıtı olmayan bir soru. Ama işin öbür dünyası var. Var da bu dünyada nedir ohelallikmuhabbeti anlamış değiliz. Bana kalırsa cenaze törenlerinde hiçbir işlevi kalmadı. Gömelim gitsin.

Hani “Meclis’ten geçti” deniyor ya. Neresi doğru, onu da bu dünyada anlamanın hiç olanağı kalmadı artık. Varsa yoksa havale. “Huzur-u mahşerde” hesap görülecek, işte o zaman bunca adaletten mahrum bırakılmış, hakları gasp edilmiş, ırzına geçilmiş ne kadar yüce milletim varsa köşeyi dönecek. Öbür dünyanın hukukunda miras yoluyla devretmek yok ama. Ne verirlerse kendin tıkınacaksın.

İstanbul’da Emek Sineması yağmalandı. Yargı durdurma kararı verdi. Zonguldak lavuarı yağmalardı, koruma kurulu son anda esas çocuk oldu. Başka senaryo yok. Film aynı film, mekân ile anamal değişme gösteriyor. Yıllardır kaplumbağaları rahatsız etmeden nasıl denize gireceğini düşünenler şimdi İztuzu’nu kurtarmanın telaşına düştüler. Amasra öyle, Sinop vahim. Akkuyu, Kuzey Ormanları, her biri doğal hayatın cenneti HES alanları yağma altında, dereler artık borulardan akıyorlar. Yaban domuzları kentlere inmek zorunda kaldılar. Kuşlar göç yollarını şaşırdı.

İlk yazıda hukuk konusunu içeren bir fotoğraf koymuştum. İnternet sayfasına girmemiş. Tam anlaşılmadığını düşündüğüm için burada açıklamam gerekti. Hukuk Fakültesi dekanı el öpüyordu fotoğrafta. Buna “acı” mı demek lazım bilemiyorum amahani bu alandan ekmek yiyenlerin cübbesinde düğme yokluğunun bir anlamı vardı. Bunca yerleşik ve kutsal sayılan değerler bir anda nasıl yok oluverdi? Uyum desen süper. Yoksa “hukuk” adına bizi kandırıyorlar mıydı? Eğer öyle ise cübbeye fermuar takmanın tam zamanı.

Bizce bir üst yapı kurumu olan burjuva hukuk sistemi ilk rüzgârda yerini çalkantıya bırakacaktı, işte öyle oluyor. Bundan önce mafyanın adalet sağladığı bir süreci yaşadık. Olayın kurumsallaşmasının önüne nasıl geçilebileceğini düşünmeden günü gün edenlerin düşünme zamanları da çoktan geçmiş durumda.

Eeee, nereye gidiyoruz? Ya da biz niye gelelim sizin bataklığınıza? İşte ayrım burada. Sınıf çelişkileri, uçurum gittikçe derinleşiyor. Toplumda buz gibi de bir ayrışma var. Bilgisayardan anlayanlar başka bir dünyada yaşıyorlar, diğerleri başka âlemde. Okuyan-yazan insanlarla bir torba kömür için oyunu satanları aynı şeritte toplayamazsınız. Parası olanla olmayan arasında uçurumlar var. Kişiye göre kanunlar yapılıyor, dekan el öpüyor ise o dekanın öğrencilerinden oluşan topluluktan adalet nasıl çıksın?

Ama fakirin umudu var. Ya “Bu dünyanın öteki dünyası da var” diyerek ağrımayan tarafımıza yan geleceğiz, yâda bu pisliği devrimden başka bir şeyin temizleyemeyeceğini göreceğiz. Başka yol yok!

KOBANÉ ÖZELLEŞTİ

İşin etnik kimlikle hiç ilgisi yok. Çok iyi oldu. Ayakta alkışlıyorum. Çünkü:

1- Yeryüzünün her yerinde toprak ve her türlü zenginlikler üzerinde yaşayan insanların hakkıdır ve öyle de olmalıdır. Türkiye sosyal demokratları bir ara bunu "Toprak işleyenin su kullananın" şeklinde ifade etmişlerdi. Bu yüzden de iktidar olmuşlardı ancak devamını getiremedikleri için iktidar el değiştirdi.

2- Kobané stratejik bir bölge idi ve Türkiye ile Ortadoğu arasında bir köprü işlevi vardı. Terörizm amacına ulaşabilseydi bu köprüden Ortadoğu halklarını kırılması adına her türlü silah geçecek, ajanlar, halk düşmanları cirit oynayacaklardı.

3- Adı geçen topraklardaki tüm insanlara içlerindeki ajan ve işbirlikçi takımını deşifre etmelerini söylemek istiyorum. Anayurtlarında daha özgür ve daha zengin yaşasınlar demek istiyorum.

HEPSİ BU...

YOKSA?!....

Bir yanda Kürt ulusal güçleri vatanlarını savunuyorlar. Diğer yanda "Koalisyon" denilen emperyaller aynı düşmana bomba yağdırıyorlar.

Peki, bu uluslararası terör güçlerini oraya kim tertip etti?

Emperyalizm.

Yoksa emperyalistlerin çok amaçlı hedeflerinden biri mi?

Diyeceksin ki "ne?"

Kendi topraklarındaki suç makinelerini bu şekilde telef etmek...

Sevgili, güzel ve kutsal topraklarında insan hakları vs. var ya...

TÜRKÇE GÜZELDİR

Evet, iddia etmiyoruz, ileri de sürmüyoruz. Türkçe dünyanın en güzel dillerinden biridir. Fazla söze gerek yok, Nazım’ın şiirlerini okumadınız mı?

Bu işin uzmanları başka dile çevrildiğinde şiirde aynı tadı bulamadıklarını defalarca yazdılar. Bizim bu köşede zaman zaman yayınlayacağımız konular “dilimizi doğru kullanalım” amacına hizmet edecek. Kimse de üzerine alınmayacak. Kişilerle hiç işimiz olmaz. Öteden bu yana yaşadığımız yılları sistemin değişmesi için harcadığımızı bilmeyen kalmadı.

Günlük çalışma temposunda birçok yanlış oluyor. Çoğu kaçınılmaz, basıldıktan sonra yine önce kendimizin fark ettiği yazım yanlışları ve anlatım bozuklukları ama yine de not düşelim istedik. Her şey “daha iyi” için:

Bazılarını sıralayalım:

- Yazılarınızı Türkçe hatalarına karşı bilgisayarınızda var olan denetim programından geçirmeyi unutmayın. Bu hep birinci kalacak. Bilgisayarınızdaki bu hizmet olağanüstü bir emek yoğunluğu ve birikimidir. Genellikle doğru noktalardan yapılan ikazlara kulak verirsek hatalar %90 otomatik olarak ortadan kaldırılacak ve yaşayan Türkçe’ye can katacaktır.

Somutta konuşalım:

-Yolun ortasında dere olmaz.

İşte haberden bir kopya:

Direksiyon hâkimiyetini kaybeden sürücü, yaklaşık 10 metre yükseklikten yolun kenarındaki dereye uçtu.”

Buluşmak dileği ile…