Daha önce de yazdım, Filyos içimde kanayan en derin yara… Ereğli ile birlikte, bölgemizin insanlık tarihine giriş kapısı, en eski yerleşimi olan Filyos, Karadeniz Bölgesinin üzerinde yerleşim olmayan tek anti kenti olması nedeniyle bir mücevher niteliği taşıyor… Söylemeye gerek yok, doğal güzellikleri, tarihi mirası, mümbit topraklarıyla kentin yarın tasarımında önemli yer tutan kadim kentin bir tarih, tarım ve turizm beldesi olarak yapılandırıp geleceğe aktarılması torunlarımız kadar, insanlığa karşı da bir görev olarak önümüzde duruyor… Bunu başarabilecek miyiz, derin endişelerim var…
 
Endişelerim var, her yönüyle “kâr ille de kâr” açgözlülerinin ağır saldırısı altında çünkü… Irmağın on binlerce yılda oluşturduğu verimli topraklar, Ankaralı başefendiler tarafından kirli yatırımlara açılırken beton sevdalısı yerel yönetim, Filyos’u, yalnızca “kentsel rant” olarak görüyor… Tapusunu bizzat kendi ellerinde tuttukları kazulet binalar dikiyor örneğin dört bir yanına… Yetinmiyor, adını, tüm dünyaya, bir kültür, barış ve hoşgörü kenti olarak değil de, bitip tükenmek bilmeyen rant kavgalarının odağı olarak duyuruyor… Binlerce yılın ışıltısına karşın, üstüne, karanlıklar yağıyor bu yüzden de…
 
HANİ YERLİ, YENİLİKÇİ VE YEŞİL SEKTÖRLER GELECEKTİ
Geleceği estetik yoksunu lümpen bir kültürle şekilleniyor Filyos’un… İnsanlığın ortak mirası kadim kent, bütünlüklü bakıştan uzak yaklaşım ve rant amaçlı kararlarla geri döndürülemez biçimde tahrip ediliyor… “Rant ve Filyos” yan yana gelmemesi gereken iki sözcük oysa… Bu coğrafyanın geçmiş gelecek köprüsü, dününü anlatan tarih bilgesi, gözünü diktiği yarın umudu çünkü… Ama kafa kafaya vermiş paragözlerin talan alanı şimdilerde… En kötüsü de bilinçli politikalarla işsiz, aşsız, geleceksiz bırakılan insanı, “Belki bana da bir pay düşer” umuduyla bu yağmaya çanak tutuyor…
 
Umut tacirlerinin her dönem uydurduğu bir başka senaryo ile kaderi yazboz tahtası bir de… Daha gerilerdeki yalanlara gerek yok, bir önceki bakanla vali, doğa gönüllülerinin yükselen sesini bastırmak için “yerli, yeşil ve yenilikçi” teknolojilerin getirileceğini söyledi Filyos’a… Planlamalarda, sözüm ona, gerekli düzenlemeler yapıldı, strateji belgeleri yayımlandı hatta…  Kamuoyu bir parça yatıştıktan sonra, tam seçim arifesinde, on binlerce kişinin çalışacağı demir-çelik fabrikası kurulacağı muştulandı… Dahası, yatırımcı şirket ala-yı vala ile Filyos’a getirilip açıklamalar yaptırıldı…
 
TEK SEKTÖRLÜLÜK BÜYÜK BİR RİSK
Söylenenlerin ne kadar doğru olduğu da tartışılır. Ama doğruysa tam bir felaket bekliyor bizi… Birincisi demir çelik bilinen en kirli yatırımlardan biri… En az bir termik santral kadar çevre sorunu yaratıyor… Çok uzaklara gitmeye gerek yok, Kardemir burnumuzun dibinde, dileyen bir Karabüklü vatandaşla konuşabilir isterse… İkincisi, “demir çelikte kümeleneceğiz’ denerek kentin yarınları tek sektöre bağlanıyor… Sektörel çeşitlilikten yoksun ekonomik yapının nasıl felaketle sonuçlandığını yaşayarak gördük… Kömürde yaşanan kriz, ölümü bekleyen umarsız hasta durumuna sokmadı mı Zonguldak’ı…
 
Hiç akıllanmamış olacağız ki çelikte kümeleniyoruz şimdi de… Sektör riskli, karbon salınımı nedeniyle üretiminin sınırlanması güçlü bir olasılık çünkü… Dahası, otomotiv, uzay, inşaat, uçak, hatta savunma sanayiinde çelik yerine daha ucuz, hafif ve mukavim olan kompozit malzeme kullanımı hızla artıyor… Teknolojinin hızı daha iyi kompozitlerin çok yakında olduğunu söylüyor… Sektör bu nedenle de daralıyor… Durum şu ki, çelikte kümelenen kentler hiç de uzun olmayan vadede, kömür kentleri gibi küme düşecek… Yanımıza ise Filyos’un katledilen doğasının vebali kalacak… Vebal en çok da bu kararları alanların olacak elbette…