Eğer Karaelmas diyarı Zonguldak'ta doğup büyümüşseniz mutlaka bu başlıkta yazdığım cümleyi hatırlayacaksınız. Sadece Zonguldaklı olanlar değil; yolu bir şekilde bu şehirden geçen, üniversite öğrencisinden, işçisine ve memuruna herkes bunu çok iyi bilir.

Bir dolmuşa bindiğinizde hepi topu 3-5 kilometrelik güzergâhta en az 5-10 kez "Yol ayrımıııı..." kelimelerini duyarsınız.  
İşte ulaşımından şehirleşmesine, sanayisinden turizmine, işsizinden emeklisine büyük dertlerle boğuşan Zonguldak'ımız da 'yol ayrımı'na gelmiştir. Şehir bize artık isyan ediyor. Mutlaka işsizler, emekliler, esnaf ve öğrenciler için... kısaca bu şehrin insanı için artık somut adımlar atılması gerektiğini haykırıyor.

Kendisini her ne kadar yakından tanımasam da Zonguldak'a yeni atanan vali Mustafa Tutulmaz'ın kentte yaydığı pozitif sinerjiyi bir şans olarak görüyorum. Herkesle iletişime açık, muhatabını dinleyen, toplumun her kesimini en ince ayrıntısına kadar dinlemeye hazır bir bürokrat... Yıkıcı olmaktan çok yapıcı olmaya çalışan bir devlet görevlisi... Tabi ki bu durum sorunları çözmeye yetmez. Ancak bürokratı, siyasetçisi, iş dünyası, STK'ları ve şehir halkının da içinde bulunduğu ortak bir konsensüsle kentin temel sorunlarından başlayarak Zonguldak'ı daha yaşanabilir bir hale getirebiliriz.

KÖMÜR LİMANI TAŞINMALI

Bunun için birkaç önerimi arz etmek istiyorum. Zonguldak şehir merkezimizin normal standartlara kavuşabilmesi için öncelikle limandaki kömür depolama alanının oradan kaldırılıp başka bir yere nakledilmesinin şart olduğunu düşünüyorum. Vakti zamanında dağ yamaçlarında 3-5 evi olan ve küçük bir kasaba görünümlü bir vilayet iken ülkeye önemli hizmetler görmüş olabilir mevcut limanımız.

Fakat şu anda şehrin denizle buluşmasını engelliyor. Demek ki yeni adım atmanın zamanı gelmiş. Sayın valimiz Mustafa Tutulmaz'ın ilgili mercilerle gerekli girişimlerde bulunması halinde bu konuda da çözüm için bir kapı aralanabileceği kanaatindeyim.

Eğer bu başarılabilirse, limana dolgu yapılarak sahil gezi yolu genişletilmelidir. Kent merkezi lavuar alanı ve etrafından başlayarak, şehir denizle buluşturularak huzura kavuşturulmalıdır. Bunun akabinde Kozlu'dan başlayıp Zonguldak merkez ve Fener, Kapuz tabiat harikalarını seyrede seyrede Kilimli'ye kadar birleştirilen bir sahil yolu projemiz hayata geçerse işte o zaman yaşanabilir bir Zonguldak'tan bahsedebiliriz.

ZONGULDAK'A EN BÜYÜK İHANET VE KENT KİMLİĞİ

Mesela kentin en önemli simgesi eski vilayet binasını ele alalım. O binanın mutlaka korunması gerekiyordu, maalesef şehrin sakinleri kartpostallarda gururla gösterdiği bu ihtişamlı yapıyı koru-ya-madı. Ve korkarım ki bu ayıp hiç peşimizi bırakmayacak!

Bu binanın yıkılması, bana göre Zonguldak'a karşı yapılmış en büyük ihanettir. Çünkü kent kimliği bu yıkımla yok edilmiştir. 
Bir de şimdiki hizmet binalarına bakın, aradaki farkı görürsünüz.

Limandan şehre doğru baktığınızda göze en kötü görünen yapıları; valilik, belediye, 12 katlı iş merkezi ve TTK (beyaz saray) altındaki brandalı lokali sıralamak mümkün... Halbuki tam tersi olmalı ve vatandaşlara güzel örnek olunmalıydı.   

Bakıyorum, tren yolunun etrafında, şekilsiz, biçimsiz ve en önemlisi de ruhsuz binaları dikmişler. Artık kim diktiyse onu, artık doya doya baksın, eserleriyle gurur duysun!

Mesela başkanlık makamının hemen altında yıllardan beri işportacı tabir edilen satıcılar ve karmakarışık bir ortam hakim...
Çevre yolu üzerinde trafik ışıklarını hiçe sayan insanların geçtiği, küçük dar bir yaya köprüsü ve gacır gucur inlemeler arasında, makinistlerin dalgın yayaları uyarmak amacıyla yırtınırcasına çaldığı düdük sesleri eşliğinde, salına salına geçiş yapan kömür trenleri... 

KÖPRÜ BİR SINAV...

Yarım asrı çoktan devirmiş, metal yorgunu bir Fevkani köprümüz var hemen ötede... Köprünün ayakları küflenmiş, köprü yıkılma tehlikesi altında... Üniversitelerden gelen raporlar da bu yönde... Kentin sanayi mirası olarak biliniyor; ancak bu mirasa kimse sahip çıkmamış. Köprünün altına derme çatma iş yerleri açılmış, borularla dereye pis sular akıtılıyor; manzara Afganistan'ı aratmıyor.

Bu köşenin okurları, eğitime, kültüre ve tarihi mirasa ne kadar duyarlı olduğumu bilir. Ancak insan hayatı söz konusu ise bu hassasiyetim, insan hayatından yana taraf tutar.

Yani eğer yıllardır sanayi mirası denilen bir köprüyü adam gibi koruyamamışsanız, köprü ayaklarının oksitlenerek çürümesine göz yummuşsanız, altına dükkanlar yaptırıp, tarihi köprünün altını üstünü oymuşsanız, üstüne de yıllarca araç otoparkına açmış, sonra dev kamyonların salına salına geçmesine seyirci kalmışsanız; hiç kimse kusura bakmasın, el birliğiyle sanayi mirasımız olan köprüye de, Zonguldak'a da, kent kimliğine de ihanet etmişsiniz demektir. Bunu kim yaptı? Şehri çok sevdiğini söyleyen ve kente hizmet ettiğini ifade eden yöneticilerimiz...

Bu nedenle bu konunun enine boyuna ele alınıp tehlike boyutu yeniden tartışılması gerekmektedir. Her ne kadar Belediye Başkanı Selim Alan, seçim öncesi köprünün korunacağını belirtmişse de bugün gizli açık bir çok kişi, köprünün yıkımı için karar verildiğini konuşuyor. Yine de her şey bir konsensüsle yapılmalı ve yaşadığımız şehri ilgilendiren önemli projelerde kent sakinlerinin görüşü mutlaka dikkate alınmalıdır.

Bitti mi? Hayır... Köprünün hemen dibinde yapılan bir ucube daha var, o da 12 katlı iş merkezi. Bu kadar saçma bir yapı da ne yazık ki Cumhuriyet'in ilk vilayeti Zonguldak insanına reva görülmüştür! Bu saçma yapının da bence yıkılması gerekir. Ayrıca bir de köprünün hemen bitişiğindeki Merkez Çarşısı da yıkılma riski yüksek bir yapı olarak alarm veriyor. Duvarlarda çatlamalardan bahsediliyor. Bunun da ele alınması gerekiyor. Şehrin dokusuna uygun bir yenilenme kaçınılmaz görülüyor.

Yani sizin anlayacağınız, Zonguldak'ımız bir yol ayrımında...

Ya güzel bir şehirleşmeye gidilecek ya da gittikçe kendi içinde kapanarak küçülerek bir sahil kasabasından ibaret kalacak.

Yol ayrımında inecek var?

Umarım bu yol ayrımı, doğru bir yol ayrımı olur da rahat bir nefes alırız.