Akşam saatlerinde yerel gazetelerin internet sitelerini gezerken refikimiz Pusula’da Deniz Kulübü’nün son halini gösteren bir haber görüyorum…

Bir gazetecinin çevre katliamı yapılan bir koyun yok edilişini görmezden gelip bir turizm yatırımı gibi yaldızlayarak sunmasına mı yanalım…

Devleti temsil edenlerin bu katliam karşısında aciz kalmasına mı…

Yoksa, gazetecilerin bu duruma çanak tutmasına mı yanalım…

Yarım asrı aşkın süredir Zonguldak sosyal yaşamında ayrı bir yeri olan Deniz Kulübü benim için de çok özel bir mekan…

Zonguldak’ın ilk kez piyanoyla tanıştığı yıllarda burjuvazinin dans ve yemek salonu olan Deniz Kulübü, eşsiz koyu ve doğal güzellikleriyle Zonguldak’ın nazar boncuğuydu…

Mezuniyet baloları, görkemli düğün merasimleri, iş ve siyaset dünyasının değişmez adresi olan Deniz Kulübü, şüphesiz özellikle son yıllarda zamana yorgun düşerek bakımsızlıktan tel tel dökülmeye başladı… Karadeniz’in azgın dalgalarının dövdüğü Deniz Kulübü’nün duvarları, geçtiğimiz yıl kulübün işletmesini alan Demir Şirketler Gurubu tarafından içindeki hatıralarıyla birlikte yıkılarak sulara gömüldü.

Kimileri yaşanan doğa katliamına sert tepki koyarken, kimileri ise yerine yapılan lüks bina ve çevre düzenlemesinin Zonguldak için önemli bir kazanım olduğunu savundu…

Halkın Sesi günlerce süren yayınlarında, devleti temsil eden insanların buna göz yumamayacağını, uyduruk raporlar düzenlenerek doğal dengenin, tabiatın tahrip edildiğini savundu… Deniz Kulübü’nün hemen önündeki adanın beton dökülerek karayla birleştirilmesinin dalgaların doğal sirkülasyonunu engelleyeceğini bunun da tabiata ve koya zarar verebileceğini yazdı.

Şehrin Valisi, Belediye Başkanı, Çevre Müdürlüğü ve dernekleri sustu…

Sıkılmasalar alkışlayacaklardı!

3’üncü derece SİT alanı kapsamında olan Deniz Kulübü’nde kesilen ağaçların, denize dökülen tonlarca hafriyatın, mevcut binada “Adi tadilat(Kapı ve pencere değişimi)” izni alınmasına rağmen binanın yıkılarak yenisinin yapımını kare kare fotoğraflayıp haber yapmamıza rağmen kimse kılını bile kıpırdatmadı…

“Derin deşarj tesisi yapıyoruz” diyerek sahile tonlarca beton dökenlere göz yumanlar, yaptığımız haberler sonrası Cumhuriyet Savcısı’nın açtığı soruşturmayı geciktirmek için yazışmaları ağırdan aldı… Ya da işlenen suçu örtbas etme yoluna gitti…

Ve tabi o sırada bina hızla yükseldi…

Ne Milli Emlak Müdürlüğü ne de ilgili daire müdürleri gerekeni yapamadı…

Yapmadıkları gibi Halkın Sesi’nin haberlerini yalanlayan da olmadı!

Sadece kendisini zora sokmamak adına isim vermeyeceğim ama bir Milli Emlak yetkilisinin, “Mustafa, başkası olsaydı anında gereken yapılırdı. Başına gelmedik kalmazdı. Sözleşme açık. Ama kimse bir şey yapamıyor” şeklindeki sözleri aslında durumu özetlemeye yetiyor da artıyor bile…

Başkası, “Biz”  isek…

Onlar kim?

Yasalar hepimiz için ise…

Devlet adamına göre adalet dağıtacaksa…

Millet kime güvenecek?

Yarın bir gün sözleşme gereği sadece Deniz Kulübü binasının işletmesini Milli Emlak’tan kiralayanlar, bakalım halka ait sahile para almadan kimseyi sokacaklar mı?

Yoksa sadece eşin dostun, aile fertlerinin, zengin işadamlarının girebileceği bir koy mu olacak?

Mesele, çok para harcayıp lüks mekanlar yaratmaksa…

Herkes kafasına göre takılsın!

Deniz Kulübü konusundaki ısrarımızı sorgulayanlara ise söyleyecek çok şeyimiz yok!

Bu, bardağın boş tarafı ile dolu tarafından bakmakla ilgili bir durum.

Sizce bir gazeteci mutlu bir azınlığının yanında mı durmalı?

Yoksa kentin tarihi, kültürel ve tabiat değerlerini mi savunmalı?

Demir Gurubu’nun en donanımlı ismi Metin Demir’in röportajı yapan gazetecinin “çanak soru”suna verdiği yanıt ise son derece düşündürücü…

“Kentsel SİT alanı bakımından ihlal edilmiş tek bur kural yoktur”

Sen onu benim külahlıma anlat Metin Bey!

Belki sorumlular görevlerini yapmamış olabilir ama…

Tonlarca hafriyat ve beton dökülerek dolgu yaptığınız denizin intikamı ağır olur!

İşte o gün doğanın bize keseceği faturayı ödemeye sizin servetiniz de yetmez!