Günümüzde her evde ve üretim yapılan yerlerde teknoloji yoğun, dijital ve mekanik cihazlar çoğaldığından bu cihazlarla ilgili arızalar da çoğaldı. Arızalar çoğaldıkça bu arızaları gideren meslekler ve ustalarda çoğaldı.

Genelde; otomobil, taksi, motosiklet, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, televizyon, bilgisayar artık lüks olmaktan çıktı ihtiyaç oldu.

Emek yoğun işkollarından biri olan inşaat alanında da her ne kadar kanal ve temel açmada, kalıp yapmada, iskele kurmada, hasır demir de,  emek yoğunluğu azaltmak için teknoloji yoğun yenilikler kullanılsa bile emeğin yoğunluğu yinede azalmıyor.

Örneğin; duvar örme, su ve elektrik işleri, fayans vb. inşaat için gerekli ince işler hep emek yoğunluklu işler. Bu işleri yapan ustaların iş tecrübesi çok önemli.

Meslek okullarından mezun olmak tek başına yetmiyor. Bazı işler vardır ki çok özel yetenekler ister. Örneğin küçük bir akvaryum motoru bobinaj teli insan saçı kalınlığındadır ve bu teli kopartmadan el ile bobini sarmak her ustanın harcı değildir.

Hiç soğutmayan veya az soğutan bir buzdolabında arızanın kompresör de mi, yoksa boru devrelerindeki bir kaçaktan mı olduğunu tespit etmek öyle kolay değildir. Bu arızanın tespitinde gaz kaçak aleti kadar ustanın, kompresörün ilk çalışma ve stop anındaki ses tıkırtısında kulaklarının hassas olması gerekir. Bu konuda yetisiz olan ustalar “şu arızalı bu arızalı” diye genelde hep parça değiştirirler ama genelde arıza yine giderilmez.

Günümüzde artık her ne kadar arızalı bir buz dolap motorunu tamir etmek yerine onu değiştirmek daha kullanılışlı olsa da,  imalatın az olduğu yıllarda o motoru-kompresörü tamir etmek işin ustasına bir haz verirdi.

Ölümünden sekiz on yıl geçmesine rağmen adı unutulmayan ustalar için hani hep “ nerede o eski ustalar?” deriz ya, işte yazımıza konu olan Yüksel Aydın’da Zonguldak’ta yetişen o eski ustaların yaşayan en son örneklerinden biri.

En büyük zevki hiç kimsenin yapamadığı bilumum motor-mekanik arızaları tespit edip o motoru-mekanik aksamı çalıştırmak ve çalışırken seyretmek.

Yüksel ustanın işyeri ve şirketinin adı: (SMS) yani açılımı “ Selektör Makine Sanayi”.Yüksel usta genelde gözlerini sık kırpıştırır yani göz kapaklarında “tik” vardır. Çok sinirlendiğinde göz kırpması daha fazla sıklaşır. Bu göz kırpma tiki nedeniyle Yüksel ustaya yakın çevresi, araba farının yakın uzak seri yakılması için söylenen “Selektör”  lakabını taktı.

Bu lakap en az elli yıllık. Zonguldak’ta, sadece “Yüksel usta” denilince onu pek kimse tanımaz. Özellikle Zonguldak dağlarındaki kömürcülerin tamamı onu “ Selektör “ olarak tanır.

64 yaşında olmasına rağmen aldığı işi zamanında teslim etmek için gerektiğinde iki üç gün evine gitmeyen ve sırtında yağlı iş elbiseleri tahta sıralar üzerinde bir iki saat uyuduktan ve bir iki lokma yiyip bir iki bardak çay içtikten sonra tekrar işe koyulan ve yanında oğlundan başka kimsenin çalışmadığı Yüksel ustamızı gelin kendi söylediklerinden tanıyalım

K.T— Yüksel usta kolay gelsin. Kimdir bu Yüksel usta, bize kendini anlatır mısın? Nerde doğdun, bu işlere kaş yaşında başladın.

Y.A—1950 de Zonguldak’ta doğdum. Babam ve annem, eski adı “Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ) “,şimdiki adı “Türkiye Taşkömürü Kurumu(TTK)”nda işçiydiler.

12 yaşımda ilkokulu bitirdikten sonra EKİ nin Baştarla’ da ki “Çırak Kursu”na gittim. Bu çırak kursu EKİ nin değişik işkollarındaki işlerine ara teknik eleman yetiştiriyordu ve sadece kendi personelinin çocuklarını alıyordu. Bu okuldan mezun olanlarda doğrudan EKİ nin değişik bölgelerindeki ocak ve atölyelerde işbaşı yapıyordu.

 

Bu çıraklık okulu aynı zamanda yatılıydı. Üç öğün yemeğimiz yatma kalkma, hep okula ait idi. Hafta sonları tatil di, ancak o zamanlar evimize-ailemizin yanına giderdik.

Çırak kursu bana çok disiplinli geldi, ben biraz daha özgür yaşamak-çalışmak istiyordum. Bu nedenle okulu yarıda bırakıp piyasada torna-tesviye-freze işlerinde, önce çırak olarak sonra usta olarak çalışmaya başladım.

Başkasının yanında-emrinde çalışmak yapmak istediklerime sınırlama getirdiği için kendi işimi kurdum. Tüm sermayem eski bir torna tezgahı, sehpalı bireyiz, demir makası ve bir kaynak makinesi idi.

Yanımda başka bir usta veya çırak olmadan yıllarca tek başıma çalıştım. Sonradan 1974 doğumlu oğlum Hasan 12 yaşında ilkokulu bitirdikten sonra benimle birlikte çalışmaya başladı.

Odur budur Otuz yıla yakın baba oğul birlikte çalışıyoruz. Oğlum Hasan’da mesleği epey geliştirdi. Bazı zamanlar benim gideremediğim arızayı, yapamadığım işleri yapıyor yani eskilerin deyimiyle “boynuz kulağı geçiyor”…

 “Mesleğimde uzmanım” diyorum, ama “bu işin pir’i benim, bu işi benden daha iyi yapan yok” diyemem. Böyle bir söz daha iyi ustalarımıza-sanatkarlarımıza haksızlık olur.

K.T—Mesleğinde en çok sevdiğin şey nedir diye sorsak?

Y.A—Mekanik aksam üzerinde kimsenin yapamadığı işi yapmak için uğraşmak.

Bu yaşımda bile arızayı gidermek için bazen iki-üç gün eve gitmiyorum. Çok uykum geldiğinde yağlı iş elbiselerim üzerimde şuradaki tahta sıralara uzanıp bir iki saat sonra tekrar işe devam ediyorum.

Arızayı giderip makine-motor çalışmaya başladığında tüm yorgunluğum gidiyor.

Böylesi bir zevk aslında anlatılamaz ancak yaşanır. Sevdiğim şeylerden biri de gerektiğinde 24 saat yağlı iş elbiselerim üzerimde dolaşmak.

Bir parça lazım olduğunda veya bir iş görüşmesi yapmam gerektiğinde genelde Zonguldak’a yağlı iş elbiselerim üzerimde giderim, hiç utanmam sıkılmam çünkü ben bu yağ kiriyle ekmek paramı kazanıyorum.

K.T—Yüksel usta yaptığın işleri anlatır mısın?

Y.A“—Daha önce küçük araçları ve kamyonları çeken vinç ve çekici imal ettim, onlar halen çalışıyor.

Kömür ocaklarında kullanılan vinç, tulumba, 100, 250 ve 500 kiloluk vagonlar. Dahası özel ocaklarda kullanılan tüm makinelerin bakım ve imalatı.

Her tür kaynak, torna, tefsiye, freze işleri.  Her tür motor tamiri. Şimdi ise doğrudan kendi imalatım olan 30 tonluk kamyonları taşıyabilen kızaklı çekiciyi bitirmek üzereyim.

Elimde olanaklarım ve zamanım olsa iki ayağı üzerinde yürüyen ve yük taşıyan robot yaparım. Sadece robot değil, imkan versinler uçak motorlarının tamirini yaparım.”

Yüksel usta Zonguldak’ın yetiştirdiği yüzlerce alaylı ustalardan günümüze kalan bir örnek. Yüksel ustaya en yakın benzerliği olan biri de; kendisini her zaman saygıyla andığımız eski Zonguldak Belediye Başkanlarından Hüseyin Öztekin kayınpederi Salih usta.

Aslen Trabzonlu olan Salih usta, 1940 yılı başlarında madenler devletleştirilene kadar Kozlu’da Fransızların işlettiği kömür ocaklarında demirci ustası olarak çalışıyordu.

Madenler devletleşince EKİ de çalışmaya başladı.

Aynı yıllar da, hurdaya ayrılmış olan küçük buharlı lokomotiflerden bir tanesini çalışır hale getirmek için dönemin Genel Müdürü İhsan Soyak’tan izin istedi ve aldı.

 

Okuma yazması olmayan ve çok atılgan olduğundan yakın çevresinin “Deli Salih” dediği Salih usta, uzun uğraşlardan sonra buharlı lokomotifi çalışır hale getirdi.

Gösteri için Genel Müdürü davet etti. Genel Müdür ve EKİ nin üst bürokratları önünde lokomotifin kazanını ateşlediler, su ısındı buhar basıncı arttı Salih usta makineye yol verdi ama lokomotif yol almadı. Halbuki bir gün önce Salih usta lokomotifi tıkır tıkır çalıştırmıştı. Tabii Genel Müdür kızıp gitti.

Salih usta inat eti ve yanına o günlerde daha yeni makine mühendisi olan damadı Hüseyin Öztek’i de alarak lokomotifin önce istim borularını söktü ve karşılaştığı manzara karşısında şaşırdı kaldı, çünkü birileri istim borularını kum doldurarak tıkamıştı.

Salih usta lokomotifi tekrar çalışır hale getirdi. Salih ustanın yaptığı bu lokomotif 1978 yılına kadar EKİ ye hizmet etti. Bu lokomotifin bir benzeri bu gün kargo alanında duruyor.

Dün yaşamış olan Salih usta ve bugün yaşayan yaşları 80 i çoktan geçmiş olan Vahap Durmuş ve Temel Kalaycı ustamız ve Yüksel usta. Bunlar Zonguldak’ın yetiştirdiği çok yetenekli mesleğine aşık yüzlerce sanatkar –ustalardan sadece bir kaçı. 

Bu yaşayan ustalarımızın şahsında, günümüzde yaşamayan eski ustalarımızı saygıyla anıyorum.

K.T—Yüksel Usta, kıymetli zamanından ayırıp bizimle sohbet etmene çok sevindik. Gazetemiz Halkın Sesi ve elli yıllık dostluğumuz adına sana çok teşekkür ederim.

Y.A—Konuşurken eski anılarımı canlandırdığınız için ben de size ve Halkın Sesi Gazetesine çok teşekkür ederim…