Hiçbir yönetim iktidarını sonsuza dek devam ettiremez. Her şeyin bir sonu olduğu gibi her diktatörlüğünde bir sonu vardır, amma bu zamanı kısaltmak için toplumsal olarak müdahale gerek.
 
Dindar kesimlerin hemen tamamı olumsuzlukları tanrıya-Allaha havale eder.
Toplumsal gerçekçi olanların-Sosyalistlerin böyle bir lüksü yoktur.
İktidar kendini sağlama almak için elindeki güçle kendinden görmediği toplum kesimlerine en fazla da işsiz, işçi, emekçi yoksul kitleler üzerine saldırıyor.     

Her seçim sonrası kendine muhalif olanları düşman gördü.

Sandık demokrasisini çok güzel hayata geçirdi.

Zaman zaman kendi iç çatışmasında bile çok acımasız oldu.

Devletin tüm maddi olanaklarını silahlı güçlerini kontrol edeceksin kaybetmeyi –yenilgiyi kabul etmeyeceksin ve kendinden başkasını düşman göreceksin azınlıkta olanların sesinin çıkmadığı bir göstermelik parlamento yaratacaksın ve adına demokrasi diyeceksin. İşte 31 Mart seçim sonuçları, bunun adı sandık demokrasisi değil de nedir?

Sevsinler böyle demokrasiyi.

Bu sistemi sadece AKP ve Erdoğan ile sınırlayanlar yanılıyor.

Erdoğan liderliği, daha önceki Menderes, Demirel, Ecevit, Özal, dönemlerinin liderliği gibi değil.

Erdoğan liderliğinin ana damarlarını tarihin 50-60 yıl gerisinde aramak gerek.

Yani; İhvan- İslam Dünyası Birliği (Müslüman kardeşler) ve bunların yıllar öncesi Demirel ve Menderes ile yaptığı ittifaklar.

60'lı yıllarda çoğunun kontrolü hareketin temsilcisi Erbakan'da olan onlarca kurum ve kuruluşlardan bazıları;

Bakanlıklar, T.O.B İstanbul İrtibat Bürosu, Hademe-i Hayrat Cemiyetleri, İlim Yayma Cemiyetleri, İslam Enstitüsü, İmam Hatip Okulları, Devlet Planlama, D.D.Y.Y.S.İ, T.P.A.O. , Komünizmle Mücadele Dernekleri. VB. (1). 

Toplumsal muhalefet önceleri kendiliğinden başlayan başkaldırıyı sonradan örgütlülüğe çevirirse devletin tüm olanaklarını ve silahlı güçlerini kontrol ettiğini sanan iktidar yoksul halkın-ve ezilenlerin başkaldırısının önünde duramaz.
”kapitalist sistemden zarar gören toplumun tüm ezilenlerinin sorunları sosyalizm ile çözülecek”.
Doğrudur buna kimsenin bir itirazı yok. Ama o gün daha gelmeden bu günden bir şey yapamazsak gelecek o güzel günlerde insanlığa bir ot bile kalmayacak. Savaşlar, silah üretimi işsizlik vb. sorunları nedeniyle insanlık hastalıktan kırılacak, sağlıksız eğitimsiz bir insan topluluğu oluşacak.

31 Mart’ı miat olarak kabul edersek yumurtanın kabuğu artık çatladı. Bu gidişle 23 Haziranda yumurta iyice kırılacak içindeki civciv yeni bir hayata başlayacak. Eğer toplumsal mücadele zayıf olursa civciv ölür. Bu nedenle sosyalist devrimciler her zaman olduğu gibi toplumun motorize gücü olmalı.  

Konuyla biraz bağlantılı olduğu için yazımızı halk arasındaki bir hikâye ile bitirelim.

Vakti zamanında köyün birinde imam köy kadınlarından evli bir kadınla oynaşıyormuş. Günün birinde bu oynaşmayı kadının oğlu görmüş ve doğru babasına gidip “baba baba imamla anam oynaşıyorlar” demiş. Baba sakin bir şekilde” boş ver oğlum Allah bir gün o imamın belasını verir” demiş. Çocuk anasıyla imamın oynaşlarını her görüşte babasına söylemiş babası da her defasında” boş ver oğlum Allah bir gün o imamın belasını verir” demiş.

Çocuk bakmış ki babasından hayır yok bir gün tam ezan vakti imamdan önce minareye çıkıp imamın gelmesini beklemiş. Çocuktan kısa bir zaman sonra minareye çıkan imam tam ezana başlarken çocuk arkasından bir tekme atıp imamı minareden yere atmış ve koşa koşa babasının yanına gidip ”baba baba imam minareden düşüp öldü” demiş. Babası bu haber karşılığında çocuğuna dönüp “bak oğul ben sana Allah bir gün onun belasını verir dememiş miydim” diye söylenince çocuk da “baba baba bu iş senin Allah’ına kalsaydı imam anamla daha çook zaman oynaşacaktı” demiş.
 
1-(Kaynak: ANT Haftalık dergi. 19 Mart 1968. Sayı 64. Sayfa 4. Dizgi baskı, Vatan Matbaası. Kurucuları; Yaşar Kemal. )