Hiç istemediğim halde durup dururken bir tartışmanın/polemiğin içinde bulduk kendimizi. Yaşadığımız ülkemiz koşullarında olmalı mıydı bunlar? Olmamalıydı. Evet, ama bazan istemeseniz de mecbur bırakılıyorsunuz. “Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz” denilse de gerekli hatırlatmaları yapmayı zorunlu görüyorsunuz. Çünkü önce kendinize sonra topluma karşı sorumluluk taşıdığımız da unutulmamalı. Sonra yanlışlıkları, çarpıtmaları, karalamaları, yanlış bilgi aktarımlarını düzeltmek de farz oluyor bazı hallerde. Şimdi olduğu gibi.
Bazan birisi için bir söz edersiniz, sözün ucunun nereye gidebileceğini o an göremezsiniz belki. Farkettiğinizde ya da uyarıldığınızda, yapılması gereken dönüp özür dilemektir. Çünkü yanlıştan dönmek, gerçeği görmek de  sağduyulu bir davranış olur. Ama bunun yerine, konuyu farklı bir mecraya çekmeğe çalışmanız da başka hesaplar içinde olduğunuzu gösterir.
NEYİ “ÇEREZ” EDİYORSUNUZ?
1-Yazar Beyimiz köşe yazısında, aslında eskiden dostu olan Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’ya sataşırken; “Çaycumalılar Buluşuyor adıyla organize edilen etkinlikler için uydurulanÇaycumalılık Ödülleri’ ilçe kaymakamı ve karakol komutanına verilirken, Çaycumalı bir değerli eğitimcinin de yanlarına çerez edilmesi ve bu kararın tek kişi tarafından alınıp dayatılması kulislerde çalkantılara neden oldu.” diyerek bizi de nasiplendirmiş. (Halkın Sesi- 9.Ekim.2019)
2- Yazar Beyimiz, “Değerli eğitimci”yi “çerez” ederken; 77 yıllık doğal yaşamını, 1971’den başlayan meslek geçmişini, 45-50 yıllık demokrasi mücadelesini, ayrıca Sanat-Kültür-Edebiyat-Folklor-Tiyatro çalışmalarını, Töbder ve Atatürkçü Düşünce Derneği Zonguldak şubesi kuruculuğu ve başkanlığı yapmamızı ve Halkevi etkinliklerimizi de çerez ettiğinin farkında olamamış herhalde! Kafa karışıklığı olsa gerek. Yazar Beyimiz bizi seviyor mu, yeriyor mu pek de belli değil!. Ama, sadece bu “ayıp” bile ömrünce yeter sanırım insan olana.
3- Ben bunu bir sürç-i lisan olarak görmek istemiş, bu yanlışın farkına varır, özür diler, geçiştirilir düşüncesiyle, “hicviye” ve “taşlama” tarzı, “Kalemşer” adlı bir “şiirimsi”yle yanıtlamağa çalışmış, daha dar kapsamlı olan sosyal medyada paylaşmıştım.
SURET-İ HAKTAN GÖRÜNMEK
A-Ben bu düşüncede iken Yazar Beyimiz, Halkın Sesi’nde, 16 Ekim.2019 tarihli “Çaycuma Bunu Haketti mi? başlıklı köşe yazısının ikinci bölümünde “Kalemşer!” başlığıyla 5 paragraf yazmış hakkımızda. Bu 5 paragraflık yazıda: suret-i haktan görünerek, üç paragrafta “beni sevdiğini” söylemiş, ardından da nasıl bağlantı kurabildiyse, kendisinin suçladığı ve benim  sadece o gün yüzünü gördüğüm kişilerle, ilişki içinde göstermeğe çalışmış.. Evet, burada bir çelişki var. Ama, “Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap”!..
B- Kendi bakış açısıyla bizi, hem de “12 Eylül faşist darbesinin mağduru 1402’likler”içinde olduğumuzu belirterek, kendi ifadesiyle “ülkenin aydınlarının ümüğüne sarılan demokrasi düşmanları” ile  “aynı kefede” görmeğe çalışmış.. Bırakalım başkalarını, kendisi bu yazdıklarına inanabiliyor mu? Benim KHK’lı arkadaşlar için bir çok yazım var bu gazetede yayımlanan.  Tavrımız, tutumumuz ortada. Şimdi  Yazar Beyimizin bu yazdıkları, “Yunus (Emre) gibi söylerken, Brutüs gibi hançerlemek” değil de nedir?
C- Oysa, Kaymakam ve Komutana “Çaycuma Belediyesi Kamu Ödülü, bana ise “Çaycuma Belediyesi Kültür Ödülü” verildi. Bu konu Çaycuma Belediyesi’nin takdiridir. Böyle bir ödül vererek, doğup büyüdüğüm, hatıralarını yaşattığım güzel kentimde beni onurlandırdıkları için, öpüp başımın üstüne koyuyor, bir kez de buradan içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum.
D- Yazar Beyimiz; “onların jurnallenmesinde dahli olanlar” ile “aynı fotoğraf karesinde yer almamı”, “beni seven bir kardeşim olarak”(!)  içine sindirememiş! Amaç “seven kardeş masalı” değil elbette, bu belli oluyor. Sözü edilen fotoğraf karesinde ise: Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, eski bakan Hasan Gemici, CHP İl Başkanı Hakkı Güney, Kaymakam, Jnd. Komutanı ve ben vardık. Yazar Beyimiz demek ki bu fotoğraf karesinde Kantarcı, Gemici, Güney de varken, sadece benim için dertlenmiş!..Helal olsun.. Şunu da belirtelim, bizim ödüle ihtiyacımız hiç olmadı. Evde yeteri kadar var.
F- Yazar Beyimiz, neyi hatırlattınız bana biliyor musunuz? 12 Eylül döneminde beni Sıkıyönetim Komutanlığına ihbar eden muhbir öğretmenin, ihbar mektubundaki yalan-yanlış zırvalarını.. Mahkeme dosyasında yazdığına göre: “Kızıl komünisttir, bölge sorumlusudur, her işin başıdır, mitingler yapmıştır, 1 Mayıs 1977’de İstanbul’a 5 otobüs kişi göndermiştir, vs..vs”. Bunlar ne kadar gerçek dışı, sapkın iftiralar idiyse, sizin yazdıklarınız da öyle..
G-  Gelelim Öğberler konusuna: Çaycuma - Devrek 20-25 dakika, Devrek -Öğberler 40-50 dakika. Çaycuma’dan ortalama bir saati aşkın ötedeki sürgün olduğunuz Öğberler’e  birlikte gitmiştik. Kendi isteğimle, sizi yalnız bırakmamak için yanınızda olmuştum. Hatta o dönemlerde gazetedeki köşemde yazdığım birkaç yazıyla da size destek çıkmıştım.
AKREP GİBİSİN KARDEŞİM
H- Öğberler faslının hemen ardından da hangi bağlantıyla ilişki kurabildiniz anlayamadım; “Buldukları ilk fırsatta bu ülkenin aydınlarının ümüğüne sarılan o kişilerle aynı kareye nasıl girdin hocam? Biz ki siz ağabeylerimize bakarak yolumuzu çiziyoruz; bize, “Aşınız, ekmeğinizle oynayanlarla kol kola girmenizde bir beis yok!” mu demek istediniz hocam?” Bu cümleleri sağlıklı bir kafa yapısı söylemiş olabilir mi? Düpedüz zırvalamış. Hani demiş ya Koca Şair: “Akrep gibisin kardeşim”..
İ-  Yazar Beyimiz, beni iyi tanır, öyle demiyeceğimi, yaşadıklarım itibariyle elbette iyi bilir. Eğer insan karşısındakinin konumunu, durumunu  bildiği halde bilmezden gelerek, o kişiye zarar verme, onu yıpratma duygularına kapılır, “utanmazlık ve sıkılmazlık” boyutunu aşarsa, burada olduğu gibi “kişilik zaafiyeti içinde” olduğunu gösterir ve 45 senedir verilen mücadeleyi de saygısızca görmezden gelebilir. Böyle ipe sapa gelmez cümleleri de yazabilir o zaman..
J-  “Merak ettim de, belediye, sizden ne kadar, ne bileyim; Kaldırım Katkı Payı falan talep etti? Valla yazarsanız sevinirim hocam. Yoksa ‘size dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!’ falan mı oldu?” Yazar Beyimiz, aslında sizin bana veya bir başkasına böyle bir soru sorma hakkınız yok. Bu zaten hadsizlik olur, haddinizi aşmak olur. Ama çok meraklı olduğunuz belli!..
K-   Benim Çaycuma’da evim yok.  O nedenle “Kaldırım Katkı Payı” ödeme derdim de yok. Kardeşlerim ve akrabalarımın ödemeleri hakkında ise bir bilgim yoktur. Ama Annemden kalan tarla ve arsalar için Belediyeye vergi ödüyorum. Geçen yıl birikmiş vergi borçları için 6 bin TL civarında, 2018 yılı için de bin küsur TL olmak üzere toplam 7 bin küsur TL civarında ödeme yapmıştım. 2019 için de 1.193.50.-TL ödememiz var. İlk taksidi yatırdım. Kardeşlerimin hepisinden ayrı ayrı bu tahsilatlar yapılıyor.  Yüksek merakınızı giderebilmişimdir inşallah.
L- “Yoksa ‘size dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!’ falan mı oldu?” Böyle bir cümleyi nasıl yazabiliyorsunuz yahu? Aşsız, ekmeksiz, susuz, işsiz gezdiğim  “Sakıncalı yıllar” dahil, bu güne değin  maddi değerler için asla başımız öne eğilmedi. Ben, Yazar Beyimize bile yakıştıramam böyle bir yaftayı. Yazıklar olsun. Şimdi alın, yılanınızı… koynunuza sokun!
BENİMLE BİR DERDİNİZ Mİ VAR?
M- Uzun yıllardır sizinle görüşmüyoruz. Hatırlayabildiğim kadar dört-beş yıl kadar önce Kültür Sanat Merkezindeki bir etkinlikte karşılaşmış ve bana, “Ağabey seninle bazı konuları konuşmak istiyorum” demiştiniz. Ben de “Olur, ne zaman istersen” diye sizi yanıtlamıştım. O konuşma nedense gerçekleşemedi.
N- Aramızda her hangi bir iletişim ve sorun yokken ne oldu da bizi “çerez” yaftasıyla konuya çekmeğe çalışıyorsunuz? Aslında ağır ve sert cümleler kurabilirdim. Bunu yapmıyorum.  Ama neden böyle gerçekdışı cümleler kurma ihtiyacı duydunuz? Yoksa benimle de bir derdiniz mi var? Oysa uzun süredir yaşım ve sağlık sorunlarım gereği kendimi gûşe-i uzletimde kenara almış durumdayım. Bu arada, Türk Dili ve Edebiyatı alanında destek ve yardım isteyenlere de katkı vermeğe çalışmaktayım.
O- Ben, hiçbir durum, konu yokken “ağabey” dediği insan için, bu denli yakışıksız ve iftira düzeyinde cümleler kurabilen bir kişiyle görüşmeyi, konuşmayı kendime zül sayarım. Evet, kırnap kopmuştur. Ömr-ü ahirimizde ise bu tür konulara bir daha dönmek istemediğimi de belirtiyorum.