Sahilde, rutin buluşma noktası Sahil Kafe’nin karşısında 3-5 Ağaç Topluluğunu çalıp çırparken gördüm. Aslında namı diğer Göçük Memet yani tiyatrocu Fahri Bozbaş bir gün önceden geleceklerini söylemişti. Sokak sanatçıları demişti. Meraklanmıştım.

 

Ve ertesi gün ki güzel de bir gündü; Kordonboyu, o güzel sanatçılara ev sahipliği yaptı. Çaldılar, çırptılar. Yani gerçekten çok güzel çaldılar, çok güzel el çırptırdılar etraflarında toplanan kalabalığa. Bende, bu sokak sanatçılarına şapka çıkardım, gıpta ettim, bolca alkışladım!  

 

Türkiye turuna çıkmış 7–8 sokak sanatçısı onlar. Gezi’den sonra yaygınlaşan sokak sanatının gereğini en iyi yerine getirenlerden. Kendi besteledikleri mizah, mesaj ve doğa dolu müziklerini çalıyor, söylüyor, eşlik ettiriyorlar. Havaya girip coşuyorsunuz. Siyasi mizahın neredeyse yapılamaz hale geldiği ülkemizde cesaretleri ile halkla kaynaşıyorlar hemencecik. Devekuşluğun ruh ve beden sağlığı açısından sanat ve zanaat dâhil her yerde yeğlendiği ülke gündeminde kendi kostümleri ile söylence adamlığı tarzında oyunbazlık yapıyorlar. Sokaklar, caddeler halkın; bunu gösteriyor, hatırlatıyorlar.

 

Şarlatanlık, yandaşlık, üçkâğıtçılık yapsalar belki de ulusal çapta yayın yapan kanalların şaşalı programcılarına konuk olacaklar! Pantomim ile kukla aracılığını kullanarak yaşattıkları çocukluğumuza kadar indiren hoşgörü-mizah karışımını yüksek dozda zerk edip kalekollarımızı içten fethediyorlar. Gösterilerine etraftaki çocukların kendiliğinden katılarak boyama ile yapılan ağaç ve oyun çalışması ile meydanların nasıl şenlendirileceğini ortaya koyuyorlar ki nemrut suratlarımızı, korkak tavırlarımızı, incelikten yoksun alan düzenlemelerimizi, sanat yoksunluğumuzu hatırlattıkları için paniğe kapılıyor bazıları! Ve böylesine bir durum gerçekleşti o gösteri sonlarına doğru. Kim iletmiş, nasıl haber uçmuş bilinmez iki zabıta memuru beliriverdi birden. Bir tanesi nedense çok sinirliydi. Herhalde, “başka işi yokmuş gibi bi de bunlar nereden çıktı” diye soruyordu kendi kendine. Gösterinin en yaşlısını yanlarına çağırdılar; ona gösteriyi bitirmelerini, açıkçası kaldırımı işgal ettiklerini söylediler. Aklı olan herkes Zonguldak’ta birilerinin rant gördükleri her yeri işgal ettiğini bilir ve yaşarken üç beş sanatçıya böyle bir suçlama yapılmasına gülsek mi kızsak mı bilemedik. Komediydi. Dükkânlar yollara açıkça taşıyor, kaçak yapılar gözümüzün önünde bitki gibi her sulayışta boy atıyordu. Sanatçılar mı işgal ediyordu kaldırımları? Halka sorulmadan oldubittiye getirilen bir sürü kanun çıkartılıyor, işsize genel sağlık borcu çıkartılıyor; HES’ler pes dedirtiyor, köylünün, üreticinin herkesin suyuna konuyor; termik santraller kütür kütür geliyordu da genel olarak güçlü bir ses çıkartamıyoruz ama üç beş sanatçı kaldırımı işgal ediyordu. Zabıta bunu söylüyordu. Eminim bu işe kendisi de inanmıyordu. Kendiliğinden gelişen ve yaşanan günlük mizah olarak çok grotesk bir halde olduğumuzun göstergesiydi;  çok çarpıcıydı. Gelecek günlerin habercisi gibi. Yürürken bile işgalci biziz. Demek ki gücü olan, parası olan ortada kocaman bir fil gibi üzerimize çökse de görmeyecek şartlandırılmış algılar. 

 

Aynı günün bir gün öncesinde Grup Yorum Muslu’da konser verdi. Tepeköy denilen çok güzel bir alanda az sayıda da olsa nitelikli bir kalabalık dinledi onları. Dinlemeye gelenler dışında dağ taş ağaçtı, nefis bir bitki okyanusuydu manzara. Tanıtımı iyi yapılamamış bir güzellik beldesiydi Tepeköy belli ki. Sadece o yeşillik tonların arasında termik santral bacalarının görülüyor olması ve bacalardan çıkan gazın ettiği sona sakladığımız asıl ayrıntı olarak sırıtıyordu. Yani bir başka keskin çelişki… Grup Yorum konserinde yine söylendi Çav Bella,

“İşte bir sabah uyandığımda

Çav Bella Çav Bella Çav Bella Çav Çav Çav

Elleri bağlanmış buldum yurdumun

Her yanı işgal altında”…

 

Şimdi, Üç Beş Ağaç Topluluğunun o güzel gösterisini yazarken bu marş-şarkı da çağrışım yapıyor kulaklarıma. İtiraf edeyim şu “Çav” sözünü her defasında “Çal” diye söylerim. Dilime, algıma öyle yerleşmiş! Yani şarkıda bir müzisyen varmış ona çal deniyormuş gibi yorumladığımdan bu şarkıyı. Eminim, birçok kişi de benim gibi sözleri yanlış söylüyor. Oysa Çav diyor özgünü. Türkçenin çağrıştırma özelliği üzerine yıllardır müthiş bir mizah kuruldu. Çalıp çırpmayı da ben burada üçkâğıtçıların elinden alıyorum, sanatçılara veriyorum. Onlar daha güzel çalıp el çırptırıyor bizlere çünkü. Verdikleri mesajlarda şu yoz ortamda on numara. Üç beş ağaç için sanatçılarla birlikte düşün ve şarkı söyle. Nasılsa hepimiz işgalciyiz, hepimiz sanatçı. Bir gün, en rahat gezdiğimiz caddelerde yürüyoruz diye ceza kesecekler ve biz koca filleri niye görmüyor da bize kesiliyor bu anlamsız ceza diye soracağız kendimize sanki!