Son haftalardaki bir kaç yazımı CHP ile ilgili yazmıştım. Bu sefer de MHP hakkında yazmak istiyorum. Fakat MHP'yi CHP kadar yakından tanımam ama muhtemelen MHP'den 1’inci sıra milletvekili adayı olacak olan eski bakan Zeki Çakan'ı yakından tanırım.

Zaten Zonguldaklıların iyi tanıdığı Zeki Çakan'ı tekrar Zonguldaklılara anlatacak değilim ancak yeri gelmişken zamanında onunla yaşadığım iki anekdotu okuyucularımla paylaşmakta fayda görüyorum.

Zeki Çakan'ı Zonguldak Belediyesi’nde mühendis olarak çalıştığı yıllardan tanırım. Ağabeyi Rıza Öner Çakan'ı çok severdim ve kendisi ile iyi bir dostluğumuz vardı. O nedenle Zeki Çakan'a da sempati ile bakardım. Gazi Paşa Caddesi’nde sık sık karşılaşır ve gülümseyerek selamlaşırdık.

Sanıyorum 1984 yılıydı. Ben o sırada TTK Karadon Müessesi’nde başmühendis olarak görev yapıyordum. Bir gün, Kilimlinin sevilen simalarından olup emekli olunca Zonguldak Site semtine taşınan Emin Gülerman ağabeyimizin vefat haberini aldık. 

Kilimli Bölümü mühendislerinden yakın arkadaşım Şaban Yılmaz'la birlikte, eşlerimizi de alarak akşamüstü merhumun eşi Meliha Abla’ya taziyeye gittik. Kapıyı bize Zeki Çakan açtı. Sonradan öğrendiğimize göre, kapı komşusu imişler.

Daha Meliha Abla’ya başsağlığı dileyemeden Zeki Bey Şaban'la beni ayrı bir odaya aldı ve hemen lafa girdi. 

''Şerafettinciğim, ben ANAP'tan Zonguldak Belediye Başkan Adayı oldum. Biliyorsun ben aslen CHP'liyim. Onun için önce SODEP'e başvurdum, kabul etmediler. Sonra HP'ye gittim, neredeyse beni kovacaklardı. Bu ANAP'lılar da peşimdeydi. Mecburen tekliflerini kabul edip ANAP'tan aday oldum. Senin çevren geniştir; yardımlarını bekliyorum.'' dedi. Ben de, ''Zeki Bey sen neden bunları bana anlatıyorsun? Bu parti işi değil, bir hizmet işidir. Ben Zonguldak'a kim daha iyi hizmet ederse elbette ki onu desteklerim. Sende bir enerji görüyorum. Merak etme, seni destekleriz. Hem sen benim çok sevdiğim bir insanın da kardeşisin.'' diye kendisine moral verdim.

Neyse, seçimler yapıldı ve Sayın Çakan belediye başkanı seçildi.

Aradan bir yıl kadar geçti. Ben Karadon Müessese Müdürlüğüne vekaleten bakmaya başladım. Tabii ki asaletimi de bekliyorum. 

Bizim o sıralarda yetkimiz ve imkanlarımız fazla idi. O nedenle Sayın Çakan'ı desteklemeye devam açısından müessesemizden kum, çakıl, çimento, demir ve ağaç malzeme gibi ne isterse veriyordum. 

Fakat ben asaletimin çıkmasını bekleyip dururken bir de duyuyorum ki, Zeki Çakan Karadon Müessese Müdürlüğü'ne Üzülmez Müessesi’nden Ornik'i (Rahmetli Adnan Albayrak) tayin ettirmek için uğraşıyor. Önceleri buna ihtimal vermedim. Zira hem aramız çok iyi hem de orası onun bölgesi değil. Sonra bu dedikodular artınca kendisine sordum, kesinlikle öyle bir şeyin olmadığını söyledi.  

Ha, bu arada çok mert, delikanlı bir adam olan rahmetli Ornik de bana, ''Oğlum, elini çabuk tut; yoksa beni getirecekler oraya.'' diye bana takılarak  uyarıyordu.

Hal böyleyken, bizim müessesede çalışan, sınıf arkadaşım ve çocukluk arkadaşım Bekir Bilgin bir gün odama ziyarete geldi. Bekir, İnağzı'nda oturuyordu ve Zeki Çakan ile iyi ilişkileri olduğunu biliyordum. Bana, ''Dün akşam Zeki Çakan'la bir toplantıda idik. Seni aldıracağını ve yerine Ornik'i getireceğini söylüyordu ama sakın benden duyduğunu söyleme, sonra beni perişan eder.'' diye beni uyardı.

Tabii ki hemen Zeki Çakan'ın yanına gittim ve ''Sen inkar ediyorsun ama dün akşam yine aynı lafları etmişsin.'' diye kendisine sitem ettim. ''Hayır, öyle bir şey yok. Bunu sana kim söyledi?'' diye çok ısrar etti. Güvendiğim bir arkadaşımın buna şahit olduğunu ve ismini vermeyeceğimi söyledim.

O arkadaşı çok merak ettiğini, eğer ismini söylersem kendisine hiçbir şey söylemeyeceğini, hatta belli bile etmeyeceğini ısrarla yineledi. Sonunda öyle büyük yeminler ederek söz verdi ki; ben biraz da kendisini sınamak amacıyla, boş bulunup söyledim.

Ertesi gün Bekir yanıma geldi. Adeta ağlıyordu. “'Müdürüm, ben sizden rica etmiştim; adımı verme diye. Bana demediğini koymadı.”

''Bekir kardeşim, senden özür diliyorum. Hata yaptım. Bu kadar büyük yeminler edince sözünü tutacak sandım ama yanılmışız. Bu işin tek iyi tarafı var ki o da adamı tanımış olduk!'' diyerek Bekir'den defalarca özür dilemek zorunda kaldım.

Değerli okuyucular, geçmişte yaşadığım bu olayları niye anlattım? Nostalji olsun, hikaye olsun veya birisini kötüleyeyim diye değil elbette. Ya neden? Zonguldak, Ankara'da kendisini temsil edecek ve hizmet götürecek milletvekillerini seçecek. Unutulmasın; bu fırsat 4 senede bir geliyor! O zaman adayları da iyi tanıması gerekmiyor mu? En azından MHP'lilerin bu konuda duyarlı olmaları gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi; MHP'lilere naçizane tavsiyem: Yukarıda anlattıklarımı da göz önüne alarak; aşağıdaki kriterlere, daha doğrusu sorulara cevap bulup Zeki Çakan'ı öyle değerlendirsinler.

    1-Vefalı mı?

    2-İlkeli mi?

    3-Sözüne ne kadar güvenilebilir?

    4-Bakanlık yaptığı sırada Zonguldak'a hiç hizmet yapmış mı? 

    5-Belediye başkanlığı yaptığı yıllarda; reklama, makyaja ve şova dayalı hizmetlerin dışında şehrin hangi temel sorunlarını çözmüş?

    6- MHP felsefesine samimiyetle inandığını düşünüyor musunuz?

    Tüm bu sorulara olumlu cevap veriliyorsa Zeki Çakan Zonguldak'a hayırlı olsun!

    Bu arada, CHP'lilere de küçük bir tavsiyem var: Eğer MHP birinci sıraya Zeki Çakan'ı koyacak ise; CHP'de onun karşısına kontenjan adayı olarak Kenan Köktürk'ü koysun! Zira Zeki Çakan'ı en iyi tanıyan ve onun tezlerini çürütebilecek en uygun aday adayı odur.

    Bana göre; Zeki Çakan'ın panzehiri Kenan Köktürk'tür!