Bu kentin kaderi tıpkı yerin altındaki bitimsiz karanlıklar gibi kapkara… İnsanlara hizmet adına yapılan her işin iğreti, her şeyin baştan savma olması temel kanun olmuş artık... Ne içinde huzurla dolaşacağınız düzgün bir sokak, ne de gözünüzü yoracak bir rezilliğe rastlamadan keyifle oturup soluklanacağız bir alan var… “Kent estetiği” denen kavramdan çoktan vaz geçtim de, insanların en temel gereksinimlerini karşılayıp hayatlarını bir parça kolaylaştıracak teknik çözümler de bulunmuyor ne yazık ki… Cumhuriyetin mühendis yetiştiren ilk üniversitesi burada kurulmadı sanki…

Her şey şaka gibi…

“Bak ne güzel olmuş, ne de yakışmış buraya” diyebileceğimiz bir iş yok şehirde… Yollar cihan harbinden kalma sanki… Şehirleşme fecaatle bile açıklanmayacak ölçüde çirkin… Çöp yığınlarıyla dolu sahiller aklın sınırlarını zorlayan bir işgüzarlıkla katledildi resmen… Kimi sahiller eğri büğrü yollarla kaplandı şaşılası şekilde, kimi yerlerdeyse resmi atık alanı olarak kullanıldı… İşgal edilenler de cabası… Her biri bir başka cennetti oysa…  Parklar bakımsız, mobilyaları kırık dökük… Sosyal donatıların varlığından vaz geçtim, kavram olarak bile girmedi kente… 

KENT, MOTORU STOP ETMİŞ GEMİ GİBİ RÜZGÂR NEREDEN ESERSE ORAYA SAVRULUYOR

Beceriksizliğin diz değil adam boyunu aştığı Zonguldak’ta basiretsizlik ve öngörü yoksunluğu da ondan aşağı kalmadı hiçbir zaman…  Gelen her hükümetin saklamaya bile gerek duymadan hedef tahtasına koyduğu Zonguldak’ın, direnç noktası olması gereken yerel yönetimler, akıl almaz bir körlükle su taşıdı zalimlerin değirmenine… Merkezi hükümetlerin yıkım politikalarıyla tüm alanlarda küme düşürüp yangın yerine çevirdiği şehirde yaşam kalitesini artırıp daha yaşanabilir bir kent ortaya çıkarmak yerine, her yanından karanlık sızan yaşanamaz bir yerleşke yaratarak olan mecali de tüketildi…
Hiç abartısız söylüyorum, tanığı olduğum kırk yıla aşkın zamandır kesinlikle yönetilmiyor bu kent, motoru stop etmiş bir gemi gibi rüzgâr nereden eserse oraya savruluyor…  Yelkenleri fora edip doğru rotaya yönlendirecek kaptanlar bırakın engin sulara açılmayı pusula okumayı dahi beceremiyor… Yönetimi kentçiliğin en temel kurallarından bihaber insanların işgali altında kalan şehir, tam da bu nedenle bir çöküntü alanı görünümü sergiliyor… Nasıl bir kaderdir bilemedim, tanrıların gazaba uğramış gibi, her gelen “Oh çok şükür kurtulduk” diyerek uğurladığımızdan daha kötü çıkıyor… 

PAYIMIZA YİNE STRES VE BOLCA UTANÇ DÜŞECEK

Yıllardır enkaza dönen kentte, Belediye Başkanı Ömer Selim Alan, eylül ayı başıyla hizmet atağına başlamış sözüm ona… Karaelmas Mahallesine asfalt dökülüyormuş… Şaşarak baktım fotoğraflara… Durum yine içler acısı… Asfalt dökülen yollarda ne kaldırım çalışması yapılıyor, ne de çevre düzenlemesi… Ne -en basitinden- “Belirli noktalara oturma grupları yerleştirip insanların soluklanacağı noktalar oluşturalım” diyen var, ne de merdiveni, kaldırımı, aydınlatması, kent mobilyası, istinat duvarı, korkuluğuyla soruna bütünlüklü yaklaşıp tümden çözelim diye düşünen bir aklı görünüyor ortada…

Sözde başkan değişti ama Zonguldak Belediyesinde işler yine aynı özensizlik, aynı sallapati yaklaşımla yürüyor… Anlaşılan o ki yeni başkan da sorun çözmek yerine, makyaj yapıp geçecek sözüm ona hizmet getirdiği yerden… Şurası kesin ki, kent dışından gelip etrafa şaşkın şaşkın baktıktan sonra “Bu nasıl bir kent yahu” diye soran misafirlerimiz karşısında, yüzümüzü kızartıp kekelemeye devam edeceğiz bir beş yıl daha… Bir beş yıl daha çağdaş kentçiliğin tüm kurallarından bihaber anlayış hayatı zehir etmeye devam edecek bize…

Ne kötü ki payımıza yine stres ve bolca utanç düşecek…