Cumhuriyet Halk Partisinin Çanakkale’de düzenlediği adalet kurultayı, siz bu yazıyı okurken belki de bitmiş olacak… Siyasal, kültürel, sosyal her türlü göstergede dibin de dibini gören ülkede,“adalet” arayışının her şeyden kutsal olduğunu düşünüyorum… AKP Reisinin, dilediği zamana kadar uzatacağı anlaşılan OHAL uygulamaları ile milletvekilleri de içinde, hiç kimsenin, en küçük bir hukuki güvencesi yok çünkü… Bir OHAL Kararnamesiyle tüm vatandaşların yalnızca özgürlüğüne değil mallarına da el konulabileceği gibi, torunlarının bile ödemekte zorlanacağı bir bedel çıkarılabiliyor rahatlıkla önüne…
 
AKP milletvekilinin kızı olmak gibi bir şansınız yoksa, adınızın bin yanlışla kararnameye yazıldığı gün gibi ortada olsa bile, düştüğünüz müşkülattan çıkmanız mümkün görünmüyor… Her şey Kafka’nın “Dava”sından daha sürreal bir atmosfere bürünürken, Aziz Nesin’in “Marko Paşa”sından daha sağır bir devlet çıkıyor çünkü karşınıza… Eğitim-Sen Zonguldak Şube Sekreteri İsmet Akyol gibi, devletin tüm kurumlarından üzerinize atılı suçla hiçbir ilginiz olmadığına dair bin tane belge almış olsanız da hiçbir anlam taşımıyor… Türkiye Cumhuriyeti devletinin değil Reis’in ne dediği daha önemli çünkü…
 
“YA KIRK KATIR, YA KIRK SATIR” İKİLEMİNE HAYIR
Bu rezil düzenin en mağdurlarından biri de Zonguldakkesinlikle… Ülkenin zor günlerindedipçikle madenkeş yapılıp, yerin dibindeki kör karanlıklarda ölümüne çalıştırılan gariban kente, yeraltında bıraktığı 5 bin şehidin ardından,“İşiniz bitti, ne haliniz varsa görün” deniyor çünkü… Bilinçli politikalarla işsiz, aşsız, geleceksiz bırakılan insanlara“Ya kırk katır, ya kırk satır” ikilemiyle,doğa düşmanı termik santrallerin çağdışı koşulları çözüm diyesunuluyor… Üç beş kişiye asgari ücretin biraz üzerinde iş verme vaadiyle tüm kente ölüm solutulup, doğası büyük bir adaletsizlikle tahrip ediliyor…
 
Adalet mi bu? Bir doğal miras olarak mutlaka korunması gerekentüm sahil şeridi, zaten kötü olan KıyıKanunu kapsamından da çıkarılarak yağmaya açılan Zonguldak’ta, bu gözü dönmüşlük, kimi zübüklerce, “müjde” diye duyuruluyor… Bir tek gazetede, bunu sorgulayan tek satır bulunmadığı gibi, “müjde” sözü en kalın puntolarla çekiliyor manşete… Köşelerdeki pabucumun yazarları, kırık dökük bir Türkçe ile kararı kutsamaya çalışırken, devletli efendiler, bir endüstri kentinde bunların normal olduğunu anlatmaya çalışıyor… Karşı çıkan cılız seslerse, bu gürültü arasında kaybolup gidiyor…
 
YERİN ALTINDAKİ BİNLERCE ŞEHİDİN DİYETİ ÖDENMELİ ÖNCE
Düzce sınırından Bartın’a kadar, her yerde, doğası, vahşice talan ediliyor kentimin… Bir dünya mirası olan ve eski çağlarda Filyos antik kentine su taşıyan kemerleri hâlâ ayakta olan Çayır Köyü su mağarasının hemen dibine taşocağı açılıyor yakınlarda… Doğa cenneti Göl Dağı’nın dibindeki bu ocak, o tabiat anıtını da yok edecek kesinlikle… Filyos Vadisi Projesi adı altında, kentin biricik tarım alanları, etrafındaki tarihi ve doğal mirasla birlikte kirlinin de kirlisi teknolojiye sahiptesislere açılıyor… Kimileri bu kâbusu “rüya proje” yalanıyla soslayarak sunuyor… “İmdaaat” diye haykırasım geliyor benimse…
 
Koşullarını oluşturup katılamadım CHP’nin kurultayına… Sevgili arkadaşım Çetin Yılmaz, “Zonguldak için de adalet” başlıklı bir bildiri sunmayı düşünüyordu orada…Bu yazı biraz da o ilhamla yazıldı… Zonguldak için adalet istiyorum… Yerin altındaki binlerce şehidin diyeti ödenmeli önce… Sonra da“Endüstri bölgelerinde olur böyle şeyler” denilerek dayatılan düşmanca politikalar gibi, tüm termik santral projeleri rafa kaldırılmalı… Bu kadarı insan haklarına aykırı çünkü…Bizim de herkes gibi insanca koşullarda yaşamaya hakkımız var ve yaşamak için ölmeninkader olduğunu söyleyemez hiç kimse…