Anadolu, doğal afetler açısından oldukça zengin. Sanırım, fakir olan bizim hafızamız. Unuturuz!  Üç büyük sel yaşayan Zonguldak kent merkezinde yeni bir sel daha… Daha dün yaşadığımız selin acısını da unuturuz. Yaşadığımız depremleri unutmadık mı?

Bilirsiniz, Zonguldak denince grizu patlaması ve diğer iş kazaları gelir akla… Fırtına ve dalga, sel ile heyelan ve tasman gibi doğal afetlerin de doğasından kaynaklanır Zonguldak’ın…

Ne demişler? Taşar dere yatağı, doğa yasaları delinince… Bilim, her zaman doğal afetleri bütün gerçeğiyle tanımladı. Konunun uzmanları:  “Her kentin kendine özgü afet risk faktörleri bulunur” diyor.  Yaşananlar ise, önemli bir ölçüt risk analizinde. Bu nedenle yazıyorum Zonguldak’ın Doğal Afetlerini elde bulunan belgelerle, dilimin döndüğünce…

Mitolojik adıyla Sandraka deresindeki selleri (eskilerin deyimiyle seylâpları)  belgeleyeceğim bu gün.  Daha sonra da diğer doğal afetler olacak konumuz…

Zonguldak sellerine dair elde bulunan belgelerin ilki 1931 seli… 29 - 30 Haziran 1931, Pazartesi / Salı günü yazıyor fotoğrafın arka yüzünde…


29 - 30 Haziran 1931.

1931 selinden ders alınmış olmalı ki, ‘Kömür Havzası Umumi Amenajman Projesi’ içinde 1940 - 1948 yılları arasında yapıldı sanayi tesislerinin yakınındaki derelerinin dere yataklarını düzenleyen çalışmalar. Zonguldak Derenin ıslahından sonra, kesintisiz şehir trafiğini ve kesintisiz kömür naklini sağlamak üzere Şehrin iki yakasını birbirine bağlayan, İnönü Köprüsü de 1954 yılında bitmişti.

Kömür Havzasının dereleri, demiryolları, limanları planlı ve olağan üstü bir çalışmayla yeniden şekilleniyordu ki, 1 Ağustos 1955 günü metrekareye 431 kilogram yağış düştü Zonguldak’a…


3 Ağustos’ta Soğuksu’dan itiba­ren caddeler ve sokaklar sellerin dağ­lardan sürüklediği molozlarla dolmuştu. Mağazaların ve evlerin hemen hepsinin alt katlarını sular doldurmuştu. Şehirde ulaşım ve haberleşme durmuş, elektrik kesilmişti. Sellerin şehirden sürüklediği keresteler, koliler ve va­riller denize taşınmıştı.


3 Ağustos 1955.

Dere yatağından denize akan malını kurtarmak isteyenler canını zor kurtarıldı. 6 ölü, 560 ev ve işyeri sular altında olmasının yanı sıra EKİ’ nin ve kentin zararı büyüktü. “Vukuundan evvel zuhuruna ihtimal verilmeyen sebeplerden kaynaklanmıştır” yazıyordu raporlarda…


27.7.1983 tarihindeki sel ise, 55 selinin küçük tekrarıydı. Üzülmez’den gelen EKİ’ nin maden direkleri tıkayınca, alçak yapılmış köprüleri Merkez Atölyelerinin önündeki beton yol dere yatağı oldu. Çamur aktı Şehre…


27 Temmuz 1983

21 Mayıs1998’de bu kez farklıydı sel. Şehir merkezindeki Zonguldak deresi değildi taşan. Bu kez Zonguldak’ın kazalarını vurmuştu sel felaketi. Hem de ne felaket, çamur yığını sanki. Filyos Çayı hem Devrek’te, hem de Soğanlı koluyla birleştikten sonra Gökçebey’de Saltukova’da aldı hızını. Zaten geniş akarı olan ve Türkiye’nin en fazla agrega taşıyan Filyos Çayı bendine sığmadı.

Yayıldı Çaycuma ovasına. Aynı anda Bartın’ı da, Bartın Çayı bastı.


Son olarak Zonguldak’ta sel suları, baba ve oğlunu yuttu 17 ağustos 2004, Salı günü.


Yaşanan sel felaketinin ardından, ZKÜ Mühendislik Fakültesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Afet İzleme ve Araştırma Laboratuarı’nın söylediklerine kulak verelim: “Sel felaketlerinin önüne geçebilmek için sadece dere yataklarına odaklanmak doğru değildir, arazi üzerindeki su toplama çizgilerinin de belirlenip bu noktaların önünün yol ve benzeri mühendislik yapılarıyla kesilmesini engellemek gerekir.”

Bunun üstüne başka söz söylenmez sanırım. Özetlenmiş işte söylenmesi gerekenler de, ders alması gerekenler alır mı? Bilmem.