Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın tarihi açısından da son derece önemli olan Alemdar Gemisi şehidi Recep Kâhya’nın ismi üzerinden yola çıkarak tarihin taşlarını yerli yerine oturtmaya çalışıyor.  İlgiyle okuyacağınızı umuyor, gazetemize değer katan yazılarından dolayı Sayın Nihat Yasa’ya teşekkür ediyoruz.

Karadeniz Ereğli’de “Garipler Mezarlığı”  olarak da adlandırılan bugünün “İnönü Parkı”na 2000 yılında “Kdz. Ereğli  Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği” tarafından Kurtuluş Savaşımızın ilk deniz şehidinin anısına bir anıt yaptırılmıştı. Anıtta büyük harflerle “RECEP KAHYA (1874 -1921) ALEMDAR GEMİSİNİN SERDÜMENİ”  yazmaktadır. Geçtiğimiz Ağustos ayı içinde de Karadeniz Ereğli’de “Recep Kahya’nın mezarı kayıp, nerede” tartışması başlamış, “Garipler mezarlığında mı, yoksa şehir mezarlığında mı? Kız Yetiştirme Yurdu’nun bahçesi ile yıkılan Postanenin arasında mı? Yoksa Etaş yokuşuna  mı gitti?” sorularıyla tartışma uzayıp gitmişti.  

Sanıyorum bu tartışma daha da uzayıp gidecek gibi…  Sizin anlayacağınız, ortada var olmasına bir anıt var da, maalesef bir mezar yok! Bu konuda Karadeniz Ereğli yerel basınında birçok haber de yapılmıştı. Önder Gazetesi 01.08.2014 tarihinde “Şehit Recep Kahya’nın Mezarı Kayıp” başlığıyla olayın üzerine giderek, “Kaymakamlık, askeriye, belediye bu mezarı bulmalı…” dedi. Hatta gazeteci-yazar Eyüp Bektaş mezar yeri konusunda 04.08.2014’de “Kayıp Mezar, 28.08.2014’de “İş Özellikle Amiral’de” başlıklı yazılarıyla bazı sorgulamalar yapmıştı. Dr. Can Canver de (Kendisi aynı zamanda Alemdar kahramanlarından Hasan Canver’in torunudur) bazı eski fotoğrafları yorumlayarak Recep Kahya’nın mezarı konusunda kendince yer tespitini de yapmıştı. Eyüp Bektaş, 01.09.2014 tarihinde “Lanet Olsun" başlıklı yazısında Kurtuluş Savaşı’nın tek ve ilk deniz şehidi Serdümen Recep Kahya’nın nereye gömüldüğünü Dr. Can Canver eski Ereğli fotoğraflarını inceleyerek ortaya çıkardı. 

Şu anki yıkılmış postane binası ile kız yetiştirme yurdu arasındaki alanda bir şehitlik varmış ve Recep Kahya buraya gömülmüş. Canver’in tespitlerine göre daha sonra şehirde yapılan düzenlemeler sonrası şehitlik kaldırılmış ve 7 tane Türk Bayrağına sarılı tabut askerlerin omuzlarında bir başka yere taşınmış. Bundan sonrası yine meçhul.”
demişti. Resmi kurumlarımız da mezar yerinin tespitinin derdine düşmüşlerdi. Karadeniz Ereğli’de herkes mezar yeri derdinde iken; ben de Alemdar şehidinin kimliğinin derdine düştüm, uzun bir araştırma sonrasında bu yazı ortaya çıktı. Şunu belirtmek isterim ki bir belge ortaya çıktığında, kulaktan duyma ya da sözlü bilgiler geçersiz kalır. Bu açıdan tarih yazımı mutlaka bir belgeye dayanmalıdır. Yapılan yorumlar da belgeler kadar olmasa da tarih yazımı açısından elbette önemlidir. Ancak, bu yorumların da mutlaka bir belgeye dayanmış olması gerekir. Gördüğünüz ve okuduğunuz ya da ulaştığınız tarihi bir belge karşısında kararsız kalmanız mümkün mü? Bir araştırmacı da bir belge karşısında kararsız kalamaz, göz ardı edemez, etmemelidir de… Ben de öyle yaptım…

 

ALEMDAR RÖMORKÖRÜ: 

Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra donanmaya ait bütün gemiler Haliç’e çekilmiş, askerleri terhis edilmiş ve atıl duruma bırakılmıştı. Preveze ve Aydın Reis gambotundan başka Karadeniz’de gemimiz de yoktu. Alemdar bu zor şartlarda İstanbul’dan kaçırılarak Karadeniz Ereğli’ye getirilmişti. Kaynaklarda Alemdar’ın 1898 yılında “Denmark” adıyla Kopenhag’ta inşa edildiği, 49,475 metre boyunda ve 7,95 metre eninde bir kurtarma gemisi olduğu belirtilmektedir. Adı da 1915 yılında Alemdar olarak değiştirilmiş ve Türk Bayrağı çekilmişti. Böylece bu tarihten  sonra “Seyri sefain” adına, aynı görev bölgesinde kurtarma işleri görevine Türk personel ile devam etmiştir. Alemdar, tarihler 23 Ocak 1921’i gösterdiğinde saat 24.00 sularında demir alarak İstanbul’dan yola çıkmış, zorlu bir yolculuktan sonra 24 Ocak 1921’in sabahında Karadeniz Ereğli’ye ulaşmıştı. Bu uzun yolculuktan sonra geminin kömürü de tükenmişti. Gerçi Karadeniz Ereğli’de kömür sorun değildi, zaten kömür bölgesiydi. Kömürünü alan Alemdar’a önemli bir görev de verilmişti. Hedef Trabzon’du. Geceleyin hareket eden Alemdar, “Baba  Burnu”nu geçtikten sonra Fransızların C-27 gambotu tarafından yakalanmış ve Zonguldak’a götürülmüştü. Zonguldak’ta arama yapılmış, silahlarına el konulmuştu. Fransız komutan Tilly yönetiminde tekrar İstanbul’a götürülürken kahraman denizcilerimiz Alemdar’ı tekrar ele geçirmiş, sonrasında Fransızların C-27 gambotuyla çatışmaya girmişti. 27.01.1921 tarihinde olan bu çatışma, Kurtuluş Savaşımızın ilk ve  tek deniz savaşıydı. Alemdar bu savaşta  “Gazi” olmuş, o günden bugüne de“Gazi Alemdar” olarak bilinmektedir. Bu çatışmada yurtseverlerimiz birçok Fransız’ı esir almış, birkaç yaralı bir de şehit vermişlerdi. Kimdi  bu şehit? Adı Recep Kahya mı, yoksa Recep Reis mi? Görevi Serdümen mi, yoksa Lostromo mu? Bütün mesele bu! Kaynaklar, Alemdar’ı İstanbul’dan kaçıranları; İkinci Çarkçı Üsküdarlı Osman Efendi, Üçüncü Çarkçı Trabzonlu Hikmet Efendi, Güverte lostromosu Üsküdarlı Ali Reis, Serdümen Trabzonlu Rıfat Reis, Rizeli Recep Kahya, Ateşçi Göreleli Yusuf, Kamarot Erzincanlı Salih olarak yazıyor.

 

ALEMDAR’IN EREĞLİ’YE KAÇIŞI İLE İLGİLİ TELGRAFLAR:  

Kurtuluş Savaşı’nın şiddetli bir şekilde devam ettiği; yani Birinci İnönü Savaşı’nın olduğu günlerde Alemdar’ın İkinci Çarkçısı Kadıköylü Osman Efendi’nin yönetiminde kaçırılması ile ilgili birçok telgraf bulunmaktadır. Zonguldak Mutasarrıfı Nusret tarafından, Kastamonu ve Bolu Havalisi Kumandanlığı’na 24.01.1337(1921)tarihinde çekilen telgrafta, “Ereğli Kaymakamlığından alınan telgrafnameye nazaran, İstanbul’dan Alemdar tahlisiye vapuru üçüncü çarkçısı Osman Efendi marifetiyle kaçırılarak Ereğli limanına gelmiştir. Kömür, mürettebat vesaire gibi noksanları vardır. Ereğli’de kalırsa daima tehlikeye maruz bulunduğundan Nevakısın ikmali için Ereğli Kaymakamlığına emir verilmiştir, nerede ve nasıl muhafaza olunabileceğinin emri İş’arı” denilmiştir. Ereğli’den Askeri Polis Teşkilatı Müdürü Şükrü tarafından acele şifre ile Kastamonu ve Bolu Havalisi Komutanlığı’na  25.01.1337(1921) tarihinde çekilen bir telgrafla Alemdar’ın Ereğli’ye geldiği bildirilmiş ve şöyle denilmiştir;  “Seyrisefain’den Alemdar vapuru ve 7 tayfası ile havanın muhalefetine rağmen dün akşam nısfülleyilde (gece yarısı) Dersaadet’ten (İstanbul’dan) firar ederek Anadolu’ya iltihak etmek üzere sekiz sıralarında Ereğli’ye vurut ettikleri berayı malumat maruzdur” denilmiştir. Aynı şekilde Alemdar’ın Ereğli’ye geldiğine ilişkin Ereğli Liman Reisi Nazmi tarafından da Ankara Bahriye Dairesi’ne şifre ile 25.01.1921 tarihinde telgraf çekilmiş ve şöyle denilmiştir: “Alemdar vapuru dün gece Kuruçeşme’den üçüncü çarkçısıyla sekiz mürettabatı tarafından kaçırılarak Kuvvayı Milliye’ye iltihak etmek üzere limanımıza iltica etmiştir. Gemi tahtı emniyette olup talimatınıza makine başında intizar ediyoruz.”

ALEMDAR’A EREĞLİ’DE KATILANLAR: 

Alemdar, Karadeniz Ereğli’ye geldikten sonra on iki kişinin daha katıldığı, bu konuda yazılan kitaplarda belirtilmektedir. Bu kişiler Ereğli Orhanlar Mahallesi’nden Hasan Canver, Yakup Tofta, Fikri Ulusulu, Hilmi (Çırakların), İsmail (Çekirge oğlu), Murtaza Mahallesi’nden Tahsin (Hacı Yakub’un), Kirmanlı Mahallesi’nden Reşat (İstanbullu), Kozlu Mahallesi’nden Hasan (Tahsildar), Ereğli Merkez’den Ömer (İstanbullu), Ortaköy’den Şaban ve Ketenciler Köyü’nden Tahir’dir.  Verilen emir üzerine Trabzon’a hareket etmesi kararlaştırılan Alemdar, hazırlıkları yaparken İstanbul’dan kaçıran Kadıköylü Çarkçı Osman Efendi hastalanarak Ereğli’de hastaneye kaldırılmış olup, gemiye yeni atanan iki kaptan bir çarkçıbaşı ile gemi personeli 21’e çıkmıştı. Ayrıca Alemdar’a burada birinci süvari olarak İsmail Hakkı Kaptan, ikinci süvari Üsteğmen Ali Dursun Tevetoğlu ile çarkçıbaşı olarak Beykozlu Önyüzbaşı Adil Bey katılmıştı.

 

ALEMDAR’IN YAKALANIŞI:

Alemdar hazırlıklarını tamamladıktan sonra 26 Ocak 1921 gecesi saat 03.00’te Karadeniz Ereğli’den Trabzon’a hareket etti. Durum, Karadeniz Ereğli Liman Reisi Nazmi tarafından Ankara Bahriye Dairesine 26.01.1921 tarihli  şifreli telgrafla da bildirildi, bu telgrafta“Alemdar vapurunun nevakısı ikmal edilerek süvari İsmail Kaptan ile Yüzbaşı Adil Bey nezareti altında Trabzon a hareket ettirildi.” denilmişti. Zonguldak’taki Fransız Karadeniz Komutanlığı, emrindeki C–27 gambot’u Alemdar’ı yakalamak üzere görevlendirilmiş, gambot Karadeniz Ereğli’nin “Ölüce Feneri” arkasında bulunan Çayağzı mevki’inde pusuya yatmıştı. Alemdar “Ölüce Feneri”ni dönüp Amasra rotasına girdiğinde, üzerine doğru giderek, megafonla, yol kesip durmasını bildirdi. Fransız gambotu Alemdar’a asker çıkartarak kumandayı ele aldı ve Alemdar’ı Zonguldak istikametine hareket ettirdi. Zonguldak limanı dışında demirleterek arama tarama yapıp mevcut silahları alındı. Daha sonra Alemdar’a Fransız Yüzbaşı Tilly komutasında dört asker çıkartılmış, demir aldırılarak İstanbul istikametine hareket ettirildi. Peşlerine de emniyet olarak C–27 Gambot’u takılarak Alemdar takibe alındı. Karadeniz Ereğli’nin 10 mil açıklarında Alemdar’da bulunan denizcilerimiz gemiyi ele geçirerek gemideki Fransızları etkisiz hale getirip, ani bir manevra ile de dümen kırarak tüm hızıyla Alemdar’ı Karadeniz Ereğli’ye yönlendirdiler. Alemdar’ı takip eden Fransız C-27’nin kaptanı kısa bir tereddütten sonra, peşine düşerek ikaz mahiyetinde top ateşi açmış, bu ateşe rağmen Alemdar yoluna devam etmişti. İki gemi arasında çatışma başlamıştı. Bu çatışmada Fransızlar oldukça fazla zayiat vermişlerdi. Dümen başında ve açıkta olan geminin serdümeni (Bugüne kadar yazılanlara ve anlatılanlara göre Recep Kahya) kalbinden vurularak şehit olmuştu. Fransız gambotu ise; Alemdar “Baba Burnu”ndan içeri girince Zonguldak istikametine dümen kırıp gözden kaybolmuştu. Sonrasında ise Kurtuluş Savaşımızın ilk deniz şehidinin (Anlatılanlara ve yazılanlara göre Recep Kahya) naaşı Alemdar’daki silah arkadaşları ve Karadeniz Ereğli halkının katıldığı büyük bir kortejle Bozhane yoluyla Yalı Caddesi’nden geçilerek Hükümet Meydanı’na getirilmiş, burada İskele Camii’nde kılınan ikindi namazından sonra  toprağa verilmişti. Bugüne kadar anlatıla gelen bilgiler bunlardan ibarettir. Alemdar konusunda da haber, kitap, makale düzeyinde oldukça yoğun bir çalışmalar da yapılmıştır.

 

ALEMDAR’I KONU ALAN ÇALIŞMALAR: 

Üsteğmen Nahit Çapaner: Alemdar’ı da konu alan birçok çalışma vardır. Bu çalışmalardan inceleyebildiğim en eski kitap; İstanbul Deniz Matbaası tarafından 1943 yılında yayınlanan, Nahit Çapaner’in “Kurtuluş Savaşında Deniz Kahramanları” adlı kitabıdır. O dönemde üsteğmen olan yazar kitabında “Bir çok tekneler muhtelif Karadeniz limanlarında zapt edilerek, yahut da İstanbul’dan kaçırılarak elde edildi. Mesela bunlardan biri Alemdar hadisesidir... Gemi gizlice boğazdan çıkarıldı... Orada Kuvayı Milliye’ye iltihak etti” diye ifade ettikten sonra Alemdar’ın Karadeniz’de çetelerle mücadele ettiğini, onları yakaladığını, silah ve cephane taşıdığını anlatmaktadır. Fakat Recep Reis ile ilgili hiç bir bilgi bulunmamaktadır. Adı dahi geçmemektedir.

Tahsin Aygün: Alemdar konusunda dikkate değer bir  başka çalışma ise bir dönem Kdz. Ereğli’de tarih öğretmenliği yapan Tahsin Aygün’ün çalışmasıdır. Aygün aynı zamanda “Karadeniz Ereğli Tarihi” adlı kitabının da yazarıdır. Alemdar’ı konu alan kitabı ise, 1960 yılında el kitabı şeklinde “İstiklal Savaşının Deniz Kahramanlıkları Alemdar Geliyor” adıyla yayınlanmıştır. Kitabına “Bu küçük eseri, Alemdar vak’asının kahramanlarına, denizcilerimize ve Ereğli gençlerine ithaf ediyorum” diyerek başlamıştır. Alemdar’ın  İstanbul’dan kaçırılışını, Karadeniz Ereğli’ye gelişini, Karadeniz Ereğli’den katılanları, Fransızlar tarafından yakalanışını, Tilly ve Fransız askerleri tarafından İstanbul’a götürülmek istendiğini detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Daha sonra, Alemdar’ın ele geçirildikten sonra çıkan çatışma ile ilgili olarak da  “Bu savaşta Alemdar’ın dümen dolabı başında limana girmek için çok uğraşan serdümen Recep Dayı kalbinden aldığı bir kurşunla şehit düşmüş ve 3 erimiz de yaralanmıştır… 27 Ocak 1921 günü, Ereğli Tirebolulu Recep Reis’in şehadetiyle, şehit ve bir günün birkaç saati içinde peş peşe kazanılan zaferlerle Gazi yatağı oluyor. İstiklal Savaşı tarihimize yeni ve parlak bir sahife açıyor” diye devam etmiştir. “Gemiden indirilen Şehit Recep Reis, halkın ve gazilerin gözyaşları arasında ebedi istirahatgahına defnediliyor.”diye eserinde belirtmiştir. Şehidin adının ise “Recep Reis” ve memleketinin de “Tirebolu” olduğunu ifade etmektedir.


Genelkurmay Bşk.Harp Tarihi Dairesi: 
Yayın tarihi açısından Alemdar’ı konu alan en eski çalışmalardan biri de Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi’nin “Türk İstiklal Harbi V. Cilt Deniz Cephesi ve Hava Harekâtı” adlı kitaptır. Kitabın deniz kısmı, Emekli Deniz Albayı Saim Besbelli tarafından hazırlanmıştır. Kitap,1964 yılında Genelkurmay Basımevinde basılmış, iki yüz altmış sayfadır. Kitapta Alemdar’a da üç sayfa ayrılmıştır. Ayrıca Alemdar’ın çeşitli tarihlerdeki taarruz hareketleri ile ilgili de bir kroki sunmuştur. Bu kitabı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Çünkü esas olarak Harp Tarihi Dairesi’nin arşivine dayanılarak yazılmış ve özel eserlerden de faydalanılmıştır. Eserde, Alemdar’ın şehidinden “Alemdar Serdümeni Recep Dayı” olarak bahsetmektedir. Ereğli önlerine gelmiş oldukları sırada, tek silahı olmayan gemi personelinin Fransız müfrezesi üzerine ani atlayışı ile çetin bir boğuşma başladı.Çok geçmeden ellerinden silahları alınmış olan müfreze aciz bir duruma sokulmuş ve Alemdar Ereğli Limanına yönelmişti. Durumu farkına varan Fransız gemisinin Alemdar üzerine dönmesiyle başlayan muharebede, olanca hızıyla Ereğli’ye koşmakta olan Alemdar’ın özellikle komuta köprüsü makineli tüfeklerle taranmakta ve ancak müfrezenin elinden alınmış olan silahlarla buna karşı gelinmekteydi. Alemdar Serdümeni Recep Dayı’nın şehit düştüğü ve beş gemicinin yaralandığı sırada, Bababurnu’na varılmış ve Liman Reisliğinin sandalı ile Alemdar’ın imdadına yetişen deniz erleri gemiye çıkarak savaşa katılmışlardı. Üstelik Kocaeli’ne gitmek üzere Ereğli’ye gelmiş olan milli çetecilerin de karadan açtıkları ateşe maruz kalan Fransız gemisi, kıyı ile Alemdar’ın arasına girmek ve bu suretle Alemdar’ı yoluna devama zorlamak manevrasını başaramayınca, Çobançeşmesi önünde baştankara etmeye muvaffak olan Alemdar’ı kendi haline bırakıp uzaklaşarak Zonguldak’a döndü.”

Azmi Nihat Erman: Dikkate aldığım bir başka çalışma ise 1965 yılında Hürriyet Gazetesinde Azmi Nihad adıyla yayımlanan makaledir. Yayımlanışı Kurtuluş Savaşı’nda, Alemdar’ın Fransızlar ile giriştiği tek deniz savaşının kırk beşinci yıldönümü nedeniyledir. Erman bu çalışmasında, Alemdar’ı İstanbul’dan kaçıran Üçüncü Çarkçı Kadıköylü Osman Efendi ve Karadeniz Ereğli’de Alemdar’ın kaptanlığını üstlenen İsmail Hakkı Kaptan’ın konuşmalarına da yer vermiştir. Üçüncü çarkçı Kadıköylü Osman Efendi anlatımında: “Her bakımdan korkunç bir geceydi… Kaptan ve çarkçıbaşı gemide yok... Personelin bu işten haberi olmayan kısmı da izinli... 24 Ocak 1921 pazartesi günü alaca karanlıkta Ereğli’ye vardık. Kıyıda küçük bir küme karşılayıcı… İndirdiğimiz sandal, fırtına yüzünden devrildi. O zaman tayfalardan birisi azgın sulara atıldı, dalgalarla boğuşarak sahile vardı.” Sonrasında İsmail Hakkı Kaptan’ın sözlerine yer veriyor. “Tilly sevinç içindeydi. Bavulundan üç şişe şampanya çıkardı. Üst üste içiyordu. Ben de çay hazırlamaları bahanesiyle bizim tayfalara, kısa cümleler içinde kararımı bildirdim. Hiç birimizde silah yoktu. Adil Bey, Tilly’nin zararsız hale getirilmesi işini üzerine aldı. Diğer personel de silahlı Fransız tayfalarını haklayacaklardı. Komodorun sarhoşluğundan istifade ederek işlerimizi kolay başardık. Tilly’yi kaptan kamarasına, ötekileri de sintineye kapattık. Elimize iki mavzer ve üç tabanca geçmişti. Rotayı yeniden aksi yöne çevirdik. Fakat Fransızlar, Ereğli’ye döndüğümüzü, Zonguldak kıyılarından o devrin radarı sayılacak yüksek aynalarla görmüşler. C-27’yi tekrar üzerimize göndermişler. Bu mikrop yeniden karşımıza çıktı. Attığı bir topla, durmamızı bize ihtar etti. Kumanda yerinden dışarıya çıktım: -“Haydi çocuklar iş başına. C-27’yi batıracağız.” diye bağırdım. Bizdeki iki tüfek ve üç tabancaya karşılık C-27 de top, mitralyöz ve 15 de silahendaz bulunuyordu.”diyor. Yazısını, “5-10 dakika sonra batıp gidecektik. C 27’den atılan ikinci top, Alemdar’ın bacasını deldi, kaptan köşküne isabet etti. Bu arada serdümen Recep Reis şehit düştü. Alemdar, bundan sonra Anadolu’ya durmadan silah ve cephane kaçırdı. Milli Mücadelemizin deniz cephesinde, arkadaşsızlığına ve küçüklüğüne rağmen olağanüstü sayılacak maceralar geçirmiş, kendisinden beklenilmeyen ve umulmayan hizmetler görmüş ve büyük fedakârlıklar göstermişti. Bugün bu küçücük şanlı tarih sahifesinin 45’inci yıldönümüdür. Alemdar kahramanlarının hatıralarını hürmetle anarız.” diye bitiriyor.


Emrullah Nutku:
 Bir deniz üsteğmeni olarak bizzat Kurtuluş Savaşı’na katılmış olan yazarın anıları“Yakın Tarihimiz” dergisinin “İstiklal Savaşı’nda Denizciler”  bölümünde, 1962 yılında, “İstanbul’dan kaçırılan Alemdar”, “Alemdar ve Kahramanları” ve “Muharebe ve Zafer” başlığıyla yayınlanmıştır. Burada Recep Reis olarak belirttiği şehidi Milli Mücadelenin ilk şehidi” olarak belirtmekte, ayrıca dipnot olarak da “Recep Reisle beraber Alemdar’ın kahraman mürettebatından beş kişi şehit olmuştu, Alemdarın Ereğli limanına girip sığ suya oturtulduğu sırada Fransız gambotu mağlubiyetinin hıncını alamamış gibi şehre birkaç top mermisi savurmuştu. Bu sırada Alemdar’ın kıç güvertesinde Fransız gambotuna el sallayan genç bir kahramanın göğsünden girip sırtından çıkan mermi onu öldürmemişti. Hatta bu delikanlı bütün itirazlara rağmen eliyle yarasını kapayıp üç saat mesafedeki köyüne gidişini herkes hayretle seyretmişti.”demektedir. Yazar Nutku burada Alemdar’da başka şehitlerin de olduğunu belirtmekte, ancak bir isim vermemektedir. Emrullah Nutku’ya ait olan bu çalışmalar, 2008 yılında ise Figen Atabey tarafından derlenerek Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından kitap haline de getirilmiştir. Emrullah Nutku o dönemlerde Gazal ve Preveze gemilerinde bizzat görev yapmış, Alemdar olayına yakınen tanık olmuştur. Bu açıdan Alemdar konusunda yazdıkları dikkate değer bilgilerdir. Nutku Baba Burnu’ndan tam 11 mil uzaktaydılar. Saat 11.30’du.Öğleye yarım saat vardı. İşte kurtuluş vakti gelmişti. Yüzbaşı Adil’de Fransız  misafirin kamarasından çıktı ve doğru kaptan köşküne giderek komutana işaret etti. Her şey alesta (hazır). O sırada kaptan elindeki polis düdüğünü acı acı öttürdü. Güvertedeki Türk erleri Fransız erlerine bir hamlede saldırdılar. Geminin güvertesinde müthiş bir boğuşma başlamıştı. Recep Reis ile Adil ve İsmail Hakkı Beyler kaptan kökündeki iki silahlı Fransız bahriyelilerin ellerinden silahlarını alıp, onları sımsıkı bağladılar. İsmail Hakkı Kaptan ile Yüzbaşı Adil, Tilly’nin kamarasına girdiler.” diyerek Alemdar’ın böylece kahramanlarımızın yönetimine girdiğini, Recep Reis’in şehit oluşunu ise şöyle anlatmaktadır: “Beş on dakika içinde Alemdar’a birkaç top mermisi isabet etmişti. Bu böyle devam ederse Alemdar içindeki kahramanlarla suya gömülecekti. İşin feci tarafı bu şarapnellerin bir parçası Serdümen Recep Reis’e isabet etmiş, onu kanlar içinde yere sermişti. Gemi bir anda idaresiz kalmıştı. Komutan İsmail Hakkı Kaptan bir taraftan geminin idare edecek düzeni alırken, diğer taraftan Recep Reis’in imdadına koşmuştu.”

Ali Sarıkoyuncu:  Kültür Bakanlığı tarafından 1992 yılında yayınlanan "Milli Mücadele'de Zonguldak ve Havalisi " adlı kitabında "Alemdar Gemisi Olayı" başlığıyla Alemdar olayına değinmiştir. Oldukça uzun olan bu bölümde Alemdar'ın mürettebatını isim isim vermiş  "Gemi Kaptanı Trabzonlu Osman Bey, İkinci Çarkçı Üsküdarlı Osman Efendi, Üçüncü Çarkçı ve Makine Lostromusu Hikmet(Kaptan Osman Bey'in oğlu),Güverte Lostromosu Üsküdarlı Ali Reis, Serdümen Trabzonlu Rıfat Reis, Güverte tayfası  Recep Kahya, Ateşçi Göreleli Yusuf, Kamarot Erzincanlı Salih ve İstanbullu Avram'dır." denimiştir.

Turgut Özakman: Ülkemizin alanında otorite denilebilecek tarihçilerinden Turgut Özakman, 26 Aralık 2005 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan ve Alemdar ile ilgili yazılan yazılardan kırk yıl sonra kaleme aldığı “30 metreden çatışa çatışa” adlı makalesinde, Gemi subaylarının sabırla bekledikleri an gelmişti. Tayfalarla kaşla gözle fısıldaşarak anlaştılar. İsmail Hakkı Kaptan beklenen parolayı verince İkinci Kaptan Ali Dursun Tevetoğlu, öteki subaylar ve tayfalar yüzbaşının ve Fransız askerlerinin üzerine atıldılar. Silahlarını alıp etkisiz hale getirdiler. Kaptanın neşeli komutu Alemdar’ı bayram yerine çevirdi: İstikamet Ereğli, makineler fayrap!’Serdümen Recep Reis neşe içinde Ereğli’ye dümen kırdı.”

Nurettin Peker: Kurtuluş Savaşı döneminde, Bolu- Kastamonu Havalisi Komutanı Muhittin Paşa’nın yanında Karargah Muhafız Takım Komutanı ve özel katibi olarak görev yapmış, o döneme tanık olmuş bir yazarımızdır. Birçok da eser meydana getirmiştir. Bu eserlerden bizim için önemli olan üç eseri inceledim. İlk eser, “İstiklal Savaşı Resim ve Vesikalarla İnebolu-Kastamonu ve Havalisi Deniz ve Kara Harekatı” adıyla 1956 yılında basılan kitabın “İstiklal Savaşında Denizcilerimiz” bölümünde; kurtuluş savaşı döneminde  İstanbul’da yararlılıklar gösteren Mavnacılar ve Salapuryacılar Cemiyeti ile ilgili olarak; “Milli Mücadelede çalışan cemiyet reisi ve kahyalardan tanışabildiğim İnebolulu merhum Musa Reis zade Mehmet, İstanbul Liman Şirketi Tahmil Tahlisiye Müdürü Mesetli merhum Yakup Yıldıran, Abanalı merhum Ahmet Şen, Doğu Karadenizli Recep Kahya, İnebolulu Cebeci Mehmet, İlişili Mehmet, Hamzaköylü Başkan Mehmet Kahramanoğlu, aşağıda bir menkıbesini söyleyen Hacı Mehmet Uzunonoğlu ve görüşemediğim isimlerini hatırlayamadığım ünlü denizcilerin hizmetlerini takdirle anarım.” diye ifade etmiştir. Peker kitabının bu kısmında “1921 de Umum Mavnacılar ve Salapuryacılar Cemiyeti Başkanı olan Ahmet oğlu Mehmet Karamanoğlu’nun eser sahibine anlattığı menkıbeler”başlığıyla verdiği bilgilerde  cemiyetlerinin İstanbul-Zonguldak arası deniz nakliyatı yaptığını, Çanakkale’deki gibi, Kurtuluş  Savaşı’nda da yardımlar yaptıklarını ifade etmektedir. “O zaman; İstanbul-Zonguldak deniz nakliyatını yaparak fabrikaların faaliyetini sağlayan cemiyetimizin Çanakkale’deki yardımları gibi İstiklal Harbinde de yardımlar için Abana, Evrenye, İlişi, Meset mavnacıları birleştiler. Erzurum kongresinden sonra İstanbul’da kurulan gizli M.M.Teşkilatına girerek Grup Reisi Hakimzade Mehmet Bey, Kemal Koçar, Hakkı ve Ahmet Bey gibi arkadaşlarımız; işgal kuvvetlerinin el koyduğu silah ve cephane depolarını gizlice boşaltarak Anadoluya kaçırmanın vatani bir hizmet olduğunu cemiyetimize bildirdiklerinden esasen hazırlanmış olan denizcilerimizle derhal işe giriştik. 1919 da yeniden kurulan cemiyetin kongresinde idare kurulu üyeliklerine ben (Mehmet Kahraman),Cebeci Mehmet, Müslim Mustafa, Paşa Mehmet, Beyaz Mehmet, Mehmet Çilemen, ekmekçi Mehmed Efendi ile Recep Kahya seçildiğinden aramızda Recep Kahyayı Reis seçtik. 1919 da reisliğe Recep Kahya, 1920 de Cebeci Mehmet Efendi, 1921’de ben reis olmuştuk.” diye anlatmaktadır. Aynı eserin 300. sayfasında Karada donanma yürüten Fatihlerin, denizlere hakim Barbarosların torunları olan ilk kahramanları” diyerek Alemdar’ı İstanbul’dan kaçıranların adlarını sıralarken, Güverte Tayfası Trabzonlu Recep Dayı, parantez içinde İstiklal Savaşı’nın ilk deniz şehidi olarak belirtmiştir. Yazarın incelediğimiz İkinci eseri ise, “Tarih Konuşuyor” adlı Aylık Tarih Mecbuası’nın 14.ve 15. sayılarıdır. Burada  “Alemdar’ın Kahramanlığı”  başlığıyla yazıları yayınlanmıştır. Yazar, Alemdar konusunu detaylı olarak  daha sonra yayınlanan kitabında da işlemiştir. Bu eser yazarın “Öl Esir Olma”(İstiklal Savaşında Ereğli Alemdar Kurtarma Gemisini Kahramanlığı ve Siyasi Neticeleri) adlı kitabıdır. Bu kitapta yazar,“Rize Pekmezci köyünden 1874 doğumlu Hacı Mahmut efendinin oğlu Recep Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere esir düşerek Hindistan’da acı günler çekmekte iken,1920 de esaretten dönüp İstanbul’a gelerek hemşerileriyle buluşmuş ve esaretin kötü izlerini silmek üzere biraz dinlenmek istemiş ise de, düşmanlarımız tarafından vatanımızın işgaline üzülmüş, Yunanlıların zulümlerini işitmiş… Denizcilikteki bilgi ve görgüleriyle Milletine daha yararlı olabileceğini düşünmüştü. Eski arkadaşlarından Çarkçı Osman Efendi ile bu düşüncesini söylemiş ve anlaşmışlardı. Osman efendinin gizli teklifini hemen kabul ederek Alemdar Gemisine girmişti…” diye devam etmiştir. Daha sonra “Bu ailenin 1934 soyadı devriminden sonraki soy adları İpek’tir. Recep Kahya’nın eşi Ayşe İpek Hanım(1959 yılı 83 yaşında idi) Evlatlarından sağ olan Fatma ve Ayşe adlarında iki kızı ile nüfusta Mehmet kayıtlı, Halk arasında Mustafa İpek diye anılan bir oğlu Denizcilik bankasının İstanbul vapurunda Serdümendir(şehit babasının görevidir)” diye devam etmiştir. Yazarın iki kitabını ve aylık tarih dergisini birlikte değerlendirdiğimizde, Alemdar gemisinin şehidi olarak; iki farklı kişiden bahsettiği gibi bir durum oluşmaktadır. Birinde Trabzonlu, gemide görevi itibariyle güverte tayfası olan “Recep Dayı”, diğer eserinde ise Rizeli  serdümen “Recep Kahya”dır.

 

ALEMDAR’I KONU ALAN DİĞER ÇALIŞMALAR: 

Mithat Işın’ın “İstiklal Harbi Deniz Cephesi” adıyla Tahsin Aygün’ün “Karadeniz Ereğli Tarihi” adıyla, Zeki Sarıhan’ın “Kurtuluş Savaşı Günlüğü adıyla, Dr. Mustafa Hepgüner’in “Kurtuluş Savaşı’nda Deniz Şehitlerimiz ve Kahraman Gemilerimiz” adıyla, Erol Mütercimler’in  “Destanlaşan Gemiler”, “Milli Mücadelenin Kahraman Gemisi Alemdar”, “İmparatorluğun Çöküşüne Denizden Bakış”, “Bu Vatan Böyle Kurtuldu” adıyla, Can Canver’in “Kurtuluş Savaşı’nda Karadeniz” adıyla, Atılay Durmaz Demiroğlu’nun “Gazi Alemdar” adıyla Gürdal Özçakır-Dz.Bnb.Mehmet Dönmez’in “Karadeniz’de Bir Destan Gazi Alemdar Gemisi” adıyla Figen Atabey’in “Karadeniz’de Türk Donanması (Birinci Dünya Harbi ve Milli Mücadele Dönemi) adıyla, kitaplar da yayınlanmıştır. Bunun dışında Alemdar’ı konu alan birçok  makale, araştırma, köşe yazısı da yayınlanmıştır. Yayınlanan bu çalışmalarda yazarların kaynak olarak yararlandıkları eserler daha çok Nurettin Peker’in “Öl Esir Olma”(İstiklal Savaşında Ereğli Alemdar Kurtarma Gemisini Kahramanlığı ve Siyasi Neticeleri) adlı kitabıdır. Araştırmacılar bir kaynağa bağlı kaldıklarından Recep Reis konusunda hataya düşmeleri kaçınılmaz olmuştur.

 

KAHYA İLE REİS’İN ANLAM FARKLILIKLARI:

Kahya ile Reis anlam olarak da  farklı sözcüklerdir. “Kahya” dilimize Farsça’dan geçmiş, konak, çiftlik gibi yerlerde her türlü işleri yapmakla görevli kişi anlamında olduğu gibi esnaf örgütlerinde lonca başkanı anlamında da kullanılmaktadır. Kahya; motorlu taşıtların durak ve park yerlerinde düzeni sağlayan kişi(değnekçi)ye de denir. Kahya aynı zamanda kıyı kentlerimizde kayıkçıların bir düzen içinde iş ve işlemleri yürütülmesini sağlayan kişilere de denir. Kahya sözcüğünün eş anlamlısı da Kethuda’dır. Kethuda’da Kahya’da olduğu gibi Farsça bir sözcük olup; zengin kişilerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan, onların bir takım işlerini gören kişi anlamındadır. Osmanlılar döneminde de askeri ya da sivil kuruluşların başkanı, başkan yardımcısı ve daha çok baş sorumlu olan kişiye verilen bir ünvandır. Yardımcı ve kahya anlamına gelir. Kıyı yerleşim yerlerinde özellikle İstanbul’da iskeleler arasında ulaşımı sağlayan kayıkçıların iş ve işlemlerini daha düzgün bir şekilde yürütülmesi için“Kayıkçılar Kahyası” adı altında bir esnaf bulunmaktaydı. Kahya tanım olarak  kaptan, reis, çarkçı ve süvari gibi terim olmadığı gibi bire bir denizcilik sözcüğü değildir. İstanbul boğazında Şirket-i Hayriye vapurları günlük hayata girmeden önce çalışan pazar kayıkları, bir de vakfedilmiş olanları vardı. Bu kayıkların takibini yapan bir anlamda kayıkçılığı sevk ve idare eden kethuda  ya da diğer adıyla kahyalar vardı. Bu nedenle kahyalığı gemi görevlileri ile karıştırmamak gerekir. “Reis” ise; Arapça bir sözcük olup; başkan anlamına geldiği gibi, küçük tekne kaptanı anlamına da gelir. Toplumda ve kaynaklarda da bu şekilde değerlendirilmektedir. Örneğin Turgut Reis, Seyid Ali Reis gibi… Reis, tarih terimleri sözlüğüne göre de Osmanlı donanma komutanına verilen bir ad anlamındadır. Gemilerde bir de “Lostromo” vardır. İtalyanca bir sözcük olan Lostromo, gemilerde tayfaların başı olup, ikinci kaptandan aldığı talimatlara göre güverteye  ait işleri gemicilerle beraber yapan, yaptıran kişidir. Güverte lostromosuna aynı zamanda “Reis” diye de hitap edilir.

TUNALI HİLMİ BEY’İN ALEMDAR İLE İLGİLİ ÇABALARI:

Osmanlılar döneminde Meclisi Mebusan’da ve ilk mecliste Bolu Milletvekili olan Tunalı Hilmi Bey, 1923 yılında Zonguldak il olarak teşkilatlandıktan sonra 1923 ve 1927 seçimlerinde Zonguldak Milletvekili olmuştur. Tunalı Hilmi Bey Alemdar olayını yakınen takip etmiş 1922 yılında da Meclise önerge vererek Alemdar’ın mürettebatı ile ilgili taleplerde bulunmuştur. O gün Tunalı Hilmi Bey meclis görüşmelerinde:“İstirham ederim efendim; mademki takririm okunmamıştır. O halde iki kelime ile arz edeyim. Hakikatte bütün Karadeniz ve Akdeniz bahadırlarının İstiklal  mücadelesindeki hizmetleri  daima  şükranla   anılacak ise de tahattur buyurunuz... Bunlar meyanında iki sene evvel İstanbul’dan kaçmak suretiyle Karadeniz’e gelen ve koca bir Fransız gambotuyla saatlerce çarpışan Alemdar’ın gösterdiği bahadırlık müstesna bahadırlıklardandır ve yeni Türkiye'nin  yeni donanmasına cidden  Alemdar  olmuştur  ve temel taşını atmıştır. Burada benim iddiam milli kahramanlık  itibariyle  değildir. Resmen Hükümete aidiyeti itibariyle söylüyorum ki, Alemdar yeni filoya temel oluyor. Binaenaleyh şehitlerinin  evlat ve ailesine hidematı  vataniyeden  maaş tahsis  edilmeli  ve sağ kalanlarına da  İstiklal  Madalyası  verilmelidir. Hatta  bunlar  birer derece terfi  ettirilmelidir. Ve mümkünse, o derece ileri  varıyorum, mükafatı nakdiye ita olunmalıdır. Arkadaşlar istirham  ederim, ben  bu   evladı  şühedayı nasıl tahkik edip de, alel esami huzuru alinize çıkarabilirim. Binaenaleyh bendenizin tekIifime  vasatet edecek    bir daire lazımdır ki, o da Müdafaai  Milliye  Vekaletidir. İstirham ediyorum, takririm bu tarzda Müdafaai Milliye Vekaletine havale edilsin.”demiştir. Meclisin o günkü oturumunda Tunalı Hilmi Bey’in önergesine gerekli desteğin verilmediği meclis tutanakları incelendiğinde görülmektedir.

 

DEĞERLENDİRME: 

Yukarıda Alemdar ile ilgili çalışma yapan, kitap ve makale yazan yazarların eserlerinden bölümler sunmuştum. Bu çalışmaları toplu olarak değerlendirdiğimizde; Alemdar’ı konu alan çalışmalardan ilki olan, 1943 yılında 363 sayılı deniz mecmua’sının ilavesi olarak çıkan,  Üsteğmen Nahit Çapaner’in “Kurtuluş Savaşında Deniz Kahramanları” adlı  kitabında, Alemdar ile ilgili detaylı bir bölüm olmasına rağmen şehidi ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Nurettin Peker’in “İstiklal Savaşı Resim ve Vesikalarla İnebolu-Kastamonu ve Havalisi Deniz ve Kara Harekatı” adıyla basılan kitabının “İstiklal Savaşı’nda Denizcilerimiz” bölümünde; Doğu Karadenizli “Recep Kahya”dan bahsedilmektedir. Kitabında tanıdığı diğer başkanları sıralarken vefat edenlerin adlarının başına “merhum” sözcüğünü eklemiş iken: “Recep Kahya” ile ilgili olarak  “merhum”  sözcüğünü eklememiştir. Yazar eserinde Alemdar’ın kaçıranları tanıtırken şehit olan kahramanı Güverte Tayfası Trabzonlu Recep Dayı olarak belirtmiştir. Peker’in bu kitabını ve “Öl Esir Olma” adlı kitaplarını birlikte değerlendirdiğimizde, iki  “Recep Kahya”, bir de “Recep Dayı” olduğunu görüyoruz. Kahya olarak değerlendirdiklerinden biri Biri “Mavnacılar ve Salapuryacılar Cemiyeti” başkanlığını da yapan “Recep Kahya”, diğeri de şehit olan, Alemdar gemisinin serdümeni “Recep Kahya”dır. Bir de şehit olan güverte tayfası Trabzonlu “Recep Dayı” bulunmaktadır. Yani yazarın eserlerinde konu ile ilgili çelişkiler bulunmaktadır. Aynı şekilde Figen Atabey “Karadeniz’de Türk Donanması (Birinci Dünya Harbi ve Milli Mücadele Dönemi)” adlı kitabında detaylı bir araştırma yapmış, askeri kaynaklardan da yararlanmıştır. Buna rağmen Alemdar’ın şehidinden “Recep Kahya” olarak bahsetmiştir. Alemdar konusunda oldukça yoğun bir çalışma yapan diğer bir yazar Erol Mütercimler’dir. Yazarın bu konuda “Destanlaşan  Gemiler”,“Milli Mücadele’nin Kahraman Gemisi Alemdar”, “İmparatorluğun Çöküşüne Denizden Bakış”,“Bu Vatan Böyle Kurtuldu” adlı kitapları bulunmaktadır. Erol Mütercimler bu kitaplarında Alemdar gemisinin şehidinden “Recep Kahya” olarak bahsetmiştir. Oysa ki bir dönem kendisinin de mensubu bulunduğu kurumun kaynaklarını inceleseydi, şehidin adının “Recep Kahya” değil “Lostromo Recep Reis” olduğunu görürdü. Tahsin Aygün ise “İstiklal Savaşı’nın Deniz Kahramanlıkları Alemdar Geliyor” adıyla basılan kitabında Alemdar’ın şehidinin adını doğru bir şekilde “Recep Reis” memleketinin ise “Tirebolu” olduğunu ifade etmiştir. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi’nin  “Türk İstiklal Harbi V inci Cilt Deniz Cephesi ve Hava Harekatı” adıyla yayınlanandeniz kısmı Emekli Deniz Albayı Saim Besbelli tarafından hazırlanan kitapta, şehitten  “Alemdar Serdümeni Recep Dayı” olarak bahsetmektedir. Emrullah Nutku da tefrika halinde “Yakın Tarihimiz” adlı dergide yayınlanan yazılarında Alemdar’ın şehidinden Recep Reis olarak bahsetmiştir.  Azmi Nihad, Hürriyet Gazetesinde  yayınlanan yazısında Üçüncü Çarkçı Kadıköylü Osman Efendi ve Karadeniz Ereğli’de Alemdar’ın kaptanlığını üstlenen İsmail Hakkı Kaptan’ın konuşmalarına yer vermiş, Alemdar’ın şehidinden Recep Reis olarak bahsetmiştir. Turgut Özakman’da; Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan “30 metreden çatışa çatışa” adlı makalesinde “Kaptanın neşeli komutu Alemdar’ı bayram yerine çevirdi: ‘İstikamet Ereğli, makineler fayrap!’ Serdümen Recep Reis neşe içinde Ereğli’ye dümen kırdı” diyerek, şehitten “Serdümen Recep Reis” olarak bahsetmiştir. Alemdar’ın şehidi Recep Reis aslında Lostromo’ydu. Yani tayfaların başıydı. İkinci kaptandan aldığı güverteye ait işleri de gemicilerle beraber yapan ve yaptıran kişiydi. Gemilerde güverte lostromo’suna reis diye de hitap edildiğini özellikle belirtmek isterim. Ayrıca bir konuda daha görüşümü belirtmek isterim. Bugüne kadar yazılan kitaplarda bu şekilde belirtildiğinden Alemdar’ın tek bir şehidinin olduğunu biliyoruz. Tunalı Hilmi Bey’in meclis konuşmasında Alemdar’da beş şehidin  olduğunu ifade etmektedir. Emrullah Nutku’da “Yakın Tarihimiz”  dergisindeki “Muharebe ve Zafer” başlığıyla yayınlanan yazısında “Recep Reisle beraber Alemdar’ın kahraman mürettebatından beş kişi şehit olmuştu” diye belirtmektedir. Azmi Nihad Erman ise İ.Hakkı Kaptan'ın ifadesiyle altı şehidi olduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Alemdar’ın şehidi sayısında kesin bir kanaatim oluşmamıştır.

 

SONUÇ: 

Askeri kaynaklar önemli kaynaklardır. Kurtuluş Savaşı açısından da en önemli kaynakların askeri kaynakların olduğu şüphe götürmez. MSB Arşiv Müdürlüğü araştırmacıları tarafından hazırlanan ve Kozan Ofset’te  beş cilt olarak basılan  “Şehitlerimiz” kitapları bulunmaktadır. Bu kitaplarda;1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı,1897 Osmanlı-Yunan Savaşı,1911 Trablusgarp Savaşı, 1912-1913 Balkan Savaşı,1914-1918 Birinci Dünya Savaşı,1919-1922 Kurtuluş Savaşı,1952 Kore Savaşı,1974 Kıbrıs Barış Harekatı,1983-1997 yıllarında İç Güvenlik Harekatı’nda şehit olan yaklaşık olarak yüz otuz bin askerin bilgileri bulunmaktadır. Hatta bu bilgiler, CD ortamında da hazırlanarak satışa dahi sunulmuş. Bu kaynaklara göre Alemdar Gemisi şehidinin baba adı, lakabı, doğum yılı, sınıfı, rütbesi, askerlik şubesi, ili, ilçesi, köyü bilinmemektedir. Hangi savaşta ve nerede şehit olduğu, adı, ölüm tarihi (gün-ay-yıl),görevinin ne olduğu ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Adının Recep Reis, görevinin Sivil Lostromo, şehit olduğu yer: Alemdar(I) Gemisi. Şehit olduğu tarih: 27.01.1921 olduğu görülmektedir. Alemdar ile ilgili çalışma yapanlar, askeri arşivleri inceleme zahmetinde bulunsalardı; Alemdar gemisinin şehidinin “Recep Kahya” olmadığını tespit etmeleri mümkündü. Tarih yazmak mutlaka belgeye dayalı olmalıdır. Peker kitabında birçok telgraf sunmuştur. Bu telgrafların gerçek olduğu doğrudur. Ancak Alemdar’ın şehidinin kimliği konusunda üzülerek ifade edeyim ki; kendisi ile aynı şekilde düşünmüyorum. Bilgiler arşiv belgeleri ile desteklenmediği sürece bir anlam ifade etmemektedir. Alemdar’ın şehidinin adının “Recep Kahya” olmadığı gibi memleketinin de Rize olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Peker, 1956 yılında basılan “İstiklal Savaşı Resim ve Vesikalarla İnebolu-Kastamonu ve Havalisi Deniz ve Kara Harekatı” adlı kitabında şehidin Trabzonlu olduğunu, adının “Recep Dayı” görevinin de güverte tayfası olduğunu belirtmektedir. Tarihçi objektif, yani tarafsız olmalı, olayları da en doğru biçimde değiştirmeden aktarmalıdır. Tek kaynaktan değil, birçok kaynaktan yararlanarak en doğru bilgiye ulaşmalıdır. Eğer tarih doğru yazılmazsa gelecek kuşaklar yeterince bilgilenemez ve tarihi bilgilerden de yoksun kalırlar. Tarih yazılırken ya da belgelenirken de gerçeklere mutlaka sadık kalınmalıdır. Hatta tarihin diğer yazılmış tarihi kaynaklarla da benzerlik göstermesi gerekir. Tarihi gerçekleri de aynen, doğru olarak yazmaktan ve konuşmaktan da kaçınmamalıyız. Çünkü tarih bir bilim dalıdır, yaşanmış gerçeklerdir. Bu konuyu yazarken, bir katkı sağlamak, kamuoyunu doğru bir şekilde bilgilendirmek istedim. Amacım asla (yazılanlara göre Recep Kahya’nın ailesi olarak ifade edilen) İpek ailesini üzmek değildir. Aynı şekilde Alemdar şehidini önce Trabzonlu Recep Dayı olarak, sonra Rizeli Recep Kahya olarak yazan Nurettin Peker’in ailesini de üzmek değildir. Alemdar ile ilgili detaylı bir araştırma ve inceleme yapmadan kitap, dergi, makale yazan tüm yazarlara ve kurumlara bir sitemim vardır diyorum. Özellikle de sitemim Alemdar konusunu özel bir çalışma alanı gibi gören ve  birçok kitap yazan Erol Mütercimler’edir. Figen Atabey’edir. Yine sitemim; Gazi Alemdar  Derneği ve onun aşağıda isimlerini belirttiğim kurucu üyelerinedir.(Aziz İnci, Halil Posbıyık, Nurdan Oğuz, İrfan Erdem, Oktay Demiroğlu,Yalçın M.Akın, Durmaz Demiroğlu, Can Canver,Cevat Aydın,Tahsin Güner,Remzi Karakuş,Tan Okay,Tufan Küllü,Esat Koç, Şemsi Durdu, Eyüp Bektaş, Birol Karadeniz ve Harun Kaçmaz) Bir sitemim de  2000 yılında İnönü Parkı’na “Recep Kahya” anıtını yaptıran Kdz. Ereğli  Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği’nin o günkü yöneticilerinedir.

 

Yukarıda örneğini sunduğum Alemdar’ın şehidi Recep Reis ile ilgili belge ışığında; başta Karadeniz Ereğli Kaymakamlığı ve Belediye  Başkanlığı,10 Kasım 2004 tarihinde kurulan Gazi Alemdar Derneği, Kdz.Ereğli Tarih-Doğa ve Kültürünü Yaşatma Derneği, Karadeniz Ereğli’nin basın kuruluşları tarafından gereken duyarlılığın gösterileceğini umuyorum. Tarihi gerçeklerle yüz yüze gelmekten korkmamalıyız. Bu arada bu makaleyi kaleme alırken bana kaynak bulmada destek olan Kurucaşileli arkadaşım Mehmet Darçın Bey’e ve Ankara’da Güven Sahaf’a çok teşekkür ederim. Ayrıca önemli bir çalışma olan“Şehitlerimiz”i hazırlayan Ankara Lodumlu’da bulunan Milli Savunma Bakanlığı Arşiv Müdürlüğündeki araştırmacılar Hülya Yarar’a, Cengiz Eroğlu’na, Ahmet Küçük’e, Mustafa Delialioğlu’na, Musa Türker’e, Tülay Yürekli’ye ve S.Turgay Işık’a bu mükemmel çalışmayı yaptıkları için kutlamak istiyorum. Bu vesileyle de Kurtuluş Savaşımızın tek deniz savaşını yapan Gazi Alemdar’ın tüm kahraman  personelini ve şehit olan kahramanımız  “Lostromo Recep Reis”i saygı ve  minnet duyguları ile anıyorum.

 

Kaynakça:

TBMM Zabıt Ceridesi, devre.1,cilt.25,İçtima Senesi.3, 22.11.1338

ÇAPANER Nahit, “Kurtuluş Savaşı’nda Deniz Kahramanları”,1943

PEKER Nurettin, “İstiklal Savaşı Resim ve Vesikalarla İnebolu-Kastamonu ve Havalisi Deniz ve Kara Harekatı”,1956

PEKER Nurettin, “Alemdar’ın Kahramanlığı” Tarih Konuşuyor Aylık Tarih Mecbuası,14-15.sayı,1965

PEKER Nurettin,“Öl Esir Olma(İstiklal Savaşında Ereğli Alemdar Kurtarma Gemisini Kahramanlığı ve Siyasi Neticeleri)”,1966

AYGÜN Tahsin, “Karadeniz Ereğli Tarihi”, 1960

AYGÜN Tahsin, “İstiklal Savaşında Deniz Kahramanlıkları-Alemdar Geliyor”, 1960

Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Resmi Yayınları Seri No:1 Kitap “Türk İstiklal Harbi V inci Cilt Deniz Cephesi ve Hava Harekat”,1964

NUTKU Emrullah, “Alemdar ve Kahramanları”,Yakın Tarihimiz,1962

NUTKU Emrullah, “Denizden Sesler Geliyordu”,1973

NUTKU Emrullah,(Derleyen:Figen Atabey) “İstiklal Savaşı’nda Denizciler”,2008

SARIHAN Zeki, “Kurtuluş Savaşı Günlüğü”,1982

AKŞİN Sina, “İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele”,1983

SONYEL Salahi, “Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika”,1983

BÜYÜKTUĞRUL Afif,“Osmanlı Deniz Harp Tarihi ve Cumhuriyet Donanması”,1984

MÜTERCİMLER Erol, “Destanlaşan  Gemiler”, 1987

MÜTERCİMLER Erol, “Milli Mücadele’nin Kahraman Gemisi Alemdar”, 1989

MÜTERCİMLER Erol, “İmparatorluğun Çöküşüne Denizden Bakış”, 2003

MÜTERCİMLER Erol, “Bu Vatan Böyle Kurtuldu”,Beşinci basım,2014

SARIKOYUNCU Ali,  "Milli Mücadele'de Zonguldak ve Havalisi",1992

HEPGÜNER Dr.Mustafa,“Kurtuluş Savaşında Deniz Şehitlerimiz ve Kahraman Gemilerimiz,”2000

CANVER Can, “Kurtuluş Savaşında Batı Karadeniz,”2001

POLAT Soner, ATABEY Figen, ÖZDEMİR Akın,“İstiklal Harbinde Bahriyemiz”, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 2003

ATABEY Figen, “Karadeniz’de Türk Donanması(Birinci Dünya Harbi ve Milli Mücadelede Dönemi)”, 2006

ÇAĞLAR Osman, “Karadeniz’de Üç Liman” ,  2007

ÖZÇAKIR Gürdal, DÖNMEZ Mehmet,“Karadeniz’de bir Destan Gazi Alemdar Gemisi” İkinci basım,2009

DEMİROĞLU Atılay Durmaz, “Gazi Alemdar” İ.M.E.A.K Deniz Ticaret Odası Kdz.Ereğli Şubesi katkıları ile hazırlanan kitapçık.

 

Makaleler:

DOĞANAY Rahmi, “Milli Mücadele’de Samsun’un Bombardımanı” Prof. Dr. Bayram Kodaman’a Armağan 1943,s.52

ERMAN Azmi Nihad, “Yakın tarihimizden şerefli bir sayfa: Milli Mücadele’nin ilk deniz savaşı”,Hürriyet Gazetesi, 24.01.1965

ÖZAKMAN Turgut, “30 metreden çatışa çatışa” Hürriyet Gazetesi,26.12.2005

DAĞLAR Ali, “Tarkan’ın dedesinin savaştığı gemi” Hürriyet Gazetesi,20 Şubat 2011

ERTÜRK Türker, “Alemdar”,Aydınlık Gazetesi,06 Şubat 2012

GÜRMAN Ateş, “Destan gemi Alemdar ve Naci Bey (8)”,Mudanya,28.07.2012

KARADOĞAN Umut C. “Milli Mücadele yıllarında Türk Bahriyesi ve Faaliyetleri(1919-1923)” Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Atatürk Dil, Tarih Yüksek Araştırma  Kurumu

BEKTAŞ Eyüp, “Kayıp Mezar”, Ereğli Önder Gazetesi, 04.08.2014

BEKTAŞ Eyüp, “İş Özellikle Amiral’de” Ereğli Önder Gazetesi 28.08.2014

BEKTAŞ Eyüp, “Lanet Olsun” Ereğli Önder Gazetesi 01.09.2014

 

Kurumlar:

Kdz.Ereğli Belediyesi

http://www.kdzeregli.bel.tr/ver2.0/index.php?option=com_k2&view=item&id=9:alemdar-destani&Itemid=73

Kdz.Ereğli Kaymakamlığı

http://www.karadenizeregli.gov.tr/goster.php?anid=237&board=8f53295a73878494e9bc8dd6c3c7104f&msgn=184&kmen=22&gozum=5