Doğu Karaoğuz

 

Yazarımız Doğu Karaoğuz çok ilgi gören ve okurlarından büyük bir beğeni alan yazılarına bir tanesini daha ekliyor. Yazarın ağırlıklı olarak gazetemizde yayımladığı makalelerden oluşan ve Çaycuma Belediyesinin bir kültür hizmeti olarak yayımladığı “Bir Zamanlar Zonguldak” adlı kitabın da içinde yer alan bu yazı, bizleri anıların Zonguldak’ına getiriyor. Yazarın kişisel gözlemlerini de kapsayan makalede kentin uzun tarihinde keyifli bir gezi yaparken, sizi saran duygu bazen hüzün, bazen de gurur oluyor. Babası Zonguldak’ın ilk gazetecisi Tahir Karauğuz’un zengin arşivine kişisel birikimini de ekleyen Doğu Karaoğuz yine okunması tat veren bir yazı çıkarmış ortaya. Zonguldak üzerine düşünenlerin, kentin geçmişinde kendi ayak izlerini arayanların, ülkenin endüstriyel süreçlerle ilk tanışmış kentinin tarihini merak edenlerin sindire sindire okuyacağını düşündüğümüz bu yazıların Halkın Sesi’ne de değer kattığını düşünüyor, yayımlamaktan biz de gurur duyuyoruz.

 

Eskilerin dediğine göre, bugünkü Zonguldak şehrinin bulunduğu Zonguldak kıyıları, bir zamanlar bu sahillerde balık avlayan gemicilerin “Zongıra” veya “Zongıralık” dedikleri sazlıklarla örtülü bir yerdi.

 O koskoca Zonguldak koyunda sadece iki tahta iskele vardı. İskelelerden birine “Zongrak İskelesi”, diğerine “Sütleğen İskelesi” denirdi. Gemicilerin, arada bir buralara uğrayıp köylülerden süt ve yoğurt aldıkları Sütleğen İskelesi, denizin sâkin olduğu, kayıkların çekilebildiği bir düzlükteydi. Üzülmez deresinin sahile eriştiği yerdeki tahta iskeleden ise, İstanbul’a, Haliç tersanelerine, kereste ve yakacak odun gönderilirdi. Kömürün henüz tam olarak devreye girmediği yıllardı onlar…

 Peki, ama Zonguldak adı nereden geliyordu?

 O konuda ileri sürülen bir söylenti var: Bu yörede, deniz seviyesine göre 770 metre yükseklikte, Göldağıdenilen bir dağ vardır. Zonguldak’ta ilk kömür ocaklarını açan İngiliz şirketi, bu dağın haritalarda nirengi noktası olarak gösterilmesi nedeniyle, bu bölgeyi “ZoneGhuelDagh (Zon-Göl-Dag)” olarak adlandırmıştı.

 İşte Zonguldak adı, belki bu adlandırmadan, belki de gemicilerin “Zongıralık” dedikleri sazlıkların adından türemişti.

 Daha eskilere gidersek, bir zamanlar Karadeniz ticaretini ellerinde tutan Cenevizlilerin, Ereğli, Filyos ve Amasra’da yerleşim merkezleri kurduklarını görürüz. Ancak, o yıllarda, Zonguldak sahillerinde, yukarıda değindiğimiz gibi, uçsuz-bucaksız sazlıklar yer almaktaydı.

 Zonguldak şehrinin son 200 yıllık tarihine bakarsak şunu görürüz: Kömür olmasaydı, yani milyonlarca yıl önceki jeolojik devirlere kadar uzanan çok eski zamanlarda bu yörede kömür oluşumu gerçekleşmeseydi, bugünkü Zonguldak şehri yoktu. Binalarıyla, limanıyla, insanlarıyla bugünkü Zonguldak şehrinin yerinde, belki halâ o Zongıralık dedikleri sazlıklar yer alıyordu.

 Şunu önemle belirtmeliyiz ki, bizler, Zonguldaklı olarak her şeyimizi bu kente hayat veren kömüre borçluyuz. Kömür bizim can damarımız, o yolda şehitler de versek, her zaman onunla soluk alıyor, onunla yaşıyoruz. Kömür olmasaydı belki bizler de yoktuk; belki başka yerlerdeydik, bilemeyiz. Ancak şu bir gerçek ki, kömür bizim hayatımız!

 Bilirsiniz, her yerinden tarih fışkıran Anadolu’muzdakişehirlerin, yerleşim yerlerinin kuruluşları binlerce yıl öncelerine kadar uzanır. Bunların yanında, Zonguldak şehrinin ortaya çıkışı bu yöredeki kömürün keşfiyle birlikte olduğundan, çok daha yeni kalır. En fazla 200 yıllık bir tarihtir söz konusu olan.

Kömürün bulunuşuyla ilgili elimizde iki kaynak var:

“Bolu Vilayeti Salnâmesi”,yanartaşdenilen taş kömürünün 1822 yılında bulunduğunu belirtir.

1932 yılında, Zonguldak Halkevi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre ise, bu tarih 1829 yılıdır. Kömürün bulunmasından sonra, burası sadece “bir maden mevkii” olarak Osmanlı kayıtlarına geçmiştir.

 



KARAELMASLI YILLAR…

 

 Osmanlı’nın kömüre el atması, 1848 yılından sonra gerçekleşmiş, Ereğli ve Kozlu’yu da kapsamak üzere bu yöredeki ocakların işletimi, Hazine-i Hassa tarafından, Galata Sarrafları denilen, çoğunlukla Osmanlı uyruğundaki İngiliz bankerlerin oluşturduğu “TheCoalCompany (Kömür Kumpanyası)” adlı bir şirkete verilmişti.

 Böylece İngiltere, kömür havzamıza giren ilk emperyalist güç oluyordu. Bu şirket, yıllığı 30000 kuruş ile tüm havzanın işletimini kiralamıştı.

 Ancak, o tarihte Anadolu’da kömür işçiliği bilinmediğinden Karadağ ve Hırvatistan’dan kömür veya taş ocaklarında çalışmış işçileri getirtmek zorunda kalan bu şirketin mukavelesi, beklenen üretim sağlanamadığı için 1851 yılında feshedilir.

 Kırım Savaşı (1854-1856) sırasında, Zonguldak kömür havzasının işletimi, bu savaşta müttefikimiz olan İngiltere’ye teslim edilmiştir. Savaş süresince, İngiliz ve Fransız savaş gemileri, yakıt ihtiyaçlarının tamamını Zonguldak’tan almış ve savaş sonunda ellerinde kalan kömür stokunu Osmanlı Devleti’ne satmışlardır.

 Zonguldak’ta ilk kömür ocakları, Üzülmez vadisinin yamaçlarında açılmış, kömürün gemilere yüklenebilmesi için en uygun yer olarak Üzülmez Deresi’nin denize döküldüğü yer seçilmişti. Burası daha sonraları gelişerek Zonguldak Limanı olacak ve şehir bu sahilde kurulacaktır.

 Daha sonraki yıllarda, havzanın işletiminde Galata bankerlerinin yol açtığı çeşitli yolsuzluklarla karşılaşıldığından, yönetim, 1865 yılında Osmanlı Bahriye Nezâreti’ne devredilir. O güne kadar kömürden tam olarak beklediğini alamayan devlet, yeni düzenlemeler için bir denizci olan Mirliva (Tuğamiral) Dilaver Paşa’yı“Ereğli Maden-i Hümayun Nâzırı”unvanıyla bu göreve getirir.

 Dilaver Paşa, ilk iş olarak, kömür ocaklarındaki çalışmayı düzen altına alacak bir nizamnâme (yönetmelik) hazırlar ve 24Nisan1867 tarihinde, “Ereğli Maden-i Hümayun Nizamnâmesi”niilan eder. Dilaver Paşa’nın bu 100 maddelik yönetmeliğinde, ocaklardaki çalışma kuralları yeni baştan düzenlenmiş, birçok yenilik getirilmiş, ancak “Mükelllefiyet”olarak adlandırılan maddeleri çevre köylerin başına bela kesilmişti. “Mükellefiyet”, başlı başına ayrı bir yazı konusu olduğundan burada ayrıntıya girmiyorum.

 1882 yılında, üretilen kömürün % 40 oranında yurtdışına satımına müsaade edilmesi üzerine, kömür havzasına büyük bir yabancı akımı başlar. Bunların içinde en önemlisi, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarından sonra da, 1940 yılına kadar havzada kömür üretimini sürdüren, Fransız sermayeli “Ereğli Şirket-i Osmaniyesi”dir.

 Zonguldak, Osmanlı zamanında, Kastamonu eyaletinin Bolu sancağınave Ereğli livasına (ilçesine) bağlı “Elvan”köyünün (bazı kaynaklara göre, “Gaca” köyünün) bir sahil mahallesiydi.

 Bu yöre, bulunan yeni kömür damarları ve açılan yeni ocaklarla giderek bir şehirleşme hareketinin odağı haline gelir. Anadolu’dan, kömür ticaretinin kokusunu alarak gelen Rum ve Ermeni unsurların da katılımıyla, Ereğli ve Zonguldak yöresinde ticaret hayatı hızla gelişir. Öyle ki, daha önce Ereğli livasına bağlı olan Zonguldak, 1896 yılında liva olur. Kömürün ekonomik değerinin daha iyi anlaşıldığı bu yıllarda, Zonguldak şehri hızlı bir gelişim sürecine girer, 1920 yılında “mutasarrıflık”, 1924 yılında vilayet (il) olur. Daha önce bağlı olduğu Ereğli de dâhil olmak üzere, Bartın, Safranbolu ve Devrek ilçeleri Zonguldak’a bağlanır. Çaycuma ve Ulus ise, daha sonra, 1944 yılında bağlanacaktır.

 



 Posta kartı koleksiyonu yapanlar bilir; geçtiğimiz yüzyılın başlarına ait Zonguldak kartpostallarının pek çoğunda Zonguldak’taki Fransız şirketine ait şu ibare yer alır: “SociétéOttamaneD’Héraclée”. Bu kartlar, Zonguldak ve çevresinin, kömür havzasının ve kömür üretim tesislerinin tanıtımında ve o eski günlerin bugünlere taşınmasında çok önemli roller oynamışlardır.

 Bu kartların koleksiyonunu yapmaktan ben de kendimi alamadım. Çünkü ben bir Zonguldaklıyım; hatta kömür ocakları İngiliz şirketi tarafından işletilirken, Karadağ’dan getirtilen ameleler arasında bulunan büyük dedelerimin nesilden nesile anlatılan hikayeleriyle büyüdüm diyebilirim.

 Bu kartların bazılarını bu sayfalarda sunuyorum:

 




Bugünkü Gazipaşa Caddesi’nin geçen yüzyılın başlarındaki görünümü.

                                                    

 



Gelik Ocağı çalışanları (1910).

 

 



Bir zamanlar Zonguldak Limanı (1905).

 Zonguldak’ta bir “lavuar(kömür yıkama tesisi)” açılışı.

 

İŞGÂL YILLARI…

 



 Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmasından sonra, Zonguldak da düşman işgâline uğrayan illerimizden biri olmuştur. Fransa, “Mondros Mütarekesi”ne dayanarak, kendi çıkarlarını korumak gerekçesiyle, 8 Mart 1919 tarihinde Zonguldak’a asker çıkartır ve şehri işgâl eder. Şehrimiz, 21 Haziran 1921 tarihine kadar, yaklaşık iki yıldan fazla Fransız işgâlinde kalır.

 



 Bu süreç içinde, Ankara Hükümeti ile irtibat sağlanarak, merkezde ve ilçelerde “Müdafaa-i Hukuk-u Milliye” cemiyetleri kurulur; milis kuvvetleri oluşturulur ve gemilerle Zonguldak limanına gizli olarak getirilen silâh ve cephanenin, Zonguldak halkının yardımları ve Acılık Karakolu aracılığıyla Ankara’ya ulaşması sağlanır. Ayrıca, tartıdan geçen kömürlerden ton başına 2 lira toplanıyor ve bu bağışlar, halkın verdiği giyim ve gıda yardımlarıyla birlikte Ankara’ya yollanıyordu.

 



 Mustafa Kemal ve Kuvay-ı Milliye hareketini desteklemek üzere Anadolu’da yayın hayatına atılan ilk gazete olan Kastamonu “Açıksöz” gazetesinin 22 Ocak 1921 tarihli sayısı, “Zonguldak’a Mahsus Nüsha-i Mümtâze” başlığıyla Zonguldak için bir özel sayı olarak yayımlanır. Bu gazetede, genç gazeteci Tâhir (Karauğuz) Bey’in Zonguldak’ı anlatan, koyu bir Osmanlıca ile kaleme aldığı, aşağıdaki sözlerle başlayan yazısı yer almıştır:

 



“Daha düne kadar küçük bir kaza merkezi iken, ehemmiyet-i iktisadiyeve siyasiyesi hesabıyla (iktisadi ve siyasi öneminden ötürü) âhiren müstakil liva halinde ifrağıyla (yakın zamanda bağımsız liva olmasıyla) daha ziyade kesb-i ehemmiyet eden (daha fazla önem kazanan) Zonguldak, Kanunuevvel’in 30. gecesi (30 Aralık gecesi), emsâlinâmesbuk (benzeri görülmeyen)büyük bir tezahürata (gösteriye) sâhip oldu. Henüz kırk senelik bir hayat-ı mevcudiyete (yaşama) sâhip olan Zonguldak’ın sahife-i tarihinde (tarih sayfasında) böyle muazzam bir ihtifâle(törene), parlak nümayişlere (gösterilere) tesadüf edilemez. Denilebilir ki, bu zengin ve şairâne memleketin dibace-i tarihinde (tarihinin başlangıcında) noksan olan tezahürat-ı milliye (milliyetçilik gösterisi) bu suretle ikmâl edilmiş (yerine getirilmiş) oldu.”

 



 21 Haziran 1921 tarihi, “Zonguldak’ın Düşman İşgâlinden Kurtuluş Günü” olarak tarihe geçer. Son yıllarda, her yıl, aynı tarihte “Zonguldak Karaelmas Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali” etkinlikleri gerçekleştirilmektedir.

 Fransız şirketinin, işgâl yılları sırasında Zonguldak’a tipik bir koloni şeklinde yerleştiği söylenebilir. Şehrin en güzel yerinde, o günlerin tüm konforunu içeren bir Fransız Mahallesi (Bugünkü Yayla ve Fener Mahallesi) kurulmuş, ayrıca mahallenin ortasına bir kilise yapılmış ve iki papaz mektebi (okulu) açılmıştı. Diğer taraftan, ocaklarla çalışan işçilerle yakın temasta olan Fransız şirketi, bunun bilincindeolarak,işgâlkuvvetlerininhalkakarşısert davranmamasını sağlamış, işgâl süresince herhangi bir ciddî çatışma çıkmamıştır.

 Ankara Hükümeti’nin 1921 yılında çıkardığı “Havza-i Fahmiyye Amele Kanunu” ile Zonguldak’ta gerçekleştirilen reform hareketleri, Cumhuriyetimizin kurulmasından sonra hız kazanmıştır. Örneğin, 1924 yılında açılan “Yüksek Maadin ve Sanayi Mühendis Mektebi” bunlardan biridir. (Bu okul, 1931 yılına kadar 70 mezun verdikten sonra kapatılarak, yerine maden yüksek okulları açılacak ve 1948 yılında, yeni adıyla “Zonguldak Maden Teknik Okulu” olarak yeniden hizmete girecek, 1962 yılında ise İstanbul’daki “Maçka Teknik Okulu”na bağlanacaktır.)

 





Zonguldak Yüksek Maadin ve Sanayi Mühendis Mektebi (1930).

 

 İlklerden söz ederken, “Kömürspor’u unutmayalım. Kömürspor, 1924 yılında Zonguldak’ta “Karaelmas” adıyla kurulan ilk futbol kulübüdür; daha sonra, 1945 yılında “Kömürspor” ve 1966 yılında “Zonguldakspor” adını almıştır.

 




1924’de kurulan Zonguldak “Karaelmas” futbol takımı.

 1966 yılında, Türkiye Birinci Futbol Ligi’ne çıkan Zonguldakspor, bu ligde uzun süre kaldıktan ve bazı başarılara imza attıktan sonra, 1987 yılından sonra düşüşe geçmiştir. 2017 yılında 2. ligde mücadele etmekte olan takımımızı önümüzdeki yıllarda Türkiye Süper Ligi’nde görmeyi diliyoruz.

 Zonguldak kömür havzasının tüm bölgeleriyle tam olarak devletleştirilmesi, ancak 1940 yılında gerçekleşmiş ve havza, bu tarihte kurulan “Ereğli Kömürleri İşletmesi” bünyesine alınmıştır.Zonguldak kentinin Cumhuriyetimizle birlikte oluşan gelişimini ayrıntılarıyla anlatmak, ayrı bir yazı konusu olacak nitelikte. İsterseniz, biz burada sevgili Zonguldak’ımızın eski günlerine tekrar dönelim.