Bu nasıl devlet?

Seçim zamanlarında yoksullara buzdolabı, çamaşır makinesi dağıtacak kadar işi ileri getiren devlet, dramıyla Türkiye’yi ağlatan, maden şehidi Mustafa Sarı’nın ailesini görmedi. Oğul acısına dayanamayan dede Mehmet Sarı’nın da ölümüyle, hiç geliri kalmayan aile, hayırseverlerin yardımlarıyla ayakta durmaya çalışıyor.

 MAAŞ ALACAĞI GÜN HAYATINI KAYBETTİ

Mustafa Sarı, pek çok Zonguldaklı gibi yaşamını yerin altındaki kör karanlıklarda kazanan bir maden işçisiydi. 7 Ocak 2013’te Kozlu’da meydana gelen ve 8 kişinin hayatını kaybettiği degajdan sağ kurtulan Sarı, çocuklarına bakabilmek için, kağıt toplamak dahil pek çok iş yaptıktan sonra, yeniden ocaklara dönmek zorunda kaldı. Yıllarca yaşadığı işsizliğin ardından Gelik’te özel bir ocakta işe giren talihsiz madenci, ilk maaşını alacağı 22 Kasım 2016 günü, bir iş cinayetinde hayatını kaybetti. Kozlu’daki kaza sonrası, geldiği kuyu başında, “Bana babamı getirin” feryadıyla herkesi ağlatan oğul Doğukan Sarı, daha babasının acısını sindiremeden, ikinci acıyı, “Başımı omzuna yaslayarak teselli buluyorum" dediği dedesi Mehmet Sarı’nın vefatıyla yaşadı. Maden şehidi oğlunu toprağa veren Mehmet Sarı’nın yüreği acıya daha fazla dayanamamış, oğlunun ölümünden iki gün sonra durmuştu.

 DAHA NE KADAR ACI YAŞAMALARI GEREKİYOR

Dedenin vefatının ardından aile tümden gelirsiz kaldı. Daha önce çalıştığı firmadan mahkemenin sürmesi nedeniyle hiç para alamayan aileye devlet de sağır kalınca, imdatlarına çevrelerindeki yardımseverler yetişti. Dramları çok çabuk unutulan ve zor koşullarda hayat mücadelesi veren ailenin, liseye giden Doğukan’ın yanı sıra, ortaokulda okuyan ve kısmen engelli olan bir çocuğu da olduğu öğrenildi. Halkın Sesi soruyor: Seçim zamanlarında buzdolabı, çamaşır makinesi dağıtacak kadar AKP’nin oyuncağı olan Sosyal Dayanışma Vakfı ne işe yarar? Yaşadığı dramla bütün gazetelere manşet olan ve ülkeyi ağlatan bir ailenin, devletten destek alması için daha ne kadar acı yaşaması gerekiyor? Vatandaşının acısına bu kadar ilgisiz kalan bir devlet, nasıl bir devlettir? (Aycan Karadağ)