Eğitim öğretim yılının başlaması nedeniyle Eğitim Sen Çaycuma Temsilciği tarafından Çaycuma Öğretmenevi önünde basın açıklaması yapıldı.
Eğitim sen basın bürosundan verilen habere göre Basın açıklamasına Eğitim Sen üyelerinin yanı sıra Çaycuma Kent Konseyi Başkanı Berna Çimsalan Özyurt, CHP Çaycuma Kadın Kolları Başkanı Nilgün Temelkuran ve kadın kolları üyeleri ile Zonguldak kadın kolları üyeleri, ADD Çaycuma Şubesi Başkan Yardımcısı Zeki Saim Oral ve yönetim kurulu üyeleri ve TEMA Çaycuma Temsilcisi Seçkin Ünsal da katıldı. 

AKŞAN, “İHRAÇ EDİLEN ARKADAŞLARIMIZ BİR AN ÖNCE GÖREVLERİNE BAŞLATILMALIDIR” 

Basın açıklamasında Eğitim Sen Zonguldak Şube Sekreteri İsmet Akyol ve Çaycuma Baştemsilcisi Gökhan Taner Günsan’ın ihraç edilmeleriyle ilgili konuşan Eğitim Sen Çaycuma Temsilciliği Yürütme Kurulu Üyesi Mahir Akşan, “Arkadaşlarımızın öğrencileri, velileri, eğitim emekçileri ve Çaycuma halkı bu haksız hukuksuz ihraçların artık sona ermesini beklemektedir. Arkadaşlarımız bir an önce görevlerine başlatılmalıdır.” dedi. 
Akşan şöyle dedi: “Zonguldak Şube Sekreterimiz İsmet Akyol ve Çaycuma Baştemsilmiz Gökhan Taner Günsan’ın hukuksuzca ihraç edilmelerinin üzerinden bugün 223 gün geçti. 
Diğer taraftan Şube Sekreterimiz İsmet Akyol’un “Darbe Girişimine Karşı Mücadele Hukuk İçerisinde Yürütülmelidir!” başlıklı açıklaması nedeniyle ihraç öncesinde, 27 Temmuz 2016 tarihinde, Çaycuma Milli Eğitim Müdürlüğünün talebi doğrultusunda Çaycuma Kaymakamlığı tarafından   savcılığa başvurularak hakkında “FETÖ üyesi” olup olmadığıma dair araştırma yapılması istenmiştir. Kaymakamlığın ihbarının ardından Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çeşitli birimlere yazılar yazılarak arkadaşımız hakkında çok yönlü araştırma yapılmıştır. Örneğin Zonguldak İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden “FÖTÖ/PDY terör örgütü ya da herhangi bir illegal yapı içerisinde bulunup bulunmadığımın araştırılması” istenmiştir.
Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ayrıntılı soruşturma sonucunda, "Yapılan araştırmalar neticesinde; söz konusu terör örgütü üyesi olduğu yönünde iddia düzeyinde dahi makul şüphe oluşturabilecek delil elde edilememiştir." denilerek hazırlanan fezleke, 20 Nisan 2017 tarihinde Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı 12 Haziran 2017 tarihli kararında da kovuşturmaya ter olmadığına dair karar vermişti.
Eğitim Sen’den FÖTÖ’cü çıkmayacağını ihbar edenlerin kendileri de bildiği halde ihbar yapılmıştır. Arkadaşlarımızın niçin ihraç edildiklerini Çaycuma, Zonguldak ve Türkiye kamuoyu iyi bilmektedir.  Çaycuma’da laik ve bilimsel eğitimi kararlı bir şekilde savunuyor olmalarından hedef olduklarını biliyoruz. Arkadaşlarımızın öğrencileri, velileri, eğitim emekçileri ve Çaycuma halkı bu haksız hukuksuz ihraçların artık sona ermesini beklemektedir. Arkadaşlarımız bir an önce görevlerine başlatılmalıdır.” 

GÜNSAN; “YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINI AĞIR TEHDİT VE SALDIRILARLA KARŞILIYORUZ”
Akşan’ın ardından konuşan Eğitim Sen Çaycuma Temsilcisi Gökhan Taner Günsan , “Yeni eğitim öğretim yılını ağır tehdit ve saldırılarla karşılıyoruz” dedi
Günsan konuşmasında şunları söyledi. 
“2017-2018 eğitim öğretim yılı, başta öğrencilerimiz, öğretmenler, eğitim emekçileri ve veliler olmak üzere, ağır sorunlar ve saldırıların gölgesinde, her zamankinden daha zor koşullarda açıldı. 18 Eylül 2017 tarihi, 18 milyon öğrenci, 900 bini aşkın eğitim emekçisi açısından sadece okulların açılmasını ifade etmemektedir. Bugün, toplumun tamamını ilgilendiren eğitim alanına yönelik çok yönlü saldırı ve tehditlerin yaşandığı, laik bilimsel eğitim anlayışına açıkça meydan okunduğu yeni dönemin ilk günüdür. 
Kamuda ve eğitimde siyasi ve idari kararlarla hayata geçirilen hukuksuz ihraçlar, açığa almalar, sendikal faaliyetler nedeniyle yaşanan sürgünler, bilime meydan okuyan yeni müfredat öğrenciler yarış atı gibi sınavdan sınava koşturması, öğretmenlerin mülakat sınavı ile sözleşmeli istihdam edilerek güvencesiz çalışmaya mahkum edilmesi vb sorunlar eğitimin zaten sorunlu olan eğitimin niteliğinin daha da kötüleşmesine neden olmaktadır.  
MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, son olarak yeni müfredat ve TEOG üzerinden yürütülen tartışmalarda görüldüğü gibi, öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek yerine, eğitimde yaşanan kaosu derinleştirecek adımlar atılmaktadır. 
Laik bilimsel eğitim düşmanı yeni müfredata karşı yürüttüğümüz mücadeleden rahatsızlık duyanlar, okulların açılmasına sayılı günler kala aldıkları hukuk dışı sürgün kararlarıyla haklı mücadelemizi zayıflatarak, bilim düşmanı eğitim politikalarını daha rahat hayata geçirmeyi hedeflemişlerdir. 
Milli Eğitim Bakanlığı, ilkokul ve ortaokul düzeyinde 17, lise düzeyinde 24, İHL'lerde 10 olmak üzere toplam 51 ayrı müfredat programı tamamen yenilemiştir. Yeni müfredatın daha önce 1., 5. Ve 9. Sınıflardan itibaren uygulanacağı belirtilmiş, ancak daha sonra bütün sınıflarda uygulanacağı açıklanmıştır. Yeni müfredat öğretim programları ve ders kitaplarında doğrudan bilim, felsefe, tarih ve sanat dersleri hedef alınarak “ideolojik ayıklama” yapılmış, başta Fen bilimleri olmak üzere bilim derslerinde ünite ve kazanım sayıları azaltılmış, tarih dersleri olmak üzere, pek çok ders iktidarın dünya görüşüne paralel şekilde düzenlenmiştir. Atatürkçülük konusunun kapsamı yeni müfredatta daraltılmıştır.
İktidarın siyasi-ideolojik hedeflerine göre hazırlanan, bilimsel inceleme ve değerlendirme olmaksızın, pilot uygulama bile yapılmadan hayata geçirilen yeni müfredatın çocuklarımıza verebileceği hiçbir şey yoktur. 

ÖĞRENCİLERİMİZ SINAV CENDERESİNDEN KURTARILMALIDIR

İlköğretimden başlayarak üniversiteye kadar, sürekli olarak yapılan sınavlara endekslenmiş bir eğitim sisteminin nitelikli olması nasıl mümkün değildir. Eğitim sistemimiz çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitmemekte, sadece yapılacak olan sınavlara hazırlamaktadır. Tamamen sınavlara endeksli bir eğitim sisteminde TEOG’u kaldırılıp, yerine başka bir sınav getirmeye çalışmak, iktidarın eğitimdeki başarısızlığının kanıtıdır.   
İlköğretimden itibaren üniversiteye kadar yapılan sınavlarda çocuklarımız ve gençlerimiz resmen yarıştırılmakta, birbirleriyle rekabet etmeleri istenmektedir. Kapitalizmin dayattığı “piyasacı eğitim” anlayışının tipik bir örneği olan bu anlayış derhal terk edilmeli, öğrencileri birbiri ile rekabet eden değil, onları geliştiren, çok yönlü bilgi ve beceri kazandırıcı, nitelikli bir eğitim anlayışı benimsenmelidir. 
Sınavlar yoluyla yapılan eleme ve yönlendirmeler, zaten eşit olmayan bir eğitim sistemi içinde yeni eşitsizlikler ve adaletsizlikler yaratmaktadır. TEOG’un kaldırılarak yerine başka bir sınavın gelmesi eğitimde yaşanan kaosu derinleştirmekten başka bir sonuç vermeyecektir. Öncelikli olarak yapılması gereken, sınavların adını değiştirerek toplumu kandırmak değil, öğrencilerimizi sınav cenderesinden kurtarmak olmalıdır.

EĞİTİMDE DİNSELLEŞME VE TİCARİLEŞME ARTARAK SÜRMEKTEDİR 

Eğitim politikalarının belirlenmesi, oluşturulması ve uygulanması sürecinde Diyanetin, dini vakıf ve cemaatlerin belirleyiciliği ve etkinliği son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır. Yaşananlardan gerekli dersler alınmamış olacak ki, devlet içinde dini cemaatler merkezli yeni oluşumlara zemin hazırlanmaktadır. MEB’in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise İl müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konu başlıkları altında imzalanan işbirliği protokolleriyle eğitim sistemi tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir kuşatma ile karşı karşıya bırakılmıştır. 
Türkiye’de eğitim sistemi, iktidarın siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda, çeşitli cemaat ve tarikatlarla işbirliği halinde biçimlendirilmektedir. Eğitimde 4+4+4 düzenlemesiyle daha da belirginleşen bu süreç, eğitim biliminin en temel ilkelerine, laik-bilimsel eğitim anlayışına meydan okurcasına hayata geçirilirken, eğitimde hızla artan dinselleşme uygulamaları eğitim sistemini büyük bir çöküşün eşiğine getirmiş durumdadır. 
Türkiye’de okulların fiziki donanım ve altyapı sorunları sürerken fiziki altyapı sorunları en az olan,  teknik olarak en donanımlı okulların imam hatibe dönüştürülmesi, siyasi iktidarın kamu okulları arasında siyasi tercihleri üzerinden resmen ayrımcılık yaptığını göstermiştir. AKP hükümetinin imam hatip aşkını yıllar içinde imam hatip ortaokulları ve liselerinin sayısındaki hızlı artışta görmek mümkündür. 
4+4+4 öncesinde imam hatip ortaokullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 94 bin 467 iken, 2016/’17 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle 7 kat artarak 651 bin 954 olmuştur. Açıköğretim imam hatip lisesinde okuyan 138 bin 802 öğrenciyle birlikte, İmam Hatip Liselerinde okuyan öğrenci sayısı 784 bin 120’dir. Türkiye’de imam hatip okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı Milli Eğitim Bakanlığı’nın üstün gayretleri ve devletin bütün imkânlarını seferber etmesi sonucunda 1 milyon 436 bin 74’e çıkmıştır. İhtiyacın çok üzerinde imam hatip okulu açılması ne eğitimin niteliğini yükseltmiş, ne de öğrencilerin başarısını arttırmıştır. MEB’in enerjisinin büyük bölümünü eğitimin dinselleşmesine ayırması nedeniyle Türkiye, OECD ülkeleri içinde eğitimin niteliğinde son sıralardadır.
Eğitimde yaşanan dinselleşmeye paralel olarak, özellikle 4+4+4 sonrasında ticarileşme uygulamaları katlanarak artmıış, kısa süre içinde özel okulların resmi okullara oranı yüzde 20’lere dayanmıştır. Eğitimde 4+4+4 sonrasında devlete ait ilkokul sayısı yaklaşık 4 bin, devlet okullarına giden öğrenci sayısı ilkokulda 668 bin, ortaokulda 336 bin azalmıştır. Sadece son bir yıl içinde 1.177 gibi rekor sayıda yeni özel okul açılmış ve MEB’in bu durumu “övünç kaynağı” olarak görmesi, kamusal eğitimin iktidar eliyle nasıl tasfiye edildiğini açıkça göstermektedir. Zorunlu-seçmeli din dersleri, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar gibi pek çok neden birçok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiş, devlet okullarında eğitim bizzat MEB eliyle çökertilme noktasına getirilmiştir. 
AKP iktidarında eğitimde yaşanan dinselleştirme uygulamalarının da doğrudan etkisiyle özel okul sayısı 10 kat, özel okula giden öğrenci sayısının 12 kat artmış olması tesadüf değildir. Zorunlu-seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar gibi pek çok neden velilerin ekonomik koşullarını zorlayarak özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiştir. 
 
EĞİTİM HAKKI VE EĞİTİME ERİŞİMDE SORUNLAR SÜRÜYOR

Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir ciddi anlamda alarm verirken, eğitimin temel sorunlarına yönelik çözümsüzlük politikaları ısrarla sürdürülmektedir. Eğitimde önde gelen sorunların çözülememesinin temelinde, eğitimin herkesin eşit koşularda yararlanması gereken temel bir insan hakkı olarak görülmemesi gelmektedir. 
Çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanması için hiçbir somut adım atılmazken, çocuk yaşta evlenmeyi özendiren düzenlemeler, çocuk işçiler sorununun sürmesi, okullarda, cemaat yurtlarında ve kurslarda çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddet vakalarının artışını eğitim sisteminde yaşanan sorunlardan ayrı değerlendirmek mümkün değildir.  Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır. Bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizlikler, anadilinde eğitim gibi en temel sorunlar iktidarın çözmek bir yana daha da derinleştirdiği temel sorunlar olarak eğitim sisteminin öncelikli gündem maddesi olmayı sürdürmektedir. 

LAİK BİLİMSEL EĞİTİM İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE EDELİM! 

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve katlanarak artan sorunlar, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığını açıkça göstermektedir. Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları okullarımızı eğitim yuvası olmaktan uzaklaştırmaktadır. 
Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminin çocuklarımıza, öğrencilerimize verebileceği hiçbir şey yoktur. Eğitim Sen olarak ülkenin ve çocuklarının geleceğinden endişen eden herkesi kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için birlikte mücadeleye çağırıyor, iktidarın eğitim alanındaki dayatmalarına boyun eğmeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz.”