5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle Çaycuma Belediyesinin konuğu olarak bir konferans veren Doç. Dr. Mustafa Artar, “Çevre kirliliği, dünyada, her yıl, tüm savaşlar ve şiddetten daha fazla insanın ölümüne yol açıyor” dedi.

 

5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Artar, Çaycuma Kültür Merkezi’nde “Yaşanabilir Kentler ve Çevre” başlıklı bir konferans verdi. Çaycuma Belediyesinin konuğu olarak ilçeye gelen Doç. Dr. Mustafa Artar,
konuşmasına Dünya Çevre Günü ile bilgiler vererek başladı. 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla, 5 Haziran’ın, “Dünya Çevre Günü” olarak kabul edildiğini söyleyen Artar, bu yılki Dünya Çevre Günü’nün ana temasının “Plastik Kirliliğinin Üstesinden Gelmek” olduğunu söyledi.  Artar sözlerine, “Her yıl 5 trilyon plastik poşet, 13 milyon ton plastik okyanuslara ulaşıyor, 17 milyon varil petrol plastik yapımında kullanılıyor. Dakikada 1 milyon plastik şişe satın alınıyor. 100 bin deniz canlısı plastik nedeniyle ölüyor. Plastiğin çevrede bozunum süresi 100 yılı buluyor. Şişelenmiş suyun yüzde doksanında plastik parçacıkları var. Güneş ışıkları ve radyasyon nedeniyle suyun içine konduğu plastik parçalanarak suya karışıyor ve biz de onu içiyoruz. Biz bu nedenle cam şişe kullanılmasını öneriyoruz. Çeşme sularının yüzde seksen üçünün içinde plastik var. Plastiğin yüzde ellisi tek seferlik kullanılıyor. İnsanların ürettiği atığın yüzde onu da plastikten oluşuyor. Plastik gezegenimizin geleceğini tehdit ediyor” şeklinde devam etti.

 

TÜM DÜNYADA NÜFUS ARTIŞ HIZI ÇOK FAZLA

188 ülke verilerinin değerlendirildiği 51 sayfalık rapora göre, çevre kirliliğinin, dünyada ,her yıl, tüm savaşlar ve şiddetten daha fazla insanın ölümüne yol açtığını söyleyen Artar, “Çevre kirliliğine bağlı ölümlerin en fazla görüldüğü ülkeler Bangladeş, Somali, Çad, Nijer, Hindistan, Nepal, Güney Sudan, Eritre, Madagaskar ve Pakistan’dır. Aralarına Türkiye’nin de konması gereken bu ülkelerin ortak özelliği tümünün kalkınmakta olan ülke olmasıdır. Dünya nüfusu her yıl yüzde 1,9 oranında artıyor. 2018 yılında dünya nüfusu yaklaşık 7,8 milyar kişi civarında bulunuyor.  Bu çok büyük bir rakam. Türkiye’nin nüfusu da hızla artıyor, kimi siyasetçiler bunun iyi bir şey olduğunu söylüyor. Ama yerkürenin alanı artmıyor. Doğal kaynaklarımız çoğalmıyor, ama nüfus artıyor. Bu sürdürülebilir bir şey değil” dedi.

 

TÜRKİYE’DE SU TASARRUFU HEDEFLENMİYOR

Suların da hızla kirlendiğini ifade eden Artar, “Ülkemizde suyun sektörel paylaşımında yüzde 74 ile tarım ilk sırayı çekerken, yüzde 15 ile evsel kullanım ikinci ve yüzde 11 ile endüstri sektörü üçüncü sırada yer alıyor. Su tüketiminde en büyük paya sahip tarımsal su kullanımı, DSİ’nin 2023 planına göre 72 milyar metreküpe çıkarılarak yüzde 143 artırılacak. Ayrıca DSİ sulanabilir alanların 2023’e kadar 4,9 milyon hektardan 8,5 milyon hektara çıkarılarak yüzde 73 oranında büyütülmesini hedefliyor. Sulanan alanların yüzde 94’ünün suyu israf eden yüzey sulama metotları (karık, tava ve salma) ile gerçekleştirildiğini hesaba kattığımızda tablo daha da vahimleşiyor. Yüzey sulama yöntemi yerine basınçlı sulama sistemleriyle yüzde 50’lik bir su tasarrufu sağlanabilirken, Türkiye’nin su kaynaklarının en azından üçte birini bu şekilde israf ettiği tahmin ediliyor. Türkiye’de çeşitli yasal metinlerde adı geçse de uygulamada su tasarrufu hedeflenmiyor. Tarım alanları azalıyor, şehirler betonlaşıyor, trafik çekilmez bir hal alıyor” dedi

 

LONDRA’DA HAVA KİRLİLİĞİNDEN BİR GÜNDE 6 BİN KİŞİ ÖLDÜ

Küresel ısınma sonucu ormanların, sulak alanların da yok olmaya başladığını dile getiren Artar, “Biz insanoğlu konforumuzdan vazgeçmiyoruz. Vazgeçmediğimiz için de bu güzellikleri, renkleri kaybediyoruz. Avrupa kaybetti, sanayi devriminden sonra İngiltere kaybetti, içecek su bulamıyorlardı. Londra gibi dünyaya sanayiyi, kapitalizmi, parayı öğretmiş bir kentte, bir günde, kirlenen havanın yükselemeyip kentin üstüne çökmesi sonucu 6 bin kişi öldü. Yakın çevrenizde böyle bir şeyin olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bundan ders çıkarmamız lazım. Onlar ders çıkarıp çevre koruma politikalarına büyük önem verdiler. Bizdeyse sulak alanlarımız büyük oranda azalıyor. Bunun çok örneği var da birini vereyim. Uydu görüntülerinden anlıyoruz, Burdur Gölü, son 30 yılda neredeyse yarı yarıya küçüldü. Git gide su bizden kaçıyor. Suyu sürekli kirletirseniz su sizden kaçar” dedi.

 

YOL YAPARAK TRAFİK SORUNU ÇÖZÜLMEZ

Araç kullanımının teşvik eden uygulamalara da itiraz eden Artar, “Araba kullanımı sürekli teşvik ediliyor. Ulaşım için yollar yapıyoruz, araç kullanmamız sürekli pompalanıyor. Araba kullanmanın gelişmişlik seviyesi olduğu söyleniyor. Ne kadar araba kullanırsanız gelişmişlik seviyenizin o kadar arttığı dile getiriliyor. Evet daha kısa sürede ulaşmamız lazım. Ama farklı alternatifleri de düşünmemiz lazım. Çin’de 50 şeritli yol yapılmış. Yaşanabilir kentler bu kadar çok aracı kaldırır mı? Kesinlikle hayır. Araç kullanımı çılgınlık haline gelince, trafik de hayatımızı çekilmez hale getirdi. Trafik sıkışıklığını önlemek için daha fazla yol yapıyoruz. Daha fazla yol olunca daha fazla araba alıyoruz. Daha fazla araba alınca yola olan ihtiyaç yine artıyor. Bu kez daha fazla yol ve yeni köprüler yapıyoruz. Bu döngü sürüp gidiyor. Uzmanlar trafik sıkışıklığını önlemek için yol yapmanın, obez bir insanın yemekten vazgeçmeyip kemerini gevşetmesine benzetiyor. Otomobile dayalı ulaşım sistemleri ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlar yaratıyor. Petrol ürünlerinin kullanımına dayalı olarak riskler artıyor. Kent alanı sürekli gelişiyor. Kimyasal kirliliklere, asit yağmurlarına neden oluyoruz. Sera gazlarıyla iklim değişikliklerine neden oluyoruz. Trafiğin yarattığı gürültü fark etmediğimiz derecede bizi hasta, rahatsız ediyor. Trafikten kaynaklı ölümler artıyor” dedi.

 

HER MEKANIN KENDİNE ÖZGÜ RUHSAL, EKOLOJİK KALİTESİ VAR

Yaşanabilir kentler için planlamanın önemine de değinen Doç. Dr. Artar, “Planlamada mekanın ruhuna saygı duymak gerekiyor. Yani Çaycuma’yı İstanbul’a benzetmeyeceksiniz. İstanbul’u Siirt yapmayacaksınız. Barselona’ya Van’ı götürmeyeceksiniz. Her mekânın bir ruhu vardır. İnsanlarla beraber o mekanın ruhuna uygun planlamalar yapacaksınız. Doğal dokunun karakterine uyacaksınız. Her mekanın kendine özgü ruhsal, ekolojik kalitesi olacağına inanacaksınız. Kişi başına düşen aktif yeşil alan miktarını artıracaksınız. Dünya Sağlık Örgütü kişi başına düşen aktif yeşil alan miktarının en az 30 metrekare olması gerektiğini söylüyor. Orta refüjler, mezarlıklar aktif yeşil alan değildir. 10 ile 15 metrekarenin ideal dolduğu dile getirilirken bu sayı gelişmiş ülkelerde 20 metrekare civarında seyrediyor. Türkiye’de ise 1,9 metrekare. İstanbul’da ise tam bir fecaat var, 1,5 metrekare. Dünyanın en güzel kentleri içinden ırmak geçen kentlerdir. Bu durum yaşanabilirlik indeksinde de önemli bir yer tutar. Çaycuma da içinden ırmak geçen bir kent. Dolayısıyla dünya çapında yaşanabilir kent olması mümkün. Sayın belediye başkanımızın bu çok değerli fırsatı değerlendirmek için yoğun çaba içinde olduğunu biliyorum” dedi.

 

BİSİKLET ALTYAPISI KENTLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ

Ulaşım sorunlarının bisikletle çözülebileceğini ve bisiklet altyapısına büyük önem Çaycuma Belediyesinin örnek bir davranış sergilediğini söyleyerek bu çabalarından dolayı Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı’ya teşekkür etti. Başkanı Kantarcı salondan gelen soruları da yanıtlayan Artar’a etkinliğin sonunda bir teşekkür plaketi verdi. Etkinlik, toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.