‘Zonguldak Anayasa Tartışıyor’ panelinde konuşan Zonguldak Demokrasi Platformu Sözcüsü Yrd. Doç.Dr. Erdoğan Kaymakçı;

“Daha fazla demokrasi”

PS:EUROPE Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz’ın hazırladığı, Avrupa Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (PS:EUROPE), ÖNCE Demokrasi Platformu, Sosyal Demokrasi Derneği ve Zonguldak Demokrasi Platformu’nun ortak koordine ettiği “Zonguldak Anayasa Tartışıyor” adlı panel Genel Maden İş Sendikası(GMİS) Toplantı Salonu’nda düzenlendi. Modaratörlüğünü Zonguldak Barosu Başkanı Av. İbrahim Kerem Ertem yaptığı panelde, açılış konuşmasını Zonguldak Demokrasi Platformu Sözcüsü Yrd. Doç. Dr. Erdoğan Kaymakçı  yaptı ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve ANAYASADER Başkanı olan Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu ve PS:EUROPE Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Sosyal Demokrasi Derneği Zonguldak İl Temsilcisi Deniz Yavuzyılmaz konuşmacı olarak katıldı.

Panelin moderatörlüğünü yapan Zonguldak Barosu Başkanı Av. İbrahim Kerem Ertem ise Zonguldak’ın sosyal ve ekonomik yapısı itibariyle demokrasi mücadelesinde önem arz eden bir şehir olduğunu vurguladı.

Açılışta konuşan Kaymakçı, “Tüm bu koşullar dikkate alınarak değerlendirildiğinde bu süreçte ihtiyacımız olan daha fazla demokrasidir” dedi.

“NE GEZİ YAŞANIRDI NE DE 15 TEMMUZ”

Anayasal dayatma karşısında seçeneksiz kalmamaları gerektiğini ifade eden Kaymakçı, “ Öncelikler konusunda hemfikir olan herkesi, her yerde ‘Önce demokrasi’ forumları ve anayasa kürsüleri oluşturarak, bu ortama anayasa yapılamaz, önce demokrasi fikri etrafındaki en geniş birliği sağlayacak, anayasal dayatma karşısında seçeneksiz olmadığımızı ortaya koyacak demokratik tartışma mücadele zemini yaratmaya ve güçlendirmeye çağırmaktır. Tüm bu koşullar dikkate alınarak değerlendirildiğinde bu süreçte ihtiyacımız olan daha fazla demokrasidir. Bundan önce bu yapının gerçekleştirdiği anayasa tartışmalarında da değinildiği gibi “Mevcut anayasanın yüzde 10’una bile uymadılar ama her sorunun sebebi günah keçisi gibi anayasayı gösterdiler. Tam tersi. Anayasaya uysalardı ne Gezi yaşanırdı ne de 15 Temmuz. Hem anayasaya uymayacaksın hem de yeni bir anayasa tüm sorunları çözermiş gibi anayasa fetişizmi yapacaksın. Bu bir çelişkidir” şeklinde konuştu. 

“KORKUMUZU YENEREK MÜCADELE ETMELİYİZ”

Konuşmasına devam eden Kaymakçı, aldatılmamak ve kandırılmamak için kazanımları çok iyi bilmeleri gerektiğini ve korkumuzu yenerek mücadele etmeleri gerektiğini söyleyerek:

“Anayasa yeni olunca daha iyi olacağı anlamına gelmez. Yeni anayasa tüm sorunları çözermiş gibi anayasa kazanımları geliştiriyorsa iyidir. Aldatılmamak için, kandırılmamak için kazanımlarımızı çok iyi bilmek zorundayız. OHAL de hukuk rejimi içinde uygulanmamalıdır. Yargısız infazlar kabul edilemez. Hukuka uygun cezalandırma yapılmadığı için haksız duruma düşüp tazminatlar ödemek zorunda kalabiliriz. Kurunun yanında yaş da yanar sözü hukukta geçerli değildir görüşü önemlidir ve dikkat çekicidir. İçinde bulunduğumuz tüm olumsuz koşullara rağmen cumhuriyeti, demokrasiyi, laikliği, barışı, eşitliği, özgürlüğü ve adaleti kazanmak için bedeli ne olursa olsun korkumuzu yenerek mücadele etmeliyiz. Haklarımızı ve özgürlüklerimizi ancak bu şekilde kazanabiliriz. Bu konuda ABD’nin eski başkanlarından Thomas Jefferson’un bir sözünü hatırlatmak istiyorum, “Halk, hükümetten korktuğu zaman tiranlık; hükümet, halkından korktuğu zaman özgürlük olur vardır””

“HALKA MAL EDİLMESİ BÜYÜK BİR SORUN”

Kaymakçı’nın ardından konuşan PS:EUROPE Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Sosyal Demokrasi Derneği Zonguldak İl Temsilcisi Deniz Yavuzyılmaz, “Türkiye’de ki sistemin ve anayasanın da kendi içerisinde aykırılıklar olduğuna bunun bedelinin ise halka mal edilmesinin büyük bir sorun olduğunu” ifadelerinde yer verdi.

Anayasa değimiz zaman çok okunmayan ama hayatımızı direk etkileyen biraz siyasi biraz ekonomik ama hayatın vazgeçilmez bir unsuru olduğunu dile getiren Yavuzyılmaz, “Kaynağını anayasadan alamayan bir devlet anlayışı olamaz. Bu madde gerçekten uygulanıyor, egemenlik kayıtsız şartsız milletin mi, kayıtlı şartlı milletin mi bunu konuşacağız. Ben hepimizin yakın geçmişinden hatırlayacağı 2002 seçimlerinden bir örnek vereceğim; Adalet ve Kalkınma Partisi o dönem tek başına iktidarda. Aldığı oy oran yüzde 34.3, meclisteki temsil oranı yüzde 66 yani iki katı. Tek başına iktidar olamayacakken tek başına iktidar olmuş.  Aynı zamanda CHP yüzde 19.4 oy almış ve meclisteki temsil oranı yüzde 32.4’tür. Mecliste temsil edilmeyen oy oranı toplamdaki oy oranının yüzde 43’ü. Yani sivil darbeden bahsediliyor bu da başka bir formatı.  O dönem oy veren yaklaşık 14 milyon seçmenin oyu mecliste temsil edilmedi. Daha doğrusu AKP ve CHP kaydırılarak temsil edildi. Dolasıyla partilerin çatıştığı kişilerin oyları bile bu partilere gitti. Demokrasi tanımından ilerlersek, demokrasi aynı zamanda felsefi bir kavramdır. Robert Dalh’a göre, “Halkın serbest ve eşit bir siyasal katılımını sağlayan özgür muhalefet, bireysel hak ve özgürlüklerin koruma altına alınması” olarak tanımlar. Burada herkes diyebilir ki “Benim bir tane oyum var” Söyle de bir yanılgı var ki kendi oyuyla başkasının oyunun eşit olduğunu düşünüyor. Hepimiz sandıkta bir oy kullanıyor ve gücü eşit diye biliyoruz. İstanbul’dan bir milletvekili çıkartabilmesi 160 bin oy lazım. Zonguldak’ta ise 120 bin nüfus bir milletvekili çıkartıyor. Kentleri karşılaştırdığımızda; İstanbul’da ki dört kişinin oyu Bayburt’ta ki bir kişinin oyuna eşit. Aynı durum geçerli oylarda ki durumda da geçerli. Bu yüzden kullandığımız oylar eşit değil ve olması gereken eşitliğin sağlanması. Türkiye’de ki sistemin ve anayasanın da kendi içerisinde aykırılıkları olduğuna bunun bedelinin ise halka mal edilmesi büyük bir sorun. Halkın; gerçekten temsil edilemediği görülüyor” diye belirtti.

“HALKLARIN İSTEĞİ DOĞRULTUSUNDA YENİLENMELİ”

Son olarak konuşan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve ANAYASADER Başkanı olan Prof.Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu, bu süreçte en önemli sorunun bilgi kirliliği olduğunu ve anayasanın değişecekse bile halkların isteği doğrultusunda yenilenmesi gerektiğini vurgulayarak, “Yaşanan süreçte anayasa bilgi kirliği, mevcut olan ikinci anayasa düşünülüyorsa anayasa yapımında bilgi kirliği, üçüncüsü ise anayasanın bilgi kirliği” dedi.

Bireysel olarak değil toplu olarak hareket etmeleri halinde bilgi kirliğiNİ düzeltebileceklerini dile getiren Kabaoğlu, “Böyle toplanarak toplumu bilinçlendirmemiz lazım. Dünyanın hiç bir demokratik ülkesinde böyle bir durum olmamıştır. Eğer anayasa yenilecekse hakların isteği ve onların doğrultusunda yenilenmesi gerekir. Çiftmeclisi bile önerdik. Fakat on beş temmuz darbe girişimi geldi. Bu bizi yavaşlatmamıştır aksine anayasal bilgi kirliğini aşmak için ivme kazandırdık. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iki yakıcı konu gündemimize girdi.OHAL ve yasalar. Anayasal kazanımlar nelerdir diyerek taslağımızı geri çektik ve bu konuları öne çıkardık. Kitleleri düşünerek. 15 Temmuz gecesinden sonra toplum olarak birlik sağlamamız gerektiğinin önemini bir kez daha gördük. Anayasa hukukçuların sadece tekelinde değildir. Anayasa hakların sahiplenmesi doğrultulanda anayasadır. Anayasa önce ülkeyi düzenler. Ülke bizim varlık kaynağımız. Ülke toplum ve siyasal örgütlenme sıralamasıyla ele alıyoruz. Anayasa iktidarı sınırlayan ve siyasal iktidarın ilan etmediği bir belgedir ve bir görevi vardır. Ülke, insan ve devlet üçlemesinde 21’inci yüzyıldaki anayasa mantığı. Anayasal kazanımlarımız nelerdir diye eğer 10 politikacımıza sorsak darbe anayasası derler. Anayasanın temeli vardır. Acaba buna ne kadar uyuluyor. Birinci olarak 1982 anayasanın kazanımları ve bu kazanımlar sonucunda neler oldu. Bu olağan üstü halin gerekçesini oluşturan anayasal bağlamda neler oluyor. 1982 yılında yapılan anayasada varsayalım ki hiç bir değişiklik yapılmadı. Yine anayasa değişiyor. Bu anayasanın yazıldığı zaman sadece köylerde yasam daha yüksekti şimdi ise bu değişti.  O nedenle metaforumuza uğramıştır. Yenilenmeye ihtiyacı vardı ama bu anaysa 1982 yılında yazılmış olan anayasa değildir” şeklinde konuştu.

Aycan KARADAĞ