“Yazar” desem, ondan çok fazlası, “şair” desem çok eksik. “Yazın insanı” desem, o da yetmez. Sevgili ağabeyim Ahmet Özer için en doğrusu, “Yorulmak bilmez bir kültür emekçisi” demek galiba. Artık çıkmasa da, Anadolu dergiciliğinde bir ekol olarak arşivlerde çok değerli bir yeri olan “Kıyı” dergisinin karıncası da olan Ahmet ağabey, doğup büyüdüğü, kültürel gelişimi için büyük emek harcadığı Trabzon’a, sözcükleri şairce bir dehayla bir araya getirip, “Denizin Öptüğü Kent” adını da armağan etti.
 
Aslında Hatay’dan Artvin’e, denize kıyısı olan yirmi sekiz ilin tamamı için söylenebilecek bir söz ama günümüzde, bihakkın, kaç tanesi taşıyabilir, epey tartışmalı bence. On yıllardır gözü kara şekilde uygulanan rant politikalarıyla, tekmil Anadolu’da, sahil diye bir şey kalmadı çünkü. Ahmet Özer’in şairane sözleriyle devam edersek, Karadeniz’deki kentlerin neredeyse tamamı, başta sahil yolu ve sanayi tesisleri olmak üzere, araya insan eliyle dikilen engeller yüzünden denizle öpüşemiyor artık...
 
BİRE BİN VEREN VERİMLİ TOPRAKLAR, TARIM ALANLARI DA BETON TEHDİDİ ALTIND
Akdeniz ve Ege’deki sahillerin epey bölümü bilmem kaç yıldızlı turizm tesisleri yüzünden halka kapalı yıllardır. El değmemiş koylar, pırlanta sahiller, otellerin, tatil köylerinin ya da toplumun ayrıcalıklı kesimleri için kurulan kampların işgali altında. Oralarda yalnızca kıyılar değil, bire bin veren verimli topraklar, tarım alanları da beton tehdidi altında. Düne kadar portakal, mandalina toplanılan bahçeler, seralar sökülüyor vur patlasın sefahatın kazulet yapıları dikiliyor yerine...
 
Akdeniz’de İskenderun, Mersin; Ege’de İzmir ve Çanakkale’nin bazı bölümleriyle Marmara’nın neredeyse tüm kıyılarına kurulan kirli teknoloji ürünü sanayi tesisleri, yalnızca bulundukları yerlerde değil, onlarca kilometre çevresinde doğayı geri döndürülemez şekilde tahrip ediyor. Balık nesli çoktan tükendiği gibi çevresindeki sahillerde denize bile girilemiyor. Üç tarafı denizlerle kaplı ülkede, insanlar doyasıya iyot kokusu alıp, huzur içinde doğanın sesini dinleyeceği bakir alan bulmakta zorlanıyor.
 
HİÇBİR YETKİLİ DERT ETMEDİĞİ GİBİ SİVİL TOPLUM DA TARTIŞMIYOR
Valiliğin internet sitesine göre 80 kilometre kıyı şeridi bulunan Zonguldak, derya içre olup deryayı bilmeyen balıklar gibi tuhaf bir hayat yaşıyor. Akçakoca ile Bartın arasındaki koca bölgede, “pahalı balık” dışında,  denize dair hiçbir şey bulunmuyor. Şaka gibi, Zonguldak halkının %99’u, kendi kentinde, yaşamı boyunca, bir kez olsun deniz aracına binemiyor mesela. Çok az insan su sporları yapabildiği gibi, çok bilinen birkaç balık dışında, deniz ürünü bulmak da mümkün olmuyor…
 
Bunu hiçbir yetkili dert etmediği gibi sivil toplum da tartışmıyor. Bizzat Valiliğin sitesinde,  “Değerlendirilecek ve turistik ihtiyacı tatmin edebilecek nitelikte kıyı şeridi yoktur” yazınca zaten yapacak bir şey de kalmıyor. Her yerde bolluğun bereketin adı olan deniz, biz de, hırslı mal sahipleri, açgözlü müteahhitler gibi üçe mal ettiği yapıları beşe-ona satma hevesindeki paragözlerin insan kazıklama aracına dönüşüyor. Ahmet ağabey burada yazsaydı, adını “Denizin kazıkladığı kent” koyardı herhalde…