Eğitim sen Zonguldak Şubesinden yapılan bir açıklama ile referandum sonuçlarının şaibeli olduğu vurgusu yapıldı. Bu konuda yapılan yazılı açıklamada şöyle dendi:

Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında alınan OHAL kararı ve ülkeyi KHK’ler ile yönetme anlayışı üzerinden hayata geçirilen “olağanüstü rejim” uygulamalarının ağırlaştırdığı yoğun baskı altında referanduma gitmiştir. Referandum sürecinin başından itibaren sürdürülen tek taraflı ‘Evet’ propagandası, özellikle ‘Hayır’ oyu kullanacaklara yönelik baskıların ve tehditlerin artması, referandumun iktidar güçleri açısından bir ‘varlık-yokluk’ meselesi haline getirildiğini göstermiştir.

OHAL koşullarında ve devletin yoğun baskısı altında gerçekleştirilen referandum sonucunu belirleyen “halkın iradesi” değil, siyasi iktidarın, devlet kurumlarının, özellikle de Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) hukuk dışı tutum ve kararları olmuştur. 16 Nisan referandumu, YSK’nın kanuna aykırı bir şekilde almış olduğu skandal karar nedeniyle şaibeli olarak tarihe geçmiş, hukuken geçerliliği tartışılır ve halkın vicdanında kabul görmeyen bir referandum olmuştur. Bu kadar yoğun baskı altında yapılan referandumda asıl kaybeden iktidar bloğu, kazanan ise ‘Tek adam rejimi’ne karşı tutum alan emekten, barıştan ve demokrasiden yana Türkiye halkları ve emekçiler olmuştur.

Siyasi iktidar, kendisi gibi düşünmeyenlere yönelik baskı, tehdit ve sindirme uygulamalarını kalıcı hale getirmek için bütün devlet olanaklarını kullanarak hareket etmiş, başta okullar olmak üzere tüm eğitim kurumlarını ve öğrencileri ‘Evet’ propagandasına alet ederek adeta bir seçim çalışması yürütmüştür.

Referandum sürecinde yaşanan baskı ve tehditler, oy verme gününde daha da artarak sürdürülmüştür. Referandum öncesinde çok sayıda Eğitim Sen üyesinin sandık kurulu başkanlık ve üyelik görevleri şaibeli bir şekilde iptal edilmiş, yerlerine hükümete yakın sendikanın üyeleri görevlendirilmiştir. Referandum öncesinde atılan hukuksuz adımlar, 16 Nisan günü oy kullanma işlemlerinin başlamasından itibaren daha somut bir nitelik kazanmış, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) raporunda da belirtildiği gibi, baştan sona eşitsiz koşullarda yapılan referandumda, çok sayıda ihlal ve usulsüzlük yaşanmıştır. 

Çok sayıda okulda kullanılan ve yasak olmasına rağmen sosyal medyada da paylaşılan ‘açık oy’lar kabul edilmiş, bazı sandık müşahitleri güvenlik görevlileri tarafından engellenmiş, oy sayımı sırasında zorla okul dışına çıkarılmış, özellikle bölge illerinde sayısız seçim ihlali yaşanmış, kısacası bir seçimde yaşanmaması gereken ne varsa, tamamına yakını 16 Nisan referandumunda iktidar eliyle hayata geçirilmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, mühürsüz oy zarflarının iptaline yönelik Seçim Kanunu’na 2010 yılında getirilen bir hükmü ve aynı yöndeki genelgesini iktidar partisinin istemi üzerine uygulamaması sonuçları doğrudan etkilemiş ve açık bir şaibe yaratmıştır. Nereden bakılırsa bakılsın, ortaya çıkan sonuçlar itibariyle tamamen şaibeli ve halkın çoğunluğu nezdinde meşruiyeti tartışılan referandum sürecinin yaşandığı açıktır.

16 Nisan anayasa değişikliği referandumu meşruluğu sürekli tartışılacak, hukuksuz kararların sonuçlara doğrudan etki ettiği, her yönüyle şaibeli bir referandum olarak tarihe geçecektir. İktidar olanaklarının tamamının sandıktan ‘Evet’ çıkarmak için kullanıldığı, demokratik koşullarda yapılmayan ve sonuçlara doğrudan etki eden hukuk dışı bir kararla gölgelenen sonuçlar, tıpkı yüzde 92 ‘Evet’ oyu ile yürürlüğe giren 12 Eylül 1982 Anayasası gibi meşruiyetten ve halkın iradesini yansıtmaktan yoksundur.

OHAL koşullarında toplumun muhalif ve örgütlü kesimlerinin baskı ve tehditlerle sindirildiği, sendikaların kitlesel ihraçlar, sürgünler ve cezalarla kuşatıldığı bir dönemde yapılan ve hukuk dışı müdahalelerle sonuçlanan anayasa değişikliği referandumu, yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen toplumun en az yarısının mevcut gidişe ‘Hayır’ dediğini, eşit, özgür, yasaksız, baskısız, demokratik bir Türkiye özleminin giderek güçlendiğini göstermiştir.

Bizler eğitim ve bilim emekçileri olarak, toplumu her fırsatta kutuplaştıran politikaların ülkeyi sonu görünmeyen bir karanlığa doğru sürüklemesine seyirci kalmayacağız. Başta işyerlerimiz olmak üzere, bulunduğumuz her alanda eşit, özgür, demokratik ve barış içinde bir yaşamı inşa etmek için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.