EKREM MURAT ZAMAN'DAN BÜYÜK YÜRÜYÜŞ ANALİZİ 

Araştırmacı-Yazar Ekrem Murat Zaman, dünya işçi sınıfı tarihinin en büyük eylemlerinden biri olan Madenci Grevi ve yürüyüşünün 27'nci yıldönümünde o günde bugüne gelen sürecin analizini yaptı.  

İŞTE O ANALİZ:

Büyük Madenci Grevine Giden Süreç ve Sonuç

Özelleştirme–taşeronlaştırma–sendikasızlaştırmanın temellerinin atıldığı 24 Ocak 1980 Kararları ile ‘Serbest Piyasa Ekonomisi’ uygulamalarına girişildi. Bu uygulananın eksik yönlerinin 12 Eylül iktidarı tarafından tamamlanması bekleniyordu. KİT’lerin ıslahı ile başlatılan uygulama, %80’i kamu işletmecisi ülkemiz madencilik sektörü bu süreç sonucunda, 1980’li yıllardan itibaren uygulamaya sokulan ‘Devletin Küçülmesi’ söylemi ve ‘Özelleştirme–Kapatma’ dayatmaları ile karşı karşıya bırakıldı. 
Bağımsızlığın ve Devletleştirmenin sembolü EKİ (yeni adıyla TTK) ‘1 verip 7 alan’ kurum konumuna düşürüldü. Kömürün nereden olsa alınacağı, stratejik bir maden olmadığı savunularak, ‘en zararlı KİT’lerin içinde yer alan TTK, özelleştirme ya da tasfiye’ girişimlerinin başlıca hedefi haline getirildi. Bu plan büyük ölçüde tuttu, TTK ‘hazineden geçinen bir asalak’ olarak görülmeye ve gösterilmeye başlandı.
Sözleşmeli personel yasasıyla memur ücretleri giderek artarken işçi ücretleri kabul edilir düzeyde değildi. Ücretlerin kabul edilir seviyeye çıkarılması için işçi, yüksek oranda zam beklentisi içindeydi.
24 Şubat 1990 tarihinde, tüm sivil toplum örgütlerinin katılımıyla yapılan büyük miting, daha sonra olacakların habercisiydi. Maden işçisinin “onurlu ve insanca yaşam” isteyen haklı talebi, 1990 yılı boyunca direniş, toplantı, söyleşi, panellerle ve tüm kitle örgütlerinin ortak katılımı ile oluşan Temsilciler Kurulu tarafından, “Zonguldak’ın, Türkiye’nin kamburu olmadığı” tüm Türkiye’ye anlatıldı. Bu dayanışma işçinin haklı ücret mücadelesinin yanı sıra, Hükümet’in gözden çıkarmaya kararlı olduğu TTK ve Zonguldak’ı yaşatma çabasıydı. Bu nedenle, siyasi farklılıklar kalkmış, Zonguldak halkı birbiri ile kenetlenmişti. 
Toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine, 30 Kasım 1990’da greve başladı. Zonguldak halkı da grevi aktif olarak destekledi. Bu destekle 4 Ocak 1991’de Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyenler 100 bin kişiydiler.  Barikat ve tutuklamalarla engellenen ‘Ankara Yürüyüşü’, 8 Ocak 1991’de isteklerin yerine getirileceği sözü alınarak Mengen barikatında bitirildi. Grevin 57. gününde, 25 Ocak 1991’de ‘bir koyup beş alma senaryolarının yazıldığı’ Körfez Savaşı nedeniyle, grevin 60 gün ertelenmesi kararı alındı.  6 Şubat 1991 Çarşamba günü Toplu Sözleşme imzalandı.  
Kömür havzasının iki ay süreli ilk grevine giden süreç de böyle sonuçlandı.  ‘Büyük madenci grevi’ olarak tanımlandı. Grevin efsaneleşmiş ismi Şemsi Denizer ise, 1991'de SHP'den Zonguldak’tan milletvekili adayı oldu, fakat seçilemedi.1992 yılında Türk-İş Genel Sekreterliğine seçilen Denizer, GMİS Genel Başkanlığı ile birlikte bu görevi de yürütüyordu. 
Şemsi Denizer, Türkiye’de sendikal hakların, ILO’nun belirlediği alt sınırlara çıkarması isteminin dile getirildiği yıllarda, 6 Ağustos 1999, Cuma günü henüz 48 yaşındayken evinin önünde öldürülmüş olması Türkiye ve Zonguldak işçi örgütlülüğü açısından büyük bir kayıp... 
1980’de 3 milyon SSK’lı işçinin yarısı sendikalıyken, 2010 başında 9,5 milyon SSK’lının ancak %6’sı sendikalı, bir başka deyişle sendikalılık oranının % 5 olması ve Zonguldak kömür havzasında bugün gelinen nokta sendikal örgütlülüğün içinde bulunduğu durumun en önemli göstergesi…