Zonguldak Eğitim İş Şube başkanı Metin Kahveci şube merkezinden bir açıklama yaparak Diyanet İşleri Başkanlığını eleştirdi. Kahveci yazılı açıklamasında şu görüşlerine yer verdi:

Sendikamız Eğitim-İş’in içinde bulunduğu 41 demokratik kitle örgütünden oluşan “Laikliğe Çağrı Birlikteliği, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, eğitim sistemimize müdahalelerini ve medreselere yasal statü kazandırılması girişimlerini Diyanet İşleri Başkanlığı önünde protesto etmiştir.

Eğitimin,  dini kurallara göre biçimlendirilmesi uygulamalarına ne yazık ki her gün bir yenisi eklenmektedir. Bu doğrultuda eğitime müdahaleleriyle sürekli gündemde olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın medreselere yasallık kazandırılması için girişimlerde bulunduğu bizzat kurumun başkanı Mehmet Görmez tarafından açıklanmıştır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki medreselerin sorunlarının giderilmesi için kurulan Medrese Alimleri Vakfı’nın bu proje üzerinde çalıştığı, bölgede seminerler ve konferanslar düzenlediği, bölge ziyaretlerinden birinde Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bir rapor sundukları basına yansımıştır. Proje, medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını ve müderrislerin bölgede barış gücü görevi üstlenmelerini içermektedir.

Bütün bunlar, temel ilkesi laiklik olan eğitim sistemimizin, devlet eliyle tekrar çok başlı hale getirilerek, medrese-mektep ikilemine sokulması çabasıdır. Görülüyor ki, Milli Eğitim Bakanlığı ve okullarımız, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmetinde olması gereken kurumlar olarak değerlendirilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan "Eğitimde İşbirliği Protokolü" eğitimi genel olarak dinselleştirmenin önünü açarak bilimsel çalışmalara hız vermek değil geriye doğru bir gidişin habercisidir

AKP iktidarı döneminde eğitim, siyasal iktidarın egemen ideolojisinin önemli bir müdahale aracı haline getirilerek en fazla yıpratılan alan olmuştur. Kindar-dindar nesil projesini her türlü hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışan siyasal iktidar, laikliğin ve aydınlanmanın temeli olan eğitimi, kendi ideolojik amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye çalışmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı laik ve çağdaş eğitimden uzaklaşmış, adeta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın güdümüne girmiştir..

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın terörü de bahane ederek hatta bu kurumlara barış gücü misyonu da yükleyerek medreseleri tekrar eğitimin gündemine taşımaya çalışması Cumhuriyet’e ve onun kazanımlarını ortadan kaldırmak üzere kurucu iradeye indirilecek bir darbe olacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş amacından uzaklaşarak eğitimin laik yapısını ortadan kaldırmaya, eğitimin dini esaslara göre şekillendirilmesini sağlamaya yönelik girişimleri AKP iktidarının özellikle son döneminde yoğunlaşmıştır. Siyasi iktidarın, 4+4+4 dayatması ile “dindar ve kindar nesil yaratma” hedefi doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı el ele vermiş, tüm okullarımız adeta imam-hatip okullarına dönüştürülmüştür. Diyanet İşleri Başkanlığı, Tevhid-i Tedrisat başta olmak üzere Cumhuriyet değerlerine ve kazanımlarına açıkça meydan okuyarak suç işlemektedir

Cami imamlarına liselerde yaşam  koçluğu görevi verilmesi, dini içerikli seçmeli derslerin seçilmesinin öneminin vaaz ve hutbelerde işlenmesi, 4- 6 yaş grubundaki çocuklara yönelik olarak hazırlanan Kur’an Kursları Okul Öncesi Din Eğitimi Projesi,  ilkokul çocuklarının 4 gün okulda 1 gün camide eğitim almasına yönelik proje gibi uygulamalarla eğitim sistemimiz adım adım Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kontrolüne bırakılmaktadır. Kısacası diyanet başkanlığı Milli Eğitim Bakanlığına dönüşmüştür.  Böylece diyanet başkanlığını görevini amacının dışında kullanmaktadır. Oysa  diyanet başkanlığı herkese eşit uzaklıkta ve siyasi erkin dışında yer almalıydı. Ne yazık ki tarafsızlığını ve din birlikteliğini yok ederek açıkça  AKP’nin arka bahçesi olmuştur. Diyanet başkanlığı bu tavrıyla inançlı olma anlayışında  AKP’ye pirim kazandırmakta   diğer partiler nezdinde ayrımcılık yaparak  ( diğer partiler sanki inançsızmış gibi davranarak ) ade da neredeyse siyasi bir parti  konumunda yer almaktadır. Böyle bir diyanet başkanlığı yönetimi  insanları tamamen dinden ürküttüğü gibi soğutacaktır da.  Bunun sonucunda da tarikatlar arasında yarışın başlayacağı aynı camide namaz kılanların bile birbirleriyle konuşmayacağını, hatta birbirlerini bile müfteri ilan edecekleri kimseleri şaşırtmayacaktır.  Oysa din kendi yolunda eğitimde kendi yolunda gidecekti. Şimdi ise eğitim, dinin yolundan gidilmesini sosyal yaşamın ,her şeyin, sağlığın, hukukun bile dine endekslenerek yapılması istenmektedir.  Bu tutum bizi orta çağ karanlığına götürdüğü gibi dinimize de en büyük kötülüğü yapacakladır.

 Laikliğe Çağrı Birlikteliği olarak; Milli eğitim sistemimizin temelini oluşturan Tevhid-i Tedrisat Yasası’nı, Cumhuriyet’in temel kazanımlarını ve değerlerini Atatürk ilke ve devrimlerini, Anayasa’nın değişmez hükümlerini, eğitim sisteminden dışlamaya çalışan dayatmalara izin vermeyeceğimizi belirtiyor, bu tür girişimler karşısında tüm duyarlı kesimleri tavır almaya ve birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.”