FETÖ İmamı’nın Polis Akademisi sınav sorularını verdiği öğrenci, Halkın Sesi’ne cemaatin felsefesini anlattı:

 

“İTAAT ET, RAHAT ET!”

 

Gülen cemaatinin kalbi dershanelerin üniversite sınavları, askeri okullar ve polis akademilerine hazırladığı öğrencilerden biri olan ve can güvenliği nedeniyle kimliğini açıklamak istemeyen dönemin dershane öğrencisi Halkın Sesi muhabiri Umut Erses’e konuştu. Cemaatin felsefesinin ‘İtaat et, rahat et’ olduğuna vurgu yapan eski cemaat öğrencisi, “Sınavdan 1 gün önce telefonum çaldı. Karşımdaki kişi Kozlu’da cemaate ait bir öğrenci yurdundan aradığını ve ‘Filancı’ hocanın selamı olduğunu, biran önce yurda gelmemi söyledi. Gittiğimde bir öğretmen tahtada bazı soruları çözümlü olarak anlatıyordu. Bu soruların sınav sorusu olup olmadığını sorduğumda ise, ‘Kesinlikle hayır, öyle bir şey olabilir mi? Biz soruları nereden bulalım’ şeklinde cevap verdi ama ertesi gün sınava girdiğimizde bir önceki gün bize çalıştırdıkları soruların aynısıyla karşılaştım. Meğerse bir gün önce soruların sırasını bile karıştırmayarak bize cevaplı olarak anlatmışlar” dedi.


“AYRILIRSANIZ TESPİH GİBİ DAĞILIRSINIZ”

Cemaat imamının verdiği sorular sayesinde polis akademisi sınavından 98 puan alan adının açıklanmasını istemeyen eski cemaatçi, “8 sene boyunca cemaatin dershane, yurt ve evlerinde eğitim aldım. Bazen arkadaşlarla gündüz alkol alırdık, akşam aynı arkadaş ev imamı olarak cemaat evinde namaz kıldırıyordu. Cemaat içerisinde bir şiddet görmedim ancak psikolojik bir baskı olduğu kesin. Bana hep ‘cemaatten ayrılarsan tespih tanesi gibi dağılırsın. Siz hala durumun farkında değilsiniz. Gün gelecek bizden referans alamayan kimse devlet kurumlarına giremeyecek’ derlerdi. Öyle de oldu. Cemaat sayesinde birçok kişi devletin etkin kademelerinde görev aldı. Zaten bu olaydan sonra da yurttan çıkmak için fırsat kolladım ve çıktım” şeklinde konuştu.

 

Halkın SESİ: İlk olarak cemaatle nasıl tanıştın?

Dershane Öğrencisi: Annem sohbet grubuna dahildi ve sohbetlere gidiyordu. O dönemde bende üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Orada sohbeti düzenleyen abla diye tabir edilen kişi, anneme, ‘Bizim evlerimiz var, orada çocuklara ders çalıştırıyoruz’ şeklinde konuşmuş. Annemde o şekilde bağlantı kurup bir ders çalışma evine getirdiler. Cemaatle tanışma hikâyem öyle başladı. Oraya ben sadece haftasonları ders çalışmaya gidiyordum. Orada üniversite okuyan kişiler vardı ve bana normal ders çalıştırıyorlardı. Orada İslamiyetöğretiliyor ve Fetullah Gülen videoları da seyrettiriliyor.Sonrasında dershaneye başladım ve onların dershanelerine gitmeye başladım. Bir dershane hocamız vardı. Bizimle sürekli ilgileniyordu. Dershanede 3-4 kişilik gruplar halinde ayırıp evlere bölüştürüyorlardı. Dershanede acayip bir yapı vardı. Cemaate ılımlıysan seninle ilgileniyorlardı, değilsen sadece dershane eğitimi verip gönderiyorlardı. Aslında benim bunlardaki ilk etkilenmem, yurtdışlarına okul açmaları ve Türkçeyi yabancı çocuklara da öğretmeleriydi. Bize sürekli,‘Türkçe evrensel bir dil olacak’ diyorlardı.

 

Halkın SESİ: Meslek seçimi hakkında ne gibi yardımları oluyordu? Bu konuda destekçi oluyorlar mıydı?

Dershane Öğrencisi: Dershanede eğitim görürken evlere de ayrıca etütlere gidiyorduk. Bize orada direk hangi bölümü istediğini veya hangi mesleği yapmak istediğimizi soruyorlardı. Benim o zamanki en büyük hayalim polis olmaktı. Kimisi asker, kimisi doktor, kimisi asker olmak istediğini söylüyordu. Senin hayaline göre seninle ilgileniyorlar. Ben üniversite sınavlarında barajı aşıp polis olmak istiyordum. Ben o zamana kadar bunların sınav sorularını verdiklerini hiç bilmiyordum. Sağda solda konuşuluyordu ama biz ihtimal bile vermiyorduk. ÖSYM soruları hazırlıyor nasıl verirler diye düşünüyorduk. Sonrasında polis olmak isteyenleri dershanede kampa aldılar. Her gün dershaneye gidip bize etüt tarzı eğitim veriyorlardı. Kampın içinde de eleme yaptılar. Polislik sınavında çıkacak olan sorular kabataslak belli ve Türkçe, Matematik, Genel Kültür gibi derslerde eğitim verdiler. Ondan sonraki süreçte etütler bitti ve sınava bir gün kala evde yatarken beni aradılar. Ben ilk etapta telefonu uyuduğum için duymadım sonrasında geri döndüm ve kendisini tanıttı. Kozlu’dan bir tane yurt ismini verdi ve ismini söyledi. Falancı hocanın selamıyla arıyorum dedi ve aradığı yurda beni çağırdı. Nedenini sorduğumda “Sadece gel bir şey konuşacağız” dediler. Ben yurda gittiğimde “Kimsin, kendini tanıt, seni kim gönderdi?” gibi sorular sordular. Ellerinde liste vardı. İçerden birisine seslendi ve beni çok güzel bir şekilde ağırladılar. Ufak bir sınava tabi tuttular. Bu sınavda “Kimsin, nerede kalıyorsun, hangi dershaneye gittin, dershane hocanız kimdi, müdürünüzün ismi neydi?” gibi soruları sordular cevapladıktan sonra üzerimizdeki telefonları aldılar ve beni bir sınıfa soktular. Orada etütte birlikte çalıştığımız arkadaşlardan bazıları vardı. Cemaate ılımlı olan ve sempati duyan arkadaşlar oradaydı. Geldiler, yine aynı sorularla biraz daha beni araştırdılar ve 1 günlük hızlandırılmış etüt çalışması yapacaklarını bizi onun için oraya çağırdıklarını söylediler. Hepimize birkaç tane kâğıt verdiler ve hızlı bir şekilde çözelim buna benzer sorular çıkabilir, anlamadığınız neresi varsa sorun arkadaşlar diyerek o sorular tahtada çözüldü. Mantığı anlayın ezberleyin şeklinde konuştular. Ara verildiğinde hocalara “Bu sorular çıkacak sorular mı?” diye sorduğumuzda, “saçmalamayın, öyle şeymi olur, biz soruları nereden bilelim, biz hızlandırılmış bir eğitim yapmak için sizi buraya topladık” dediler. Sonra 1 saatlik dinlenme verdiler ve yurdun bir tane odasında dinleniyorduk. Kendi aramızda sınav soruları mı, şeklinde konuşmalar oldu. Biz o zaman neden telefonlarımızı topladınız diye sürekli sorgulamaya başlayınca bize telefonlarımızı dağıttılar. Bizde telefonları alınca arkadaşlarımızı aradık. Bir arkadaşımız bir yakınını aradı ve bizi yurda toplayıp hızlandırılmış etüt çalışması yapıldığını söyleyince konuştuğu kişi de kendilerini evlere topladıklarını ve aynısı yaptıklarını söyledi. Bize de girişte bu sorular asla dışarı çıkmayacak burada hızlı hızlı çalışacağız iyice ezberleyin demişlerdi. Ben o zaman konuyu az çok anladım. Sonra acil bir durum var,  ailevi sıkıntılar ben birazdan geri geleceğim diyerek yurttan çıkmak istedim. Önce soruların nerde olduğunu sordular bende yatağın üzerinde bıraktığında söyledim ve çıktım. Sonra Kozlu’da fotokopi çektirecek yer bulamadığım için Zonguldak’a geldim ve akşam saatlerinde hızlı bir şekilde fotokopileri çektirdim. Hatta büfedeki ağabey bana birçok soru sordu bunlar ne diye. Bende KPSS soruları diyerek geçiştirdim. Sonra ben tekrar otobüse binerek yurda geri döndüm. Döndüğümde ortalık karışmıştı. Herkes beni arıyordu. İçeri girdiğimde herkes bana “Sen neredesin, sınav kağıdın nerede?” diye sorular sordu. Bende koşarak gittim ve hızlı bir şekilde koynumdan sınav sorularını çıkartıp yatağın üzerine attım ve bakın burada dedim. Sonrasın neyse diyip geçiştirdiler. “İyice anlayın, anladıysanız gidebilirsiniz” diye konuştular. Sonrasında bende eve geldim. O gece eve gittiğimde Samanyolu TV’de “Sır Kapısı” dizisi vardı. Dizide yetim bir çocuk sabahlara kadar ders çalışıyor, akşama kadar evine bakmak için çalışarak sınavlara hazırlanıyordu. Ben bundan çok fazla etkilendim. Onu düşünürken kafamda bir matematik kurdum ve Türkiye’de bu şekilde sınava girecek olanları düşündüm. 1 kişi bile olsa biz bunun hesabını ahrette veremeyiz ve kul hakkı yiyemem diye düşündüm. Ertesi gün sınava girdiğimizde bir önceki gün bize çalıştırdıkları soruların sıraları bile aynıydı. Sadece kitapçıktaki ÖSYM yazısı kaldırılmış gerisi birebir aynıydı. Yerlerini bile karıştırmamışlar. O an şok oldum ve sınav sorularını cevapladım. Sonra dedim ki ben tamam polis oldum. O zamanlar çok fazla hevesli olduğum için hepsini teker teker cevapladım. Ertesi gün selamıyla yurda yollatan hoca bizi dershanede topladı. Bu konu kesinlikle dışarıya çıkmasın gibi telkinlerde bulundu. Ben hocaya, “Hocam bu kul hakkı değil mi? Bariz kul hakkı yiyoruz” dediğimde, hoca,“O kadar anarşist, komünist polis olacağına sizin gibi düzgün insanlar girsin, ülkemizin sizin gibi insanlara ihtiyacı var, harp halinde bu işler haram değildir” diye cevap verdi. Aramızdaki birkaç arkadaşın da beni destekleyici konuşmalar yapması üzerine hoca bizle baş edemeyerek, “Tamam, şimdi benim işim var sonra yine konuşuruz”diyerek bizi yolladı. Daha sonra aradan 2 aylık gibi bir süreç geçti ve sınav sonuçları hala açıklanmamıştı. Kendi öz ağabeyim beni aradı ve direk eve çağırdı. İnternetten baktık polislik sınavının iptal olduğunu gördük. O zaman anladım ki sadece Zonguldak’ta değil tüm Türkiye’de benzer olaylar yaşanmıştı. Bizim bu itirazlarımız nedeniyle ikinci sınav için beni çağırmadılar. Ama sonrasında baktığımızda bizim o ilk gün yurtta soruların verildiği kişilerden ikinci sınavı kazanıp, polis olarak göreve başlayanlar oldu. Ben o zaman bu konuda çok rahatsız olmuştum. Ben kul hakkı yiyecek bir insan değildim ve yemem de.

 

HALKIN SESİ: Peki üniversite hayatında neler yaşadınız?

Dershane Öğrencisi: Sonra, polislik olmayınca tercih ettiğim bir üniversiteyi kazandım. Dershanedeki hocamız bize kalacak yerimizin olup olmadığını sordu. Bende olmadığını söyleyince o da bana “Sen biraz haylazsın, ele avuca sığmıyorsun, seni bizim yurda yollayalım. Yoksa sen yoldan çıkarsın” dedi. Bu söylediklerinin aynısını ailemle de paylaşıp, onları kandırıp, beni üniversite okuduğum kentteki cemaat yurduna yolladılar. Yurda gidince zaten bizim listelerimiz onlara ulaşmıştı. Bizi karşıladılar orada da bir grup bizi sınava tabii tuttu. “Kız arkadaşın varmı, içki sigara kullanıyormusun, hangi gazeteleri okursun, hangi kitapları okursun?” gibi sorular sordular. Ben zaten bunlara yaptıklarından dolayı nefret ettiğim için aksi cevaplar verdim. Sonra beni yurtta tek kişilik bir odaya aldılar. Diğer herkes sabah namazına kalkardı, beni kaldırmazlardı. Daha sonraki süreçte uyum sağlamam için beni 8-10 kişilik bir odaya aldılar. Oradaki arkadaşlarla güzel bir uyum yakaladık ve ben onları da yoldan çıkarttım. Bazı hafta sonları alkol almaya bile gidiyorduk. Hatta işin en komik tarafı beraber alkol alıp hovardalığa gittiğimiz bir arkadaşımız vardı. Anadolu’dan gelmiş, garip, fakir bir ailenin çocuğuydu. Yani anlayacağınız cemaat için biçilmiş kaftandı. Bu arkadaşı ikinci dönem ev imamı yaptılar. Çocukla haftasonu içmeye giderdik, iyice ayıldıktan sonra o eve ben yurda dönüyorduk. O çoğu zaman arkasına evde ağabeylik yaptığı çocukları alıpnamaz kıldırıyordu. Bu cemaat içinde bu şekilde kişileri de besledi. Ben ona ‘yaptığın yanlış, burada içiyoruz, gizli gizli işler yapıyoruz, sen eve gidip akşam namaz kıldırıyorsun, bir gün çarpılacağız” diye telkinlerde bulunuyordum. O da bana, “Benim arkam senin gibi sağlam değil. Bunlarla devam edersem, belki ileride memur veya müdür olurum. Bölge ağabeyimiz zaten söz verdi. Beni okul bitince bir yere yerleştirecekler. İleride zaten ayrılırım, benim bunlarla ne işim olur” diye cevap veriyordu.

 

Halkın SESİ: Cemaat yurdu ile cemaat evi arasında fark mı var?

Dershane Öğrencisi: Tabiki var. Cemaat evinde kalanlar tam olarak itaat edenlerden oluşuyor. Yurtta ise havuz mantığı var. Evlerde hep kafa takım diye tabir edilen insanlar var. Cemaat evlerinde kalanlar çoğunlukla gariban, ekonomik durumu iyi olmayan, kırsal kesim diye tabir edilen kişilerden oluşuyor. Yurtlarda ise maddi durumu biraz daha iyi olan kişiler var. Eğerki yurtta itaatini gösterirsen seni hemen eve alıyorlar veya ev ağabeyi yapıyorlar. Eve yolladıkları insanların da genelde ders notları yüksektir ve eve gelen öğrencilere ders çalıştırır.

 

Halkın SESİ: Yurtta ve evlerde ceza sistemi veya dayak gibi şeyler oluyor muydu?

Dershane Öğrencisi: Ben hiç görmedim ve hatırlamıyorum. Fakat cemaat ağabeyinin vurduğu yerde gül biter diyorlardı. Bunu duymuştum. Ama dediğim gibi hiç görmedim.

 

Halkın SESİ: Sonrasında yurttan nasıl ayrıldın?

Dershane Öğrencisi: Bir gün bizim grubumuzla birlikte alkol almaya gittik. Akşam yurda geri döndük, tam kapıdan içeri girdik yurt müdürü karşımıza çıktı. Bize “Patlamaya hazır bombalar, hoşgeldiniz” diye alaycı bir konuşma yaptı. Bizi yan odaya çekti. Ağzımızı kokladı, “Sizin Allah cezanızı vermesin, içip içip böyle mübarek yerlere geliyorsunuz” diye duygusal bir sitemde bulundu. Sizi ailelerinize şikâyet edeceğim. Siz hala durumun farkında değilsiniz. Gün gelecek, bizden referans alamayan kimse devlet kurumlarına giremeyecek’ dedi. Bu olay üzerine zaten yurttan ayrılmanın yollarını arıyordum. ‘Ne alakası var, burası yurt mu? İş bulma kurumu mu?’ diye çıkıştım. Bir arkadaşımda bana destek olunca bizi zaten ayrılacağız yarın sabah çıkarız dedim. Yurt müdürü bize yarın sabah değil bu akşam bavullarımızı toplayıp çıkmamızı söyledi. 1 saat içinde de biz orayı terk ettik. Zaten de o kadar süre vermişlerdi. Sonrasın da biz bir ev bulup 2 kişi eve çıktık.

 

Halkın SESİ: Yurttan ayrılıp eve çıktıktan sonra cemaat içinden size geri dönün baskısı yapıldı mı?

Dershane Öğrencisi: Evet çok fazla yapıldı. “Elimizde senetlerin var, senetlerin tamamını ödemek zorundasın. Seni mahkemeye veririz. Parayı ya bize vereceksin ya da yurda geri döneceksin” diye baskı yaptılar. Bende kendilerine, “Hayırdır, mafya mısınız? Ben kalmadığım yurdun parasını vermem. Alabiliyorsanız gelir alırsınız. Benim adresim herşeyim belli” dedim. Sonra bana “Bu cemaatten ayrıldın. Hayatta iki yakan bir araya gelemez, tespih tanesi gibi dağılırsın. Bunun örnekleri de var” diye tehditte bulundular. Bende sizin ip olduğunuz tespihten zaten hayır gelmez şeklinde tepki verdim. Bir zaman sonra da peşimi bıraktılar.

 

Halkın SESİ: Cemaatin içinde aşırı bağlı olan insanlar varmı?

Dershane Öğrencisi: Aşırı derecede çok fazla kişi var. Bu kişilere pis yüzlerini göstermeyip bunları toplum nazarında referans olarak gösteriyorlar. Zaten bunlar öylesine kandırılmışki bunlara, “Hoca Efendi emir yolladı, kimse 1 hafta tuvalete çıkmayacak” deseniz kabul edip tuvalete gitmeyecek ve bunu sorgulamayacak olan insanlar bile var. Ne söyleseniz “İftira atıyorsunuz” diyerek kesinlikle inanmıyorlar. Hatta ben böyle kandırılmış bir insana “Ağabey bak bunlar bana polislik sınav sorularını verdiler. Bunlara inanma. Bunların amacı farklı” dedim. Oda bana “Öyle şey olmaz saçmalama, benim kardeşim KPSS’ye girdi. Öyle bir şey olsa kardeşime verirler. Hatta konuyu araştıracağım” dediler. Sonrasında ise sorduğunu, hep sorular benzer çıkıyor diye cevap geldi. Aynıları dediğimde bile inanmıyorlar. Çoluk çocuğunun rızkını yurt yapılacak diyerek yurdun inşaatına bağışlıyorlar. Birde insanları gaza getirmeyi çok severler. Örneğin himmet adı altında para toplanacağında birisi çıkar oradan “Ben 50 bin TL veriyorum” der. Aslında o kişi cemaatin adamıdır ve rakamları yükseltmek için oradadır. O, 50 bin TL diyince, diğeri,“Ben 100 bin TL bağışlıyorum” der. Sonrasında “Ben bin TL veriyorum” diyemezsin. Vermezsen de olmaz. O zaman rakamlar ister istemez yükselir.

 

Halkın SESİ: Senin yurttan ayrıldığın dönem Ergenekon ve Balyoz davaları da başladı. O zaman neler düşündün?

Dershane Öğrencisi: O dönemde çıkan ses kayıtları, görüntüler, bulunan mühimmatlar o kadar inandırıcıydı ki. Zaten o zaman yaşın küçük, montaj olup olmadığını anlayamıyorsun. Bu ülke elden gitmiş, bu adamlar gerçekten koruyup kollamışlar. Bir operasyonlar yapılıyor akıllara zarar,polislik sınav sorularını verince ben bunların cemaatçi polisler olduğunu anladım. Ben o zaman bu operasyonları falan görünce,cemaat gerçekten vatan millet için çalışıyor diye düşünmeye başladım. Ben gerçekten bu Ergenekon ve Balyoz davalarına inanmadım bunların hepsi kumpastır diyen, belkide, ülkede yüzde 5’lik bir kısımdır. Algı operasyonlarını çok iyi yönettiler.Daha sonra ki süreçte o kadar abarttılar ki olayları bu kadarı da olmaz diyerek operasyonlardan kuşku duymaya başladım.

 

Halkın SESİ: Darbe girişimi süreci öncesinde kendini hiç risk altında görüyormuydun?

Dershane Öğrencisi: Hayır yarası olan gocunur derler.Ben hiçbir zaman cemaatçi olmadım. Hiçbir zaman onlardan olmadım.Benim dünya görüşüm ve yaşantım hep aynıydı.Arının her çiçekten bal almayacağı gibi bende onlardan sadece işime yarayacak İslami bilgileri aldım.Ben Hoca Efendi dedikleri şarlatanın sözlerinden hiçbir zaman etkilenmedim. Hatta onları izlerken çok gülüyordum,stand-up gibi geliyordu bana. Ağlaması, sahte gözyaşları çok eğlenceliydi.

 

Halkın SESİ: Tanıdık isimler alınıyor, çoğu da tanınıyor bunları gördükçe ne düşünüyorsun?

Dershane Öğrencisi: Allah hepsinin belasını versin.Bu ülkenin ekmeğini yiyip bu ülkeye ihanet eden ne kadar insan varsa Daha da beter olsun. Adamların sosyal yaşantılarına bakıyorsun cemaatçi tipi yok. Genelde cemaatin kafa adamları diğer kişileri dışlar. O bizim cemaatten değil, bizim onla işimiz olmaz derler. Bu insanların birçoğu kullanılmış ve farkında olmayan insanlar. Ama daha da beter olsunlar. Allah insana kullansın diye akıl vermiş saksı diye konulmamış ki oraya, bir amacı var onun.Her zaman inandığım bir söz vardır kulun 1 hesabı varsa Allahın 2 hesabı vardır,bunlar zamanında yaptığı işlerin acısını çekiyorlar. Ne demişler: Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste…

 

Halkın SESİ: Şuan cezaevine girecek olan insanlar sence ne düşünüyor? Yani nasıl bir algı var bunların içinde?

Dershane Öğrencisi: Bunların bir kısmı şükür ki haram lokma yemedik kafasında olanlardır. O insanlar eminim halen daha “Biz hicret ediyoruz, Allah bunu bize nasip etti, cezaevlerindeki insanlara İslamiyet’i anlatacağız, o insanları biz Allah yoluna sokacağız” diyordur. Bir kısmı da zaten cemaati menfaat olarak kullanan insanlar. Şuan kafasına duvarlara vuruyorlardır. Bence devletimiz bunlara birer tane urgan verip arkasını dönmeli.Umarım bu vatan haini ve menfaatçi kesim orada ölür ve çıkamaz.

 

Halkın SESİ: Son olarak neler düşünüyorsun?

Dershane Öğrencisi: Allah bunların belasını versin ve daha beter etsin. Sadece halen yaşananlara inanmayan insanlara üzülüyorum. Artık at gözlüklerini çıkartsınlar. Kafalarını kullansınlar bazı şeyleri idrak etsinler. Başka bir şey diyemiyorum.