Birleşik Haziran Hareketi’nin GMİS’te düzenlediği panele katılan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir,

“Memleket Düşümüzden Vazgeçmeyeceğiz”

Birleşik Haziran Hareketi hafta sonu GMİS Toplantı salonunda ‘Eşitlik, özgürlük, laiklik temelinde Türkiye’yi yeniden kuralım”  paneli düzenledi. Panele konuşmacı olarak Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir katıldı. CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner programı yoğunluğundan dolayı katılamadığı paneli, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı yönetti.

Panelde ilk konuşan CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal sözlerinde “Bu toplumda ne zaman sıkışsa ya inanç üzerinden ya da ırk üzerinden siyaset götürüyorlar. Halkımız da iyi niyetli ve buna şükrediyor. Çünkü böyle emrediyorlar ve halkımızda başka çaresi kalmıyor. Ne yapmamış lazım; öncelikle Kürt meselesi çözülmeli. Kürt meselesi çözülmeden bu ülkede demokrasiyi kimse beklemesin. Toplumu o kadar ayırdılar ki inanılmaz bir noktaya getirdi. Bunların elinden almalıyız” bu ifadelere yer verirken, Sarıbal’ın ardından konuşan Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir ise “Halk sınıfları siyasetini ararken, onlara bir memleket düşünün imkanını ve sorumluluğunu yaratmak gerekiyor. Diğer bir deyişle, halk sınıflarını ortak bir yaşam için ören sol/sosyalist devrimci mirası yüklenmek ve bu yolda devam etmek gerekiyor. İki misli kararlıyız. Çocuklarımıza bırakacağımız ne hanımız, ne hamamımız ne de sarayımız var, ama onurumuz, şerefimiz ve sözümüz var: Memleket düşümüzden vazgeçmeyeceğiz” dedi.

“TOPLUM BASKI ALTINDA”

Türkiye’de ne demokrasinin tam bir demokrasi olduğunu ne laiklik tam anlamı ile olmadığını ifade eden Sarıbal, “ Cumhuriyette kim egemense onun istediği gibi olmuş. O günün egemeni nasıl dizayn etmek istiyorsa öyle dizayn etmiş. Eğer öyle olmasaydı hakikaten temel insanlar hakları üzerinden demokrasi gelişmiş olsaydı, biz türban olayını siyasal İslam’ın eline en büyük koz olarak verimiydik. Kürt meselesini, alevi sorunlarını bugün bu hale gelimiydi. 14 yılda Cumhuriyet tarihinin en çok parasını ve toplamından daha fazla şekilde kullanıyor. Yoksulluk daha yoksulluk, sömürülen daha da sömürüyor ve sonra diyor ki; “  Bizi ekonomik anlamda gayrisafi milli hasılatı 3 kat artırdım, asgari ücreti üç kat arttırdım” adama sorarlar; “ Bu toplumun borcu neden 57 kat arttı. Bu toplumdaki herkesin serveti neden üç kat artmıyor” böyle enteresan, kendisi ile çelişkiye düşüyor ama bu ülkede ki dördüncü güç olan medyayı ustalık ile kendi lehine çevirdiler ve toplumu baskı altına aldılar, yönlendiriyor” diye konuştu.

“SIZMA FALAN YOK”

FETÖ’nün Türkiye’de bu duruma gelmesinde iktidarı suçlayan Sarıbal, “2002 yılında gelen bu iktidar geldiğinde her şey çok açıktı. Birilerinin organize ettiği çok açıktı ve bugün diyorlar ki; “FETÖ içimize sızmış” sızma falan yok. Kendi elleriyle kurumlara yerleştirdiler. FETÖ’nün kadrosuyla yönettiler ve Recep Tayip Erdoğan işi onlara bıraktı. O sızma isini ilişkilendirmek isterim. Darbe girişimi sunu gösterdik ki, bir siyasi iktidardan kaynaklan ve halkına yaptığı yanlış uygulamalardan doğan şu söyle algılanması darbe ile işleri düzeltmek çabası içine girdiler. Hayır, iki tarafta şeriatçı, gerici, faşist daha bunu çok olumsuz örnek veririz, bir yapılar. Bedelini toplum ödüyor. Bu darbe girişimidir ama bu ülkenin sorunlarını düzeltmek için değil, iki kişin kavgası sonucu olan bir darbedir. Bütünüyle sonuçları ile kurgulanmış, birçok sorunun cevabını verilemediği ve bu soruları da medyada sormuyor. Bu yarının iyi olacağını göstermiyor. Daha da kötüye gideceğiz. Bu Kürt sorunu ve İslam sorunu çözmeden iyiye gitmek mümkün değil. Bu toplumda ne zaman sıkışsa ya inanç üzerinden ya da ırk üzerinden siyaset götürüyorlar. Halkımız da iyi niyetli ve buna şükrediyor. Çünkü böyle emrediyorlar ve halkımızda başka çaresi kalmıyor. Ne yapmamış lazım; öncelikle Kürt meselesi çözülmeli. Kürt meselesi çözülmeden bu ülkede demokrasiyi kimse beklemesin. Toplumu o kadar ayırdılar ki inanılmaz bir noktaya getirdi. Bunların elinden almalıyız. Gezi direnişi bunun en iyi örneğidir. Bunları büyütmeliyiz ve o zaman aydınlık bizi bekliyor” şeklinde konuştu.

“SOSYALİZMİN ÖZNESİ SINIFTIR”

21. yüzyılda sosyalizm tartışmalarının öznesi ise sınıf olduğunu vurgulayan Özdemir,  “Sınıf, kapitalist üretim ilişkilerini hem açıklama hem de onu aşma gücüne sahip bir analitik kategori ve tarihsel özne olarak görülmektedir. Bu çerçevede sınıf, sosyal gerçekliği kavramak üzere bir epistemoloji ve yöntemin kurucu kavramıdır. Sınıf, kapitalist üretim ilişkilerini ve dahi kapitalist toplumsal formasyonda gündelik hayatı üreten ve yeniden üreten kurucu bir ilişkidir. Kuşkusuz, sınıf siyaset alanında kendisini çıplak olarak göstermez, sınıfsallık kültürel, siyasal ve ideolojik öğelerle bir arada oluşmakta, çözülmekte ve yeniden oluşmaktadır“ dedi.

“DEVRİMCİ ROMANTİZM, BİR İSYAN HAREKETİ”

Panelde ‘Devrimci Romantizim’ üzerinde konuşan ve bu kavramın en çok Karadeniz’de halk sınıflarının kültürüne içkin derin bir devrimci romantik damar olduğunu düşünen Özdemir, “Devrimci romantizm, ciddi tartışmalara açık bir tanımlama kuşkusuz. Bu iki kavramın yan yana gelemeyeceğini düşünen hiç de az değil. Romantizmi, gericilikle, burjuva duygusallığı ile, aydınlanma karşıtlığı ile, karşı devrimcilikle bir tutma ve romantizmin, devrimcilikle yan yana zinhar gelemeyeceği iddiası güçlü bir iddia. Diğer yandan, romantizme içkin duygusallığı, dünyayı yeniden büyülü kılma isteğini, hayalperverliği, ütopyacılığı, arzuların coşkunluğunu, insana olan inancı ve en önemlisi hesapsızlığı devrimcilikle birlikte düşünmek oldukça zihin açıcı. Devrimci romantizm, bir isyan hareketi ve dünyayı yeniden büyülemeye dönük yıkıcı ve ardından yapıcı bir girişimdir. Devrimci romantizm, her şeyden önce yeni bir devrimci ütopyayı arzulayan, kapitalizme karşı bir kültürel tepkidir. Dolayısıyla, devrimci romantizmde, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri yeri geldiğinde yaşamın şiirini talep eden romantik buyruk tarafından desteklenir. Devrimci romantizm diye bir kavramı önemsiyorum. Ve bunun toprakların da Karadeniz olduğunu düşünüyorum.  Tatsız tuzsuz teknik değildir, inatçıdır. Karadeniz ‘koni komşi mezara’,  ‘siçturma madenina.  Son olarak, halk sınıfları siyasetini ararken, onlara bir memleket düşünün imkanını ve sorumluluğunu yaratmak gerekiyor. Diğer bir deyişle, halk sınıflarını ortak bir yaşam için ören sol/sosyalist devrimci mirası yüklenmek ve bu yolda devam etmek gerekiyor. İki misli kararlıyız. Çocuklarımıza bırakacağımız ne hanımız, ne hamamımız ne de sarayımız var, ama onurumuz, şerefimiz ve sözümüz var: Memleket düşümüzden vazgeçmeyeceğiz” ifadelerine yer verdi.

Aycan Karadağ