MUSTAFA ÇAĞLAYAN’DAN TOKAT GİBİ MESAJ

“ALAN DEĞİL, VEREN KAZANÇLIDIR”

 

 

AK Parti Zonguldak Merkez İlçe Başkanlığı Olağan Genel Kongresi’nde konuşan eski Merkez İlçe Başkanı Mustafa Çağlayan, açık mesaj verdi.

“Alan değil, veren kazançlıdır” diyen Çağlayan şu konuşmayı yaptı;

 

“Sayın divan, kıymetli bakanım, sayın il başkanım, milletvekillerim, belediye başkanlarım kıymetli delegelerimiz, basın mensupları heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

6. olağan kongremize hoş geldiniz.

Ekim 2017'de aldığımız bu kutlu emaneti bugün önce şehrim önce partim diyerek devrediyoruz.

Bu görevleri yapmak bizler için büyük onur ve gurur vesilesi olmuştur. Görevi teslim aldığımızda hedefimiz Zonguldak merkez'de Rabia’yı oluşturmaktı bu 4 hedefe yine dört temel ilke çerçevesinde çalışarak ulaşmak istedik.

Nedir bu dört temel ilke;

1-vefa

2-fıtrat

3-sevda

4-dava

1. vefa

Liderimiz de gördüğümüz ondan öğrendiğimiz olmazsa olmaz vefa duygusu bu yüzden yönetimimize oluşturduktan sonra hemen ilk iş olarak kuruluşumuzdan bu ne kadar görev almış kardeşlerimizi davet ederek gönül sofralarını kurduk bir araya geldik dert edindik dertlendik.

2. fıtrat

Kurduğumuz sofraların birinde derviş ile akrepten bahsettik kim ne yaparsa yapsın biz fıtratımızın gereğini yapmalıydık.

Derviş ve suya düşen akrep

Vaktiyle bir derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister...

Elini uzatınca akrep sokar.

Derviş tekrar dener, akrep yine sokar.

Bunu görenler dayanamaz, dervişe:

"iyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye yardım edersin?" der.

Dervişin cevabı manidardır:

"akrebin fıtratında sokmak var,

Benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek.

O fıtratının gereğini yapıyor diye,

Ben niye fıtratımı değiştireyim ?”

3. sevda

Fıtratımızın gereği olarak nasıl sevmeliydik onu da derviş kaşıkları ile anlattık;

Derviş kaşıkları hikâyesi

Dervişe bir gün sormuşlar:

- sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?

Size farkı gösteriyim deyip, önce sevgiyi dilden kalbine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi sofrada yerlerini almışlar. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.

Derviş şöyle bir şart koymuş:

- bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.

Peki deyip çorbalarını içmeyi denemişler.

Fakat kaşıklar uzun geldiğinden sıcak çorbayı döküp saçmaktan hem kendilerini yakmışlar hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler. En sonunda bakmışlar olacak gibi değil sofradan aç kalkmışlar.

Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağırmış. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş, sofraya oturmuş. Onlara da aynı şartı dile getirmiş.

Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırmış, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak çorbalarını içmişler böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan afiyetle şükrederek kalkmışlar.

Derviş sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara;

- işte! Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında her zaman alan değil veren kazançlıdır.

4. dava;

Davayı cumhurbaşkanımız bizlere Abdülmecit ile anlattı;

Sene 1985. İstanbul’da il başkanlığı görevine getirildim. İstanbul’un 19 ilçesi vardı fakat kurulan parti teşkilatı sayısı 8 idi. yoğun bir gayretle, 3 ay içerisinde 19 ilçenin tümünde teşkilatlarımızı kurduk. Her akşam 18 ile 22 arasında açık olacak diye karar aldık. Bu kararı il merkezinden telefonlarla sürekli kontrol ediyorduk. Bir akşam, nöbetler ne durumdadır diye il merkezine uğradım. Dediler ki, şişli cevap vermiyor. Bunun üzerine nöbetçi arkadaşıma dedim ki, sen aramaya devam et, ben de bir arabaya atlayıp bakayım. Gittim ki, kapı açıldı. O zaman kapıda, ismen henüz tanımadığım, gözleri yaşlı bir kardeşimiz vardı. ‘niye ağlıyorsun?’ diye sordum. ‘biraz kederlendim başkanım’ dedi. ‘ya hu neyin var, belki ben yardımcı olabilirim’ dedim, ‘biraz kederlendim başkanım, hiçbir derdim yok’ dedi. ‘peki, telefon cevap mı vermiyordu’ dedim, “başkanım bir işim vardı, onun için yarım saat geç açtım teşkilatı’ dedi. işte bu ağlayan kardeşimiz, bana ağlama gerekçesini açıklamayan bu kardeşimiz, Abdülmecit kardeşimizdi. Ertesi sabah ağlamanın gerekçesini öğrendim. Meğerse Abdülmecit kardeşimin refikası doğum esnasında şehit olmuş. o da yavrusunu yengesine teslim etmiş. Hanımını da hastanenin morguna indirmiş. Nöbetim var diyerek koşarak nöbete gelmiş. Değerli kardeşlerim, bu davanın mayasında Abdülmecitlerin bu imanı var.”

Evet biz de bu davanın mayasında Abdülmecitlerin imanı var diyerek babasını defnedip derhal saha çalışmalarına devam eden mahalle başkanları ile sırtında bu aşk ile seçmen taşıyan mahalle başkanları ile çalıştık kaza geçiren evladını hastaneye götürüp dikiş attırıp sonra evine bırakıp arkasına bakmadan sevdasını peşinde teşkilatının başına dönen teşkilat başkanı ve üyelerimiz ile çalıştık. Hamdolsun.

Bizler yol ve çile arkadaşlığını gözeterek hamd olsun 4 belediyeyi de kazanmak şerefine nail olduk.

Bu yolda desteğini hiç esirgemeyen il başkanımıza, milletvekillerimize, belediye başkan adaylarımıza, meclis üyelerimize, yönetim kurulu, mahalle başkanları ve yönetimlerine, delegelerimize, kadın ve gençlik kollarımıza teşekkür ederim.

Hepiniz destan yazdınız ve hatırlanacaksınız.

Bugün burada seçilecek olan yeni başkan ve yönetimine başarılar diliyorum.

Ve bilinmesini isterim ki bizim kervanımız sevda yüklüdür bu sevda yüklü kervanımız recep Tayyip Erdoğan’ın yolundan geçer ve biz bu yolun divanesiyiz çünkü deli gibi sevmek ruhumuzda var.”

 (Haber Merkezi)