ZOKEV’in konuğu olarak Ereğli ve Zonguldak’ta “Necmettin – Bir Devrimcinin Hatırası” adlı kitabını imzalayan Yazar Can Şafak, “Necmettin Giritlioğlu, sol siyasetle işçi sınıfını birleştirten bir devrimci. Bu özellik hakim sınıfların en çok korktukları özelliktir aynı zamanda. Sol siyasetin işçiler arasında yaygınlaşması istenmeyecek bir durumdur. Bu bakımdan Necmettin’in öldürülmesi bir tesadüf değildir” dedi.
Yazar Can Şafak’ın Ereğli’de sendikal faaliyetlere başlayan ve henüz 26 yaşındayken İzmir Aliağa’da bir grev pankartı asarken patronun şoförü tarafından vurularak öldürülen Necmettin Giritlioğlu’nun hayatını anlattığı, Ayrıntı Yayınları’ndan geçtiğimiz eylül ayında çıkan “Necmettin – Bir devrimcinin hatırası” adlı kitabının imza günü hem Ereğli hem de Zonguldak’ta yapıldı. Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı (ZOKEV) tarafından düzenlenen söyleşilerin moderatörlüğünü ZOKEV Mütevelli Heyeti Üyesi Ahmet Öztürk yaptı. Öztürk, Türkiye işçi ve sol hareketi açısından önem taşıyan ve bu zaman değin hakkında çok az şey yazılmış olan Necmettin Giritlioğlu için böyle bir çalışma yapan Can Şafak’a değerbilir kişiliği nedeniyle teşekkür etti. Şafak’ın yalnızca “Necmettin” kitabında değil yazdığı pek çok kitapta Zonguldak ve çevresindeki sendikal mücadeleyi anlattığını söyleyen Öztürk, “Bu kitaplar kendi tarihimize ışık tuttuğu kadar Zonguldak’ın kültür hazinesine yapılmış büyük bir katkı niteliği de taşıyor. Bir Zonguldaklı olarak bu çalışmalarından dolayı Sevgili Can Şafak’a teşekkür ediyorum. Kitapta ismi geçen ve her birinin hatıramızda önemli yeri olan mücadele insanlarını da saygıyla anıyorum” dedi. Her iki söyleşiye de Giritlioğlu’nun yakın mücadele arkadaşı Bingöl Erdumlu katılırken, Ereğli’deki toplantıya yine Giritlioğlu’nun yakın arkadaşı İbrahim Kalyoncu da katıldı.
ŞAFAK: “YOLU EREĞLİ’DEN GEÇEN DEVRİMCİLERDEN BİRİ”
İlk konuşmayı yapan Can Şafak, “İbrahim Kalyoncu, Bingöl Erdumlu ve Necmettin Giritlioğlu sürekli yan yana anılan isimler. Bunlar yalnız sendikal hareketin içinde değil, sol siyaset içinde de yan yana oldular. Aynı ülkülere, aynı hedeflere, aynı amaçlara yöneldiler. Aynı düşleri görüp aynı hayallerin peşinde koştular. Bu bakımdan İbrahim Kalyoncu ve Bingöl Erdumlu’nun burada olması çok anlamlı. Bugün aynı zamanda Necmettin Giritlioğlu’nu anacağız. Kitaplar da bu anmanın bir bahanesi oldu. Giritlioğlu, yolu Ereğli’den geçen devrimcilerden biri. Bence “Devrimci” Necmettin Giritliolu’nu en iyi anlatan sözcük. Giritlioğlu’nun hayatını okuduğumuz zaman gerçek bir devrimci ile karşılaşıyoruz. Giritlioğu adını ilk kez 1974-75 yıllarında duymuştum. Araştırdığımda kendisi ile ilgili çok az sayıda yazı kaleme alındığını gördüm. Ve çok fazla bir şey öğrenemedim. Çok bilinen bir devrimci hakkında bu kadar az şey biliniyor olması hepimiz için yaralayıcı bir durumdu. Bundan on sene önce Erdemir’deki işçi mücadelesi ile ilgili bir sözlü tarih çalışması yaparken İbrahim Kalyoncu ile Beyoğlu’nun arka sokaklarında bir kahvede oturup Ereğli ve İskenderun’la ilgili kayıt yaptık. Söz dönüp dolaşıp Necmettin’e geldi. İbrahim abi ile konuşurken hep yapmak istediğim Necmettin ile ilgili araştırma için cesaret buldum. Daha sonra Bingöl Erdumlu ile yaptığım iki seneyi aşkın bir süreyi kapsayan uzun bir sözlü tarih çalışması var. Onun hayat hikâyesini oluşturan çalışmamızı yürütürken Necmettin Giritlioğlu’ndan çok söz ettik. Bu kitabın çatısı bu görüşmelerle ortaya çıktı” dedi. 
ŞAFAK: “KİTAPTA İNSAN GİRİTLİOĞLU’NU ANLATMAYA ÇALIŞTIM”
Giritlioğlu’nun yakın arkadaşları ile tek tek görüşmeler yaptığını söyleyen Şafak,  “Bu çalışmayı tamamladığımda çok farklı bir insanla karşılaştım. Necmettin Giritlioğlu nasıl bir devrimciydi? Bunun yanında nasıl bir çocuktu, nasıl bir insandı? Nasıl bir delikanlıydı. Bunları da görmüş oldum. Bu da Giritlioğlu’nun ablası Ayla Mermerci ve abisi Aycan Giritlioğlu ile yaptığımız uzun görüşmelerle ortaya çıktı. Bu görüşmelerin kayıtlarıyla onun çocukluğunu, nasıl bir ailede yaşadığını, neler yaptığını, nasıl büyüdüğünü, siyasete nasıl atıldığını ortaya çıkardık. Her çalışmanın olduğu gibi bu kitabın da mutlaka eksikleri vardır.  Dilerim başka çalışmalarla desteklenebilir. Ben bu kitabı gelecek kuşaklar için Necmettin Giritlioğlu’nun tanınması adına bir adım olarak görüyorum. İçimde kalan bir ukde şudur: Ablası Ayla Mermerci, Necmettin’e büyük bir sevgiyle bağlı ve Necmettin’in hayatında en çok sevdiği insandı. Ayla abla ile yaptığımız görüşme çok dokunaklı, duygu dolu bir görüşme oldu. Bu görüşmeyi kitabın başına koydum. Ayla Mermerci kitabın yayınlanmasından birkaç gün önce yaşama veda etti. Kitabı göremedi. Bu benim içimde bir ukde olarak kalacak. Bu vesile ile onu burada saygıyla anıyorum” dedi.
ŞAFAK: “ZONGULDAK’TA İNCİVEZ CEZAEVİ’NDE YATTI”
Giritlioğlu’nun yaşamını sadece siyasetle sınırlandırmayan, çok yönlü bir insan olduğunu da söyleyen Şafak, “Çocukluğundan beri şiir yazmış edebiyatla ilgilenmiş birisi. Şiirlerin hepsi kitabımda var. Aynı zamanda resim de yapmış. Küçük yaşta tiyatro oynamaya başlamış. Giderek siyasete ilgi duymaya başlamış. Ona dair anlatılan anekdotlardan Giritlioğlu’nun son derece güçlü bir adalet duygusu olduğunu da görüyoruz. Bu adalet duygusu onu giderek sola ve sosyalizme yöneltmiş. 1960’lı yıllarda Necmettin Ankara’da, TİP’in düzenlediği toplantılara giderek orada siyasi bilincini geliştirmeye başladı. Erken bir askerlik sonrası Erdemir’e girdi. Erdemir’de 1969 grevinin sonuna kadar çalıştı. Grevde en öndeydi. 1970 yılı başında Zonguldak Halkevi’ndeki Vietnam sergisinin tahrip edilmesi olayı ile ilgili olarak beş arkadaşı ile birlikte İncivez cezaevine girdi. Çıktıktan sonra bir daha Ereğli’deki işine giremedi. Sonra yeniden Ankara’ya gitti.  ODTÜ ve Siyasal Bilgiler’deki iki çevrenin birleşerek oluşturacakları bir siyasi şekillenmenin, Parti-Cephe hareketinin oluşumuna katkı sağladı. Bu hareketin işçi sınıfı içindeki en önemli taşıyıcısı oldu. Bingöl Erdumlu da Necmettin’le birlikte bu hareketin sendikal kanadının içindeydi” diyerek sözlerini sürdürdü. 
ŞAFAK: “ÖLDÜRÜLMESİ TESADÜF DEĞİL”
Giritlioğlu’nun Ereğli’de yaşadığı iki yıl içinde önemli işler yaptığını da söyleyen Şafak, konuşmasına, “23 yaşında, Maden İş’in gençlik kollarını kurarak başkanı olmuş. Arkadaşlarıyla birlikte daha sonra Metal İş’in içinde çalışmaya başlamış. Metal İş gibi sarı bir sendikayı 1969 grevinin içine sürükleyen insanların içinde yer almış. TİP Ereğli Örgütü’nün ilçe sekreteri olmuş. Ankara’da, Aliağa’da o zamanki Yapı İşçileri Sendikası’nda görev almış bu sendikanın genel başkanı olmuş. Böylece Necmettin, sol siyasetle sendikal hareketi birleştiren bir köprü olmuş. Bu, hakim sınıfların en çok korktukları şeydir. Sol siyasetin işçiler arasında yaygınlaşması hakim sınıflar için en tehlikeli durumdur. Bu bakımdan Necmettin’in öldürülmesi bir tesadüf değildir. Onun hedef seçildiğini düşünüyorum. Grev zamanı orada hiçbir polisin, jandarmanın olmamasının, öldüren şoförün kimliğinin bunun emareleri olduğunu düşünüyorum” şeklindeki ifadelerle devam etti. 
ŞAFAK: “EREĞLİ SENDİKAL HAREKETİN BİR LABORATUVARI GİBİYDİ”
O yıllardaki Ereğli’den de söz eden Şafak, “1959 yılında Ereğli’de demir-çelik fabrikasının açılmasına karar verildiğinde burası küçük bir balıkçı kasabasıydı. Demir-çelik fabrikaları için ilk kazma vurulduğunda, yapı işçileri Türkiye’nin dört bir tarafından akın akın gelerek Ereğli’yi dolduruyor. O dönem yayımlanan Şirin Ereğli gazetesinde bunun yansımasını görebiliyoruz. Dışarıdan gelen binlerce işçiyi taşıyacak kapasitesi olmayan bir kasaba o yollarda Ereğli. Gelen emekçilerin bir kısmı işe giriyor, bir kısmı giremiyor. Amerikan firmaları var. Bunlardan en önemlisi de Morrison. Çalışma şartları son derece kötü. İşçiler bir ay çalıştırılıp yasal hakları doğmadan işten çıkarılıyorlar, yerlerine başka işçiler alınıyor. Son derece ciddi mobing uygulamaları var. Otel fiyatları artıyor, yer bulunmuyor. Parklarda, mezarlıklarda yatıp kalkanlar çoğunlukta. Burada önemli bir direniş başlıyor. Bu direnişin içinde sendikal hareketin efsane isimlerinden, Yapı İşçileri Federasyonu Başkanı Fukara Tahir var. Bir başka efsane, İsmet Demir var. Burada seri direnişler yapılıyor. Burası o zamanlar yıldızlar geçidi gibi. Bir yanda Amerikan Morrison firması, Morrison’un Türkiye Temsilcisi Süleyman Demirel, diğer yanda Fukara Tahir, İsmet Demir... Çalışma Bakanı Bülent Ecevit. Yani burası o dönemde sendikal hareketin bir laboratuvarı gibi. Fabrika kurulduktan sonra yapı İşçilerinin bir bölümü Erdemir’de işçi olarak devam ediyorlar.  Şimdi Ereğli büyük bir sanayi merkezi durumunda ve sendikal mücadele hiçbir zaman sona ermemiş, hala devam ediyor” diyerek sözlerini tamamladı. 
ERDUMLU: “İŞÇİ HAREKETİ İLE SOL HAREKETİ TÜM ÜLKEDE ÖRGÜTLEYECEK BİR PLANLAMA İÇİNDEYDİK”
Ardından söz alan Giritlioğlu’nun yol arkadaşı Bingöl Erdumlu, “Aliağa, Ereğli gibi altı bin nüfuslu büyük bir köydü. İzmir’den Aliağa’ya giden köy otobüsünde yer bulamadığımız için otobüsün sahanlığına oturup öyle seyahat etmiştik. Orada birlikte planlar yapmaya başladık, ‘Grevi bitirdikten sonra ne yapacağız’ diye konuyorduk. Yapım işi bittikten sonra yapı işçilerinin bir kısmı oraya işe girer, bir kısmı memleketlerine geri döner, bir kısmı da çalışmak üzere başka inşaat şirketlerine işe girer. Bizim işyerinde de değişik yerlerden gelmiş 600’e yakın işçi vardı. Bunların bir kısmı Karadenizli, Samsun’dan Artvin’e kadar. Bir kısım Alevi ve Kürt işçi vardı. Başka bir yerde Amerikalıların işyerinde 1500 kadar işçi vardı ve bunların büyük bir kısmı Mazgirtliydi. Onlarla da bağımız vardı. Biz o zaman işçilerin güvenini kazanabilmiştik. Bizi çok değişik bir şekilde kabullenmişlerdi. Biz o gün Seydişehir’e, petrol boru hattına, baraj inşaatlarına nasıl bu işçileri dağıtacağımızı düşündük. Ona uygun Yapı İşçileri Sendikası örgütlenme modelini oluşturduk. Hüseyin Cevahir’in doğudaki Kürt illerinde önemli ve sağlam bağları vardı. Daha sonra Cevahir, sendikanın başkan vekili oldu. Ertan Saruhan’ın Karadeniz bölgesinde, Ege Dev-Genç’in başkanı olan Mehmet Çavuş’un Ege bölgesinde önemli ilişkileri vardı. Yani ülkenin genelinde işçi hareketi ile sol hareketi tüm ülkede örgütleyecek bir planlama içindeydik” dedi. 
ERDUMLU: “ÖLDÜRÜLMESİ ÇOK YÖNLÜ BİR PROVOKASYONDU”
Dönemin soğuk savaş yıllarına denk geldiğini de söyleyen Erdumlu, “O zamanda Amerikan Sovyet çatışması vardı. Sovyetler Aliağa’da önemli bir yatırım yapmıştı. Aynı bölgede Amerikan firmasının da önemli bir yatırımı vardı. İki süper güç gizli ve açık olarak çatışıyordu. O cinayeti bu olayın bir parçası olarak da görmek mümkün. Necmettin vurulduktan sonra kalabalığın içinde tanımadığımız şahıslar, ‘Ruslar Başkanımız öldürüldü, biz de onları öldürelim’ diye kışkırtıp, işçileri Rusların içinde olduğu otobüslere saldırtmaya kalkıştılar. Olayları dindirmek için çok uğraş verdik. O zaman orada yaralanan Rus teknisyenler de oldu. İş çok boyutlu bir provokasyondu. Necmettin sınıf hareketiyle devrimci hareketi buluşturabilecek çok önemli bir kişiydi. Bu anlamda da yok edilmesi gereken kişiydi. Tarih çizgisel olarak  gelişmiyor. O günlerdeki devrimci bir sendika şimdi burada yok. Bunu yalnız Ereğli’de görmüyoruz. Aliağda’da bu böyle. Tarih bazen iki adım geri bir adım ileri olabilir, bazen tersi de olabilir. Düşüşlerin peşine sıçramalar da olabiliyor. Global sistemlerde önemli fay hatları oluşabiliyor. Bu fay hatları bir yerlerden kırılabiliyor. Bugün Lübnan, Şili, Irak, Sudan gibi yerlerde bunu görebiliyoruz. Bu tür hareketler devrimci bir yapıyla buluşursa önemli şeylerin olabileceğini düşünüyorum. Türkiye’de önemli bir kriz var. Muhalefette de kriz var ama sol hareket yok. Yeni gençler hatta bizim yaşımızdakiler bile o dönemlerde yapılan mücadeleyi çok iyi bilmiyorlar. Bildiklerini zannediyorlar ama daha çok efsane kalıbında, menkıbe kalıbında biliyorlar. 2020, 22 Ağustos ayı Necmettin’in öldürülmesinin 50. yılı olacak bunu İzmir Aliağa’da anmasını yapacağız. Burada da sizlerin katkısı ile bunu yapabiliriz diye düşünüyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
KALYONCU: “HER YERDE BİRLİKTEYDİK”
Ereğli’de buluşmada söz alan Giritlioğlu’nun yakın arkadaşı İbrahim Kalyoncu ise, “Ben burada Necmettin ile iki yıl geçirdim. Bingöl’ün anlattığı gibi önemli olan önümüzdeki günlerde neler yapacağımız... Necmettin ile birlikte şiirler, romanlar okurduk. Sendikal mücadele ile devrimci düşünceyi birbiriyle buluşturmak için her yerde birlikteydik. Burada işten atıldıktan sonra İskenderun’da da Bingöl’le birlikteydik. İskenderun’da yoğun bir faşizan baskı vardı. Eflani’de ziraat teknisyeni olarak çalışıyordum. Orada kaymakam bir arkadaşım vardı. Onunla birlikte Che Guevera kitapları okuyorduk. Sonra devlet memurluğu ile bağdaşamayıp Ereğli’ye işe başladım. Anarşist bir yanımız her zaman vardı demek ki. Erdemir’de merkez bakıma ilk girdiğimde Necmettin ile orada tanıştık. Bekâr lojmanlarında yan yana odalara düştük. Orada genç işçi arkadaşlarla konuşurdu ama onlar o zaman sol düşünce hakkında bilgileri yoktu. Onlara bir şeyler anlatmaya çalışırdı. Necmettin gerçekten büyük bir devrimciydi. Onunla ilgili çok şey söylenebilir ama ben çok duygulanıyorum” dedi. Her iki yerdeki söyleşinin ardından Can Şafak okurlarına kitapları imzalarken, söyleşiler daha çok bir dost buluşması şeklinde gerçekleşti. (Haber Merkezi)