Yok böyle bir aşk!

 

 89 yaşındaki veteran atlet Safder Kartoğlu, 12 yıl önce kaybettiği eşinin doğum gününde, her yıl, “sevda koşusu” adını verdiği yarı maraton koşuyor. Bu yıl ki koşusunun ardından Cahide’sinin mezarı başında bir konuşma yapan maratonun ihtiyar delikanlısı, verdiği mesajlarla herkesi gözyaşına boğdu.

 

Zonguldak’ın yetiştirdiği anıt isimlerden biri olan Safder Kartoğlu, Zonguldak’ta tanıyıp büyük bir aşklaevlendiği Cahide Kartoğlu’nun ölümünün ardından, eşinin doğup büyüdüğütopraklarda, 12 yıldır sevda koşusu yapıyor. Çanakkale’de her yıl, dostlarıyla birlikte yaptığı koşunun ardından mezarı başında mektuplar, şiirler okuyan Kartoğlu’nun bu yıl ki mesajı, kızı, Can Kartoğlu tarafından sosyal paylaşım sitesinde yayımlandı. Okuyan herkesin gözlerini yaşartan “Cahide’m benim” başlıklı mektubundaSafder Kartoğlu tüm insanlığa örnek olacak mesajları verdi. Dinleyen herkesi gözyaşlarına boğanSafder Kartoğlu, karısına, mezarı başında şöyle seslendi:

 

İYİ Kİ DOĞDUN CAHİDE’M, SEVİYORUM SENİ

“Cahide’m benim… Doğup büyüdüğün, sonsuz uykunu uyuduğun Çanakkale’de seninleyiz yine. ‘Bu sabah hava berrak.Bu sabah her şey billurdan gibi. Gök masmavi bu sabah.’Sana geldik. İstanbul’dan çıktık yola, seninle kezlerce geçtiğimiz bir yanımız hırçın dalgalarıyla mavi Marmara, bir yanımız yeşilin her tonuyla orman. Sana geldik. Güzellikleri soluyarak, sana. Kilitbahir’de suyunu avuç avuç içmeden geçmediğin bir çeşme var ya, işte o çeşmenin soğuk suyuyla yüzlerimizi yıkayarak, ferahlayarak, seni anarak sana geldik. Sana geldik. Ben Safder’in, bu özel günün ruhunu solumak isteyen dostlarımızla senin adını taşıyan ‘BİR SEVDA KOŞUSU, ÇANAKALE, CAHİDE KARTOĞLU YARI MARATONU’nu koşarak sana.Cahide’m benim.Bugün günlerden 28 Mayıs 2016. Takvime göre.Bize göreyse bugün günlerden 14 Mart 2016.Senin doğduğun, dünyaya merhaba dediğin günün 91. yılı bugün.Kutluyoruz.Saygılarımızı sunarak.Sevgilerimizi sunarak.Özlem duygularımızı sunarak.Kutluyoruz.İyi ki doğdun Cahide’m sen.İyi ki doğdun.Seviyorum seni. Seviyorum seni… Seviyorum seni.Seni...”

 

BİRER ŞİİR BU ÇİÇEKLER, KİMSELER BİLMEZ, BİR SEN BİLİRSİN

“Cahide’m benim,Şimdi Safder’in ben,bakıyorum sana, sen de bana bakıyorsun.Evet, elimde bir demet çiçek var. Bu çiçekler, görünüşleriyle de güzel,kokularıyla da güzel çiçekler. Ne var, bu çiçekler öyle herkesçe bilinen çiçeklerden değil. Ya?Bu çiçekler, şair dostlarımızın yetiştirdiği çiçekler. Birer şiir, şiir, şiir, bu çiçekler.Güzelliğin soluk aldığı birer şiir.Nerden derledim, nerden demet eyledim ben bu çiçekleri?Kimseler bilmez.Bir sen bilirsin.Bir sen.Şimdi, sesini duyar gibi oluyorum senin:‘Safder’im benim, bir bahçemiz var ya bizim, bir gizli bahçemiz.CAHİDE / SAFDER ŞİİR BAHÇESİadını verdiğimiz bir bahçe.İşte, oradan derlemiş,oradan demet eylemiş olabilirsin. Başka yerden değil.’ diyorsun.Evet, Cahide’m benim, oradan derledim, oradan demet eyledim bu çiçekleri.Bu çiçeklerin biri ‘KARIM OLMALISIN CAHİDE’ çiçeğidir.Biri de ‘BUGÜN AYIN BİRİ’ çiçeği.Bu çiçekler, sen de biliyorsun, bahçemizin en nadide,en güzel çiçekleridir.Bu çiçekleryaşamımızı, birlikteliğimizi şiirli, şiir gibi yapan çiçeklerdir. Bahçemizdeki her çiçeğin birer öyküsü var, biliyorsun. Bu iki çiçeğin öyküsünü anlatsam, ne dersin?–‘Ne derim Safder’im? Anlat derim. Bin kez de anlatsan dinlerim, mutlu olurum’ derim.”

 

ÇOK ÇOK ÇOK GÜZELDİN SEN, TUTULUVERMİŞTİM SANA

“Anlatıyorum Cahide’m benim.Dinle beni, Safder’ini:Şimdi, yatağından kalk sen, yanıma gel sen,koluma gir sen.‘Nereye mi?’ diyorsun. Uzaklara.Yıllar yıllar öncesine gidiyoruz.1950’li yıllara.Hasta Kabul Memuru olarak ben, hemşire olarak sen Zonguldak Devlet Hastanesi’nde çalışıyoruz. İkimiz de hastanenin çiçeği burnunda memurlarıyız.Önce ben geldim göreve, doğup büyüdüğüm Devrek’ten,Ankara Hukuk Fakültesi öğrenciliğinden ayrılarak.Sonra da sen doğup büyüdüğün Çanakkale’den ayrılarak.İlk kez görüyordum seni.Başında kepin, sırtında beyaz önlüğünle.Bir melek gibiydin sen.Çok çok çok güzeldin sen.Tutuluvermiştim sana.Sevivermiştim seni. Dahası âşık âşık âşık oluvermiştim sana.Sonra?Sonra, hep ama hep seni düşünür olmuştum.Veveve seninle evlenmeyi, seninle bir yuva kurmayı,seninle mutlu bir yaşam sürmeyi düşünür...

 

KARIM OLMALISIN GÜZEL

“Cahide’m benim.Biliyorsun bir kitap, dergi tutkunuydum ben.Ve de bir şiir.Varlık Yayınları’ndan bir kitabım vardı.Elimden düşürmezdim. Bir şiir kitabıydı.Adı: ‘YENİ ŞİİRLER, 1949, 93 Şairden 122 Şiir’ Birbirinden güzel şiirler.Bu şiirler arasında bir şiir vardı.O şiir sanki sırf benim için yazılmış gibiydi.Şairi Kenan Harun’du.Ve şiirin başlığı, ‘KARIM OLMALISIN GÜZEL’adını taşıyordu.Şiiri her okuyuşumda, Kenan Harun’un bana  ‘Haydi sevgili okurum SAFDER KARTOĞLU, ezberlebu şiirimi, âşık olduğun Cahide Güven’e okuyarakevlenme önerisinde bulun’ dediğini duyar gibi oluyordum.Uydum Kenan Harun’un sözüne.Şiirinin ‘Karım Olmalısın Güzel’ dizelerinde geçen ‘Güzel’ sözcüğünün yerine senin adını koyarak ezberledim şiiri.Bundan sonra, iş uygun bir ortam bulmama kalıyordu.Bekledim.Bir gün, iki gün, üç, dört, beş gün...Derken beklediğim o uygun ortam geliverdi.Hastanemizin giriş katındaydı benim odam iki bölümlüydü.Arka yarısı yatak, ön yarısıysa çalışma odam.Yıllardan 1953 yılı. Aylardan hangi aydı? Günlerden hangi gündü?Anımsamıyorum.Anımsadığım, günün akşam saatleri olduğuydu.Nöbetçi hemşireydin sen.Ben çalışma odamdaydım.Bir ayak sesi duydum.Hemen tanıdım.Bu ses, senin ayağının sesiydi.Çalışma odama, bana mı geliyordun?Ayak sesin yaklaşıyordu ne var kapımın önünde durmuyor,giderek uzaklaşıyordu.Üst kata çıkıyordun.Kısa bir süre geçiyor, üst katın merdivenlerinden iniyordun.Nöbetçi Hemşire Odası’na gidiyordun.Bu kez, bana, çalışma odama uğrayacak mıydın?Yoksa geçip gidecek miydin? Bekliyordum yine.”

 

BİLİYOR MUSUN NE KADAR GÜZELDİN SEN?
“Divan Edebiyatı şairlerinden Naili’nin bir beytini mırıldanarak bekliyordum.  ‘Kadem kadem gece teşrifi Naili o mehin, / Cihan cahin elem-i intizara değmez mi?’diye diye bekliyordum.Dünyalar kadar bekleme elemine katlanarak bekliyordum.Nöbetçi Hemşire Odası’na yöneliyordun.Ayak seslerin giderek yaklaşıyor, çalışma odamın kapısında duruyordu. Ve sen, içeri giriyordun. ‘İyi akşamlar’ diyerek.İşte, şimdi karşımdaydın sen.Biliyor musun ne kadar güzeldin sen?Ne kadar!
Beklediğim olumlu ortamdı bu ortam.Gözlerim, şimdi senin o gülen gözlerindeydi.Kalplerimizin sesini duyuyordum, küt küt atıyorlardı.Daha da beklememeliydim.Hemen okudum şiiri.En tatlı sesimle okudum.Coşku duyarak okudum.Her sözcüğüne sevgimi, aşkımı yükleyerek okudum.Okudum da sana evlenme önerisinde bulundum: ‘KARIM OLMALISIN CAHİDE / Yaşamalısın benimle aynı hayatı / Kavak yelleri halinde esmelisin başımdan! / Bir şarkı gibi içime dolmalısın.

Karım olmalısın Cahide, / Ellerin donatmalı evimin her köşesini, / Şenlendirmelisin / Gözlerinin ışığıyla pırıl pırıl etmelisin / Karanlık gecelerimi / Karım olmalısın Cahide, / Başını koymalısın kalbimin üzerine / Dalıp da nihayetsiz bir hülya alemine / ‘Ne kadar da güzelmişsin sevgilim, / Ne kadar da güzelmiş seninle geçen günler!’ / Diyebilmeli dilim. / Karım olmalısın Cahide, / Sonra karınca kararınca bir de işim olmalı;/ Her akşam yorgun argın dönünce sana / Güzel gözlerin gülerek açmalısın kapıyı / Sarhoş yaşamalıyım her gün saadetimden. / Gülüşünle yok olmalı fenalıklar, / zulümler; / Bir tek sen olmalısın kalbimde ve kafamda, / Bir tek sen, / Bir tek sen. / Olmalısın Cahide, karım olmalısın, / Zira bana ekmek kadar, su kadar, / Hava kadar lazımsın.”

 

MUTLU OLDUK, ÇOK ÇOK ÇOK MUTLU

“Ne yaptın sen?Bir şey demeden, odamdan çıkıp gittin.Sonra?Sonra Cahide’m benim, hani iki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş ya,biz de iki gönüldük, bir olduk, sonra da samanlık seyran.Evlendik seninle.Sen bir yakınımızın evindeydin.Güzel mi güzel bir gelinliğin duvağın vardı.Güzeldin, çok çok çok güzel.Gelinliğinle duvağınla daha da güzeldin.Yakınımızın evinden bir ata bindirilerekdavulların, köçeklerin eşliğinde seni bekleyen evine, Safder’ine getirildin.Yarım yüzyılı aşkın bir birlikteliğimiz oldu.Şiirli, şiir gibi bir birlikteliğimiz.Şarkılı, şarkı gibi bir birlikteliğimiz.Ve çocuklarımız: Güven’imiz, Ümit’imiz, Can’ımız.Torunlarımız: Kaynak’ımız, Ilgın’ımız, canımız Canpiş’imiz, Deniz’imiz.Mutlu olduk, çok çok çok mutlu.Nasıl mutlu olmazdık?Sen ve ben, ikimiz de ‘Evlilikte mutluluk her gün yeniden yapılması gereken bir yapıya benzer’ diyor, bu görkemli yapıyı her gün yeniden yeniden yapıyorduk.Mutlu oluyorduk, çok çok çok mutlu!Nasıl mutlu olmazdık?Ben, kimden alıntıladığımı anımsayamadığım bu sözü, Devrek Belediyesinin evlendirme memuru olarak evlendirdiğim çiftlere yaşamları süresince uymaları gereken bir öğüt olarak sunuyordum.Nasıl mutlu olmazdık?Şair dostumuz Mümtaz Zeki Taşkın’ın dizeleriyle: ‘Öyle bir sabah olmalı ki / Güneş leylak rengi doğsun / Öyle bir uyanmalı ki herkes / Yatakları leylak demetleriyle dolsun / Tomurcuk çatlamalı kıyasıya / Arı bal toplamalı doyasıya / İnsanlar sevişmeli ölesiye / Mutluluk / Mutluluk / Mutluluk / Çıldırasıya!’ diyorduk.Yaşıyorduk.”

 

VE BEN, SAFDER’İN SENİN 

Cahide’m benim, işte böyle bir öyküydüKARIM OLMALISIN CAHİDE çiçeğinin öyküsü.Çok ama çok nadide bir çiçek.BUGÜN AYIN BİRİ çiçeğimizin öyküsüyse şöyledir:Bu öyküyü de biliyorsun sen. ‘Ne var, senin bir kez daha anlatmandan mutlu olurum’ dediğini duyar gibiyim.Anlatıyorum:Şimdi yine yatağından kalk sen; yine yanıma gel sen, yine koluma gir sen. ‘Nereye mi?’ diyorsun.Uzaklara, yıllar yıllaryıllar öncesine gidiyoruz yine.1960’lı, 1970’li yıllara.Benim Zonguldak Amelebirliği’nde sorumlu sayman olarak çalıştığım uzun yıllar boyunca dilimden düşürmediğim kısacık bir şiir vardı.Bilirsin sen:Bu şiir, Zonguldak’ımızın o ünlü caddesi Gazipaşa Caddesi’nde öğle paydoslarında çalışma arkadaşlarımla volta atarken söylediğimşair dostumuz Orhan Veli’nin bir şiiriydi:ZİLLİ ŞİİR. ‘Biz memurlar, / saat dokuzda, saat on ikide, saat beşte, / biz bizeyizdir caddelerde. / böyle yazmış yazımızı ulu tanrı; / ya paydos zilini bekleriz, / ya aybaşını.’ Biz memurlar her ay, her günya paydos zilini beklerdik ya da aybaşını. Paydos zilleri birbirini izler, bize öyle pek gelmeyecekmiş gibi gelen aybaşı sonunda geliverirdi. Aybaşı geliverince de ne yapardık biz memurlar?Aylıklarımızı alırdık, koynumuza koyardık, evimizin yolunu tutardık.Canım Cahide’m benim, ben Safder’in senin, Zonguldak’ımızın o yokuşlu yollarından, yüksek merdivenlerinden koşarcasına çıkar, ter içinde kalır, evimizin kapısına gelir, her gelişimde yaptığım gibi zile iki kez dokunurdum.Az sonra kapımız açılır. Ve veve karşımda seni görürdüm: O hep gülen gözlerinle seni.”

SEN CAHİDE’M MEZELERİN, SEN CAHİDE’M KADINLARIN EN GÜZELİ

“Ve ben Safder’in senin elimde tuttuğum şair dostumuz Halim Yağcıoğlu’nun yetiştirdiği şiir bahçemizin en nadide, en seçkin çiçeğini kalbinin üzerine takıverirdim: ‘Bugün Ayın Biri / Seni bütün kalbimle öpebilirim Cahide’m / Değil mi ki koynumda sıcaklığı var / Değil mi ki istediklerini alabileceğim / Mahzun eli boş dönmeyeceğim eve/ Sesim titremeyecek bitene kadar / Sen Safder’in / Zengin gönüllü karısı / Sen sabretmesini bilen Cahide’m / Sen canımın canı gözbebeğim / Giyin artık bütün çarşılar bizim / Bak insanlar bak insanlar akın akın / Her şeye rağmen memnunluk gözlerinde / Seviyorlar / Seviyoruz hayatı / Aldırma bugünler de geçer Cahide’m / Başlar elbette bolluk saltanatı / Hiç düşünme Zevk Sineması’na da gidebiliriz / Ayda bir olsun hakkımız değil mi? / İstersen çay içebiliriz Mavi Köşe’de / Pasta da yiyebiliriz Cahide’m / Bugün bayram günümüz değil mi? / Etimiz salatamız olacak sofrada. / Dudağında gülüşlerin en güzeli / bir bardak şarabı hak ettim değil mi? / Mezesiz de içebilirim Cahide’m, / sen karşımda olduktan sonra. / Sen Cahide’m mezelerin, sen Cahide’m kadınların en güzeli.”

 

SEN, DİLLERDEN DÜŞMEYEN BİR ŞİİRDİN

“Sonra? Bir ay süresince, Yalnız Zonguldak değil, dünyalar, dünyalar bizim olurdu.İyi ki doğdun Cahide’m sen. / İyi ki doğdun.Seni seviyorum. Seni seviyorum.Seni.Cahide’m benim. Sen kadınların da, sen eşlerin de, sen hemşirelerin de, sen annelerin de en iyisiydin, en güzeliydin. Sen, ‘Ben mutluluğu almakta değil, vermekte buluyorum’ diyendin.Sen, insanların mutlu olduklarını görmekten mutluluk duyandın.Sen, dillerden düşmeyendin.Sen bir şiirdin.Sen bir şarkıydın.Sen bir türküydün Cahide’m benim.Cahide’m benim, günlerden bir gündü:29 Ocak 2004.Günlük güneşlik bir gün. Sen bir ay süreyle sağaltım gördüğün sayrıevinden çıkarılmış, kızımız Can’ın eşliğinde Bakırköy’e; evimize getirilmiştin. Evimiz sen sayrıevindeyken yenilenmiş, pırıl pırıl edilmişti. Senin için yatıya da kalacak bir bakıcı tutmuştuk, iyi olacaktın.Sağlıklı olacaktın. Sağlıklı olacaktın sen.Umut doluyduk.Daha güzel günler görecektik.Yine şiirli, yine şiir gibi günler.Yine şarkılı, yine şarkı gibi günler. Yine türkülü, türkü gibi günler.Bu umutlarla yatağına yatırmıştık seni.Daha yatağını bile ısıtmamıştın sen.O da ne?Bir çırpınma gelivermesin mi sana?Bir saniye, iki saniye, üç saniye.Olacak şey değildi Cahide’m.Görülmüş şey değil!İnanılır şey değil!Nasıl olur?”

 

BEN ÖLÜRSEM EN SEVDİĞİN HALİMLE HATIRLA

“Sonsuzluğa göçüverdin Cahide’m sen.Göçüverdin, arkanda Zonguldak’taki evimizin yatak odasında etajerin üzerindeki aynanın kıyıcığına iliştirdiğin, şairdostumuz Necati Cumalı’nın “Aşk Yaşayanlar İçindir” adlı şiirini o güzel, inci gibi elyazınla yazıp bırakarak: ‘Ağladığını istemem ben ölürsem. / Beni en sevdiğin halimle hatırla. / Uzak bir yerde çalıştığımı düşün, / Hayatta olduğuma inan”Cahide’m benim. ‘Ağlamanı istemem ben ölünce’ diyorsun.Sen benim canımın canı gözbebeğim Cahide’m, nasıl ağlamam sen ölünce?Ağlarım. ‘Beni en beğendiğin halimle hatırla’ diyorsun.Seni yalnız en beğendiğim halinle değil, her ama her halinle hatırlıyorum. ‘Uzak bir yerde çalıştığıma inan’ diyorsun.Düşünemiyorum. ‘Hayatta olduğuma inan’ diyorsun.Senin uzak bir yerde çalıştığına değil, şair dostumuz Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dizeleriyle söylüyorum;senin ben Safder’in de, çocuklarımız da, torunlarımız da YOK BİRİ olarak yaşadığını düşünüyoruz, hayatta olduğuna inanıyoruz.Ben neredeysem sen de oradasın.Çocuklarımız neredeyse sen de oradasın.Torunlarımız neredeyse sen de oradasın.Yakınlarımız, dostlarımız neredeysesen de oradasın.YOK BİRİ olarak hayattasın, hayattasın,hayattasın sen.İyi ki doğdun Cahidem.İyi ki doğdun!Seviyorum seni, seviyorum seni, seviyorum seni.Seni...”

 

YALNIZLIK MACERAMIN SON GÜNLERİMİ YAŞIYORUM, BEKLE BENİ

“Cahide’m benim.Şimdi neredesin sen?Çanakkale’desin,doğup büyüdüğün Çanakkale’de,sonsuz uykunu uyuyorsun.Şimdi ben neredeyim?İstanbul’dayım. Yalnızlık maceramın son günlerimi yaşıyorum.Şimdi sen orada yalnızsın.Bensizsin.Safder’insizsin.Şimdi ben burada yalnızım.Sensizim Cahide’sizim.Ayrımında olduğunu düşünüyorum. Orada, senin son uykunu uyuduğun yatağın bitişiğinde bir yatak var, boş bir yatak. İşte o yatak benim yatağım, Safder’inin yatağı. Kim bilir, nerde, nasıl, kaç yaşında ben de sonsuzluğa göçtüğümde o yatakta olacağım, Cahide’m.Nasıl geleceğim oraya sana?Sana adadığımız “BİR SEVDA KOŞUSUCAHİDE KARTOĞLU YARI MARATONU”nu ben,bu kez koşarak değil koşucu dostlarımınelleri, elleri, elleri üzerinde taşınarak geleceğim oraya, sana.Ve veve...Bu Sevda Koşusu Cahide Kartoğlu Yarı Maratonu’nun“BİR SEVDA KOŞUSUCAHİDE&SAFDER KARTOĞLUYARI MARATONU” olarak sürdürüleceği umuduylabirbirimize sarılacak, sonsuz uykumuzu birlikte uyuyacağız.Bekle beni.Cahide’m benim.Bekle.Şimdi buradan kalkıp gidiyoruz biz.Nereye mi gidiyoruz?Bildiğin, çok iyi bildiğin bir yere.Şimdilerde yeğenlerin Haluklar’ın, Hamdiler’in, kardeşin Cenkleri’in de oturdukları, kimi zaman bizim de gidip kardeşin Cahitler’de kaldığımız o Güzelyalı’ya gidiyoruz.Seni bırakmıyoruz burada.Seni de alıp gidiyoruz.Haydi, Cahide’m.Şimdi kalk sen, gir koluma sen. / GÜZELYALI’ya gidiyoruz.Orada da senin 91. yaşgününü kutlayacağız.Sonra da İstanbul yoluna düşeceğiz,evlerimize gideceğiz.Seni bırakmayacağız.Sen de bizimle olacaksın.YOK BİRİ olarak bizimle.Şiirlerle, şarkılarla, türkülerle, bizimle.Şimdi:Haydi!GÜZELYALI’ya! 'İyi ki doğdun Cahide’m sen.İyi ki doğdun.91. yaşgünün kutlu olsun.Seni seviyorum Cahide’m benim. Seni seviyorum. Seni seviyorum.Seni seviyorum.Seni.YOKBİRİm benim.Seni.Bekle beni, Safder’ini.Bekle!Bekle!Bekle!”