Yengeç burcunun son gününde, ontemmuz mahallesinde açmışım gözlerimi.1960 ihtilali karanlığını yaşadığımda henüz yedi yaşımdaydım.Komşuluğun sevgilerinde,arkadaşlığın en güzel renklerinde büyüdüm orda.Gün olmuş halay çekmişim,gün olmuş yas tutmuşum.Günler günleri kovalarken ağarttığım saçlarımda ne çok anılar biriktirmişim.
Çıktığım zaman yolculuklarında yanıma mahallemi,arkadaşlarımı,komşularımı,akasya kokulu taşlı yollarını,barajlar kurduğumuz yağmur derelerini,hanımelili avluları,halay çekilen düğünlü bahçeleri alırım hep.Bir de akşam karanlığına saklanan çocukluğumun oyunlarını...Şehrimin ortak sevinçleri,kederleri bizim olur;Grizu facialarında dizilen bayrak örtülü tabutlar,ışığa kavuşan işçiler.Ve sesimiz,gururumuz olur işçi grevleri.
Bu yolculuklarıma,Zonguldak’ın ilklerini ekledim son zamanlarda;araştırmanın ucunu bulmak hayli zor olsa da bir yerden başlamak istedim.Hatırladıklarımın,öğrendiklerimin yanında, varlığını sürdüremeyen bir çok güzelliğin bugüne erememesine üzülsem de ,o güzelliklerin bir çoğunu görmüş olmanın sevincini de yaşadım.
Zonguldak deyince akla ilk gelen,Kozlu’nun kestaneci köyünde bulunan taş kömürüdür elbette.İlk bulunduğundan bugüne kadar kederi de,sevinci de hala devam eden.Babamın gırtlağına yapışan ecel,ellerininin çatlağındaki bayram harçlığımız,Tevfik ustaya ısmarlanan ayakkabılarımız,kasap Rıza’nın kıymasıydı kömür.(Her iki dükkan da aynı duruşuyla hala ayakta.Nerde mi?Eski itfaiyenin yanından geçen,ontemmuza çıkan bayır yolun tam sağ dönemecinde)
Zonguldak’ın,Cumhuriyetin ilk vilayeti olduğunu da ilkokul sıralarında öğrendim.Milli bayramların coşkusu, Gazipaşa caddesine sığmazdı adeta.Cumhuriyetin vitrini olurdu sanki bu bayramlar.
Şimdi yerinde yeller esen ilk ekonamasından, E.K.İ işçisi olan babamın tiketiyle alışveriş etmenin ayrıcalığını yaşayanlardanım.Fenerdeki taş binasında sıraya girer, listedekiler bir bir önüme dizilirken raflardaki çeşitliliğe göz gezdirirdim hep. Ne çok şey olurdu o raflarda; porselen tabaklar, sümerbank basmaları, yağdan tuza kumanya, teneke kutularda satılan, ’’ETİ’’ bisküvisi, hacışakir sabunu, arapsabunu ve son zamanlarda çeşitliliğe eklenen çamaşır detarjanına kadar.
Kelebeğin Rüyası,adlı filmin çekildiği Fener mahallesinin eski haliyle, tenis kortu,işçi evleri,deniz kulubü,misafirhanesi,yollar,ağaçlarıyla hala yaşıyor olmasını yaşamak da çok güzel .Ted Koleji,Çelikel Lisesi,Zonguldak E.K.İ Radyo binası da yaşayanlardan,Yayla sineması,Kozlu’daki tenis kortu,bayram şenlikleri,foto Turan,Tahsin kitapevi ,Üzülmez yol üzerindeki E.K.İ nin sosyal tesisinde izlediğimiz konserler,tiyatro gösterileri,ayağımızın dibindeki belediye sineması,(bina duruyor ama gösterim yok)daha bir çok şeyler, yerini anılara bırakmış olsa da,Fener mahallesini gezerken duyduğum huzurun yaşamasına yürekten duacıyım.Kapuz tarafında eskiden E.K.İ pilajı olan orta kapuzun da yeniden canlanması ne güzel olurdu.
Altmış,yetmişli yıllarda eski hükümet binası arkasındaki devran amca parkında,haftanın belli günleri ve saatlerinde canlı yayın misali tv ekranından müzik ziyafeti verilirdi;sinema izler gibi çekirdek çıtlatarak şaşkınlıkla onları izlerdik.Golf sahasında oynayanların topa vuruşları da hala aklımda.Açık hava sineması olan yeni melek sinemasının yerinde koskocaman avm var şimdi.O ve bir çok sinemanın kapıları, tv yayınları başlayınca bir bir kapandılar.Eski hükümet binası yanındaki büfede köftecilik yapan köfteci Salih, kim bilir kimlerin iştahını kabartmadı ki.
Ata’mızın Zonguldak’a ilk ayak bastığı yer de yaşıyor çok şükür.Limana giden yol üzerindeki,Maden Mühendisleri Lokalinin yanındaki iskeleden karaya çıktığında bir kız çocuğu çiçek sunmuş ona. O yer, düzenlenerek o günün anılarını hatırlatıyor şimdi.
Gemilere kömür yüklemesinin yapıldığı taş yapı da gözümün önünde tüm yalnızlığı ve timsaliyle duruyor.Karakalemle çizdiğim,şiirlerimde yazdığım bu yapı bir çok fotoğraf karelerimde.

‘’Geçmişini özleyen teri soğumuş taşlarıma/Bir dokunan olsa da geçse sancılarım.
Razıyım,kömür karasına değil/Aşkların soluğuna bulaşsın anılarım./Eski hikayelerimi anlatsam sonra.../Dinleyenim bir tek martılar olmasa,/ Keyif molasına dönse küflü duvarlarım.’’ Gülden Işık(Limandaki,Tumba denilen taş yapıya yazıldı.)
Zonguldak’ın İlk gazetecisi,Tahir Karaoğuz ve ekibindeki Ahmet Naim Çiladır-Hüseyin Fehmi İmer bir çok ilklere imza atanlardandı.Karaelmas adının isim babası,bir çok derneğin kurucusu,şiir günleri,anma toplantılarının öncüsü Tahir Karaoğuz adı, bir gazete bayiisinde,BEÜde bir kültür salonunda yaşıyor.Oğlu Doğu Karaoğuz,İlk madencileri,şairlerimizi,yazarımız İrfan Yalçın,ocakta çalışanların acılarını resmetmiş romanlarında.Birol Üzmez,Alaaddin Kara,Şafak Tortu madenci fotoğraflarıyla usumuza yerleşmişler.Sporcu olarak ilk isim yapan Kemal Köksal,şehir stadında adıyla yaşıyor.Can Polat Pamay,Safter Kartoğlu adı da sporda ilklerden.Bilgilerde,yüreklerde niceleri emek harcıyor şimdilerde.Araştıran,yazan kalemler hep var olsun inşallah.
Devlet hastahanesi,Amele birliği hastahanesi,tren istasyonu,ilk kömür santrali,ilk üniversitesi,havalanı ,ilk belediye,halkevi binası,çocuk parkının emekli parkına dönüştüğü İsmet İnönü parkındaki çocukluğuma şahit palmiye,
 ‘’gölgene saklanan çocukluğumu
---bulmak istiyorum
-----göğe çıkan ellerini tutmak
----------isterken.
kapı önü,arkadaş cesaretli park kaçamağında
--poz verdiğim günleri yaşamak istiyorum
--yaprakların henüz başımıza
---------değiyorken.
yıllar geçtiyse de üzerimizden inadına yeşillen istiyorum,
bedenini kanatan onca elin
-------izleri hala gövdende
-------------duruyorken.
yeşillen ki,çocukluğum ölmesin
----korkuyu yendiğim kaydıraklarında.
ağaran saçlarım ümitlensin
----kuş gibi hafiflediğim salıncaklarında.
Temmuz-2014 -Parktaki Palmiye Ağacına-Gülden Işık.
çarşı ortasındaki çam ağacı,fenerde,kozludaki çınarlar,İsmet İnönü ve Atatür’kün atlı heykelleri, çocukluğumda kumsalında oynadığımız kordon değişime uğrasa da, liman arkası,’’ okul tepesi ‘’dediğimiz ilk maden mühendisi yetiştiren sanat okulu, fener ve yayla misafirhaneleri, İsmet İnönü köprüsü, kara akan üzülmez deresi, asma, karadon, incivez, kozlu ocak ağızları, emeğin timsali kömür lavuarından kalan üç kule,
’’Yaşadım nice kışlar
Nice baharlar
Hiç üşümedim ben
Şimdiki Yalnızlığım kadar
Gülden Işık-üzerinde çay içmeyi hayal ettiğim üç kuleye’’

ve şu an aklıma gelmeyen bir çok şeyler anılarımı yaşatan görüntülerimde henüz.Olmayanlarsa ne çok ...ne çok...Tamir edildikten sonra yıkılan işçi müdürlüğü binası,önündeki alanda milli bayramları kutladığımız eski hükümet binası,bahçelievler mahallesine adını veren E.K.İ evleri, dökerel köprüsü, virane halde bırakılan veya yıkılıp yerine başka bina yapılan fransız evleri gözümde aradıklarıma karıştı.
Eminim bir çoğumuzda da bu arayışlar vardır. Kimi anılarına gömer arayışlarını, kimi resimle, şiirle, yazılarıyla,  kimi de iş adamı Deniz Yavuzyılmaz gibi kömürden tek taş yüzük yaparak yapar.Üstelik dünyada ilk örneği olan.
Benim arayışlarımsa şiirlerimde, çektiğim fotoğraf karelerimde ve şimdi de tuvale yaptığım resimlerimde sürüyor...sürecek de.Yazımı yazarken tek düşündüğüm bilmediklerim ve unuttuklarımın olacağıydı. Bir başka yüreğin kaleminde,yüreğinde yine yazılacaktır bu izler ve ilkler.Eminim.
x
‘’demir masada demli bir çay
yanında susamlı bir simit
manzarada liman...
limanın kıyısında Zonguldak'ın resmi
ne yana baksam bir anı...
hangi anıyı düşünsem
çocukluğum...
daha sıcak...
daha özgür...
bir o kadar da sevgiyi yaşayan çocukluğum.
ne dikenli teller var avlularda
ne beton uzanmış boydan boya.
parke taşların bir güzelliği
rastladığın her yüzün
bir tanıdıklığı var.
doğduğum büyüdüğüm mahalle; Ontemmuz
sazın tellerini...
davulun güm gümlerini
orda tanıdım.
halayın en kardeşcesini çektim orda.
tanınmış arabalar işlerdi yollarında
soğuksu pazarından dolan bez torbalar
mola vere vere bulurdu evi
o molalarda konuşulanlarsa
yorgunluğun ilacıydı sanki.
aşık olmak da güzeldi kimse bilmeden.
okula gidenlere özlem,
dokunurdu bazen yüreklere
açığı kapamak için,
daha bir hamarat olunurdu evde.
her camdan radyo sesleri ayrı havasında
her bahçedeki ipte başka çamaşırlar
ak pak yıkayanlar bile
konu olurdu dillerde.
mahallenin terzisi Zöhre…
mahallenin bakkalı; delişmen Kenan'ın babası
Mustafa amca.
mahallenin sobacısı; Ramazan usta
yani babam...
mahallenin ağaç sevdalısı
annemin,uyusun diye nöbet tutup,
vardiyalı çalışan herifi
birde lavuarın kömür yıkayıcısı.
rayifin suyu, ziraatin yolu
yağcı Mehmet efendinin dürüstlüğü
kasap Rıza'nın hilesiz kıyması
birde Tevfik amcanın sağlam ayakkabıları
o anıların hikayesinde hep.
bülbül sesli Cafer hoca;
omzunda torunu gezinirken ilahi okuyor.
mahallenin meşhur cipi
işte şu bayırda eğlenceydi bize
hamal Yaşar,şarkı söyleye söyleye
bir solukta çıkardı aha şu bayırı.
dilsizimiz vardı ''aba'' diyerek para isteyen.
''aşık olduğu kıza kavuşamamış da böyle olmuş''
denilen delikanlı Nuri'miz,
işte şu köşede dururdu
siyah saçlarının gölgesinde.
birer birer seyrediliyor şimdi hepsi
demir masada demli bir çay
ve susamlı bir simit eşliğinde.
 
25 Ocak 2013-Gülden Işık-Zonguldak.
-----
Adımı Bilir Gibi-Zonguldak.
resmindeyim herkesin göz önü dediğince
yanıyorum özgürce engelsiz tütüyorum
soğukların mevsimi üstüme geldiğince
silinmeyen yazımı ezbere okuyorum
*
sahillerim kül izi dalgalara meyilli
rüzgarın kuvvetine karışır dumanlarım
beni bilen gökyüzüm hayallerde mavili
yüzüm gözüm kanattı sözünde duranlarım
*
yarınıma bir korku büyüyüp serpiliyor
karalar bağlamaya elbette çok sebebim
benden habersiz tarlam ekilip biçiliyor
yalana katlanmaya doğruya yok talebim
*
yeşilliğim tarumar sessizliğin çilesi
köklerime tutunan umuduma can suyu
solup giden gölgeler yalnızlığın kimsesi
duymayan kulakların hiç bitmiyor hay huyu
*
kar zarar hesaplarım hep kalıyor arada
bahtımı yazan eller sormuyor ki ben kimim
menfaat gemisini yüzdüren çok karada
gittikçe gören gözde siliniyor kimliğim
*
karanlık tünellerde tükenmesin dermanım
işçi nefeslerimi aydınlatsın fenerler
atmadığım imzada okunmasın fermanım
ekmeğimin ışığı yoksa bir bir sönerler
*
biliniyor dertlerim adımı bilir gibi
sesim susta asılı,''sen kömürün malısın''
kandırmayın vaatle tutuksuz suçlu gibi
farkımı farketmeye yürekten bakmalısın
*
ışıklarım yanınca büyüsündedir gece
denizde yakamozlar anılara sürükler
gurbetim yakınlaşır özlemlere değince
kavuşmayan kollarım bitsin bu ayrılık der.
 
Gülden Işık-Zonguldak
 
‘’seni ne yapayım ey şehrim ! /olmuşsun birkere mirim /tutduğum elin ateş /yüzün seyrim /uzaklığında özlemim büyüyorken/ senden yana çıkıyor fikrim/ kıyma bana... /gitme , de... /suskun dilin zehrim /duymayan kulağına konuşmalarım/ boşa verim/ silip durma yazdıklarımı/ yoruluyor... /sözlerim.’’
Gülden Işık-Zonguldak.
----
Tepelerinde yeşil asılı/Eteklerindeyse mavi/İçinde patlamaya hazır volkanlar bir kibrit çakımına bakıyor/Aman ha !ZONGULDAK /Evde çoluk çocuk ekmek bekliyor.G.Işık..