Çocukluğunu Çatalağzı'nda geçirmiş biri olarak, dini bayramların nasıl kutlandığını ,Çatalağzı üzerinden anlatayım. Zonguldak'ın diğer yerlerinde de durum aynısıdır.

Çatalağzı'nda eskiden köy olan, sonradan mahalleye dönüşen yerlerde; bayramın birinci günü Cumayanı Mahallesi’nde kutlanırdı. İkinci günü Körpeoğlu Köyü, üçüncü günü ise Doğancılar Mahallesi ve Kuzyaka'da bayram günü kutlamaları yapılırdı.

Ancak Zonguldak’ta yaşanır! Rezilliğe yolculuk! Ancak Zonguldak’ta yaşanır! Rezilliğe yolculuk!

Eskiden Çatalağzı Merkez'de de bu bayramın kutlandığını anlatırlar.

Bayram kutlamaları derken; aslında ana tema ‘bayram yemekleri ve bu yemeklerin yapıldığı yerlerde dolaşma’ şeklinde olurdu. Kimsenin organizasyon yapmasına gerek olmadan düzen kendi kendine kurulurdu.

Mahalleye dışarıdan gelenler, en güzel kıyafetlerini giyerek mahalle içinde dolaşmaya başlar, karınları acıkanlar herhangi bir eve girerek yemek yiyebilirdi.

Bugün ekonomik sıkıntılardan dolayı bu biraz garip gelse de; hemen hemen her evde onlarca kişiyi doyurmak için bayram yemekleri yapılırdı. Evler sanki lokanta gibiydi. Bir grup gelir, sofrada diğer grubun yemeğini bitirmesini beklerdi veya evde yer kalmayınca bahçede beklenirdi.

Bütün bunlar köylerde tarım ile geçinen veya evin erkeği bir yerde çalışsa da , aynı zamanda tarım ile uğraşıldığından ev sahibine o kadar da yük getirmezdi. Bundan 30 yıl önceye kadar insanların gücü vardı. Bugün tarım ile uğraşanlar küçümsense de, o yıllarda köylüler iyi durumdaydı.

Sofraya konulan yemekler sadece Zonguldak'a özgü yemekler olduğundan aslında bizim nesle kadar, Zonguldak'ın geleneksel yemeklerini de tatmış olurdu. Ekmekte ‘’serme’’ adını verdikleri yöresel bir hamur işidir.

Yemeklere gelince;

Yer sofrasına önce çorba gelirdi. Bu normalde şehirde yediğimiz çorbaya benzemezdi. Adını çok sonra öğrendiğim ama lezzeti halen aklımda olan Ugmaç çorbası , ardından pırasalı bakla gelirdi. Pırasalı bakla, Zonguldak'a has bir çeşitti. Aslında normal günlerde evde pırasa yemeği piştiğinde ve arttığında, sonradan kuru fasulye veya barbunya eklenerek yapılan bir çeşit yemekti. Ama pırasa yemeğin tadını, yeni bir yemekmiş gibi değiştirirdi.

Sonra kurban eti gelirdi. Sırf etten oluşan haşlama yemeğinin tadı her zamankinden daha lezzetli olması sanırım çok gezip, dolaştıktan sonra yenen yemeğin lezzetinden ibaretti. Ya da kazanlarda piştiği için bu kadar lezzetli olurdu. Yaprak sarma ve pilav üstü tavuk, yanında da etli nohut ve erik veya üzüm hoşafı. Ardından da beyaz baklava gelirdi. Diyeceksiniz ki bu kadar yemeği nasıl yiyordunuz . Daha durun! Bu sadece ilk girdiğimiz evdi. Gün boyunca bunun gibi en az 3-4 eve girip, aynı yemekleri yesek de doymazdık. Çünkü arada mahallede o kadar turlardık ki ; yorulduğumuzu bile anlamazdık ve gerçeketende bir daha acıkırdık.. Tabi gençler olarak derdimiz aynı zamanda kızlardı. Bayram yerinde dolaşan kızların peşinde dolanırdık.

Aslında bu bayramlar bir çok evliğinde zeminini hazırlardı. Belki bu yazıyı okuyanların çoğunun annesi, babası bu bayramda bir birlerini görerek beğenip evlenmiştir..

Son yıllarda ekonomik sıkıntı ve işsizlikten dolayı artık bayramlar yapılmıyor. Aslında geleneksel bu bayramlarımız yok oluyor.

Geçtiğimiz Şubat ayında Zonguldak'a geldiğimde ,Çatalağzı Belediye Başkanı Adnan Akgün ile görüştüm ve kendisine bu bayramları yaşatmak için bir proje sundum.

Proje şöyle: Çatalağzı'nda yurtdışında yaşayan pek çok kişi var. Genelde bu kişiler ,Türkiye'ye kurban parasını yollayıp hayır işlerler. Ben de buradan yola çıkarak ; belediyenin mahallelerde anlaştığı evlere, yurtdışı veya Çatalağzı dışındaki yurtiçinde oturan vatandaşların ,kurban paralarını bu bayramlara yatırması ve hem hayır işi işlemesi, insanlara yemek yedirme olarak dini görevin gerçekleştirmesi hem de bayramlarımızı yaşatmalarına vesile olmasını önerdim. Buna belediyenin öncülük yapmasını teklifini ettim. Veya bayram günü ,belediyenin köy meydanlarında çadır kurması ve yemeklerin buradan verilmesi önerisini de getirdim. Aynı zamanda bir çok gönüllü bunda görev alacaktır. Başkan bu fikri çok önemsedi ve gelecek bayramlarda bunu yapılabileceğini söyledi.

Bu bayramları yaşatmalıyız. Aksi taktirde bu geleneğimiz unutulup gidecek. Bizim yaşadığımız o devasa etkinliği çocuklarımız yaşamayacak.

Bayram yerinde büyük kavgalar da yaşanırdı , komik anlarda yaşanırdı.

Mesela bir mahallede kahvehane duvarında şöyle bir cümle yazıyordu.

- Yerlere cigara gücüğü atmay...

Bir başka yerde bayramda araba park yapılmasın diye duvara yazılmış.

-Buurlara park yapmay.. Eccük öteye park edüy.

Arkadaşlarla bir eve girmiştik. Artık son saatler. Bayram o gün için bitecek. Bu bizim girip, yemek yediğimiz dördüncü evdi . Sofraya az önce sıraladığım yemekler geldi. Arkasından da karpuz. Evin yaşlı teyzesi bizim çekinmeden yememiz için söylediği bir laf, hayatım boyunca aklıma gelip gülmeme vesile olan bir cümleye dönüştü.

-Yiyiy şağımız yiyiy, zaten ineklere verecektük.

Herkese Hayırlı Bayramlar Diliyorum.

Hayati Yılmaz ile

Zonguldak Tarih