Her şey “şaka gibi” desem, değil. Kötü bir rüyadayız, tüm yaşananlar “kâbus” desem, hiç değil. Sözcüğün tam anlamıyla bir dipsiz uçurumda yuvarlanıyoruz. Şu yaşananlara bakın, Anadolu’nun tekmil coğrafyasına egemen olan ortak duygu korku oldu. Sokağa çıkmaktan korkuyoruz virüs var. Konuşmaktan, düşündüklerimizi yazmaktan korkuyoruz, hapis var. Yatırım yapmaktan korkuyoruz risk var. Polis copu, biber gazı, savcılık müzekkeresi nedeniyle protestoyu unutalı yıllar oldu neredeyse…

Mudanya ilçesinde, CHP ilçe örgütünün üzerinde “128 milyar dolara nerede?” yazan afişleri, polis tarafından düzenlenen bir gece yarısı operasyonu ile toplatılmış. Yetinilmemiş, Cumhuriyet Savcılığınca cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açılmış bir de. İnanın, insan, yorumlamakta zorlanıyor. Bu her türlü demokratik değere, teamüle, yürürlükteki yasalara aykırı ve ancak “absürtlükle” açıklanacak davranışa mantıklı bir cümle kurup cevap vermek mümkün değil çünkü…

İKTİDARIN GÖREVİ HAKKIN KULLANIMINI ENGELLEMEK DEĞİL, GÜVENCE ALTINA ALMAKTIR

Ömrüm boyunca barışçı çözümleri savundum. Askeri yöntemlerle başım hoş olmadığı gibi “Üniforma takıntısı var” bile denebilir hatta. Başta Pentagon olmak üzere insanlığa büyük acılar yaşatan şiddet aygıtlarının tamamının adında “Savunma” olması, bu alandaki ikiyüzlülüğü ortaya koyuyor zaten. Tüm bunları şunun için yazıyorum: Asker meraklısı değilim, Montrö bildirisine imza atan emekli amirallere yapılan muameleyi de doğru bulmuyorum ama…

İçeriğinde en küçük uygunsuzluk olmayan bir bildiriye imza attı diye, gözaltına alınması, tıpkı Mudanya’daki afişlerin toplanması gibi, düşünce ve ifade özgürlüğüne açık bir saldırı kesinlikle. İsmi, titri, mesleği ne olursa olsun, demokrasilerde, herkesin görüşlerini özgürce açıklaması temel insan hakkıdır. İktidarın görevi hakkın kullanımını engellemek değil, güvence altına almaktır. Amirallere yapılan hukuksuzluk, Erdoğan’ın şiir okudu diye hapse atılmasından daha az değildir ayrıca…

ÜLKE EN PARLAK BEYİNLERİNİ, DOLAYISIYLA GELECEĞİNİ YİTİRİYOR

Türkiye, ağzını açanın ertesi gün ifadeye çağrıldığı bir garabeti yaşıyor. Bir yandan işsizlik, diğer yandan bu antidemokratik ortam, büyük bir beyin gücüne neden oluyor. Tanıdığım ya da bir vesileyle tanıdığı insanlar, çocuklarının yurtdışına gitmesinin en önemli seçenek olduğunu söylüyor. Hele Barış Akademisyenlerine yapılanlardan sonra, genç akademisyenler, yurtdışına adeta akın ediyor. Sırf Erdoğan’ın iktidar hırsı yüzünden, ülke en parlak beyinlerini, dolayısıyla geleceğini yitiriyor…

Yönetimlerine liyakatsiz insanların atandığı üniversiteler bilim üretemediği gibi, teknoloji de geliştirilemiyor ülkede. Dünyanın ilk 500 üniversitesi arasına yalnızca bir üniversitenin girmesi, patent başvurularında esamimizin bile okunmaması lafla peynir gemisinin yürümediğini gösteriyor. AKP’nin yarattığı karanlık, Türkiye’yi yatırım yapılmaz, hukuk tanınmaz, bilim ve teknoloji üretilmez, istihdam yaratılmaz, insanı-doğası korunmaz bir beşinci dünya ülkesi haline getiriyor. Bu karanlık bitmeli artık…