Bütün kirlerini kadınlar üzerinde yıkayan ve insanlığın yüz karası olan bazı heriflere ita fen…
Kadını materyalleştiren, zihni, fikri hastalıklı zavallılara…
Tanrının yarattığına gölge düşürenlere…
Kadını kimliksiz yapma cüreti gösterenlere…
Yeryüzündeki en meşakkatli yol sanırım, var olma savaşında yürünen yoldur. Bu yüzden daha çok kadınlar düşürülür yoldan!!!
Elinin kiri, dilinin kiri ve suyun paklayamayacağı acı gerçeklere yüzünü dönenlere…
Malum olduğu üzere 8 Marta doğru yaklaşıyor zaman.
Kendini özel hissedebilmek için bahane kollayan kadına, yine bir günlük malzeme çıkacak 365 gün içinden.
Kadınlar, aslında ruhunda acı yatan o bir günde bile,kendilerini oyalamak, ruhlarına şifa bulmak için teselli bulmaya çalışacak, karşı cins ise yeni kişisel atakları konusunda çoktan fizibiliteye başlamış olacak. Zira dokunulmazlık erkeklerin kendilerine biçtikleri bir nimet!
“Ha bir de anneler günümüz var malum,unutmayalım. Gerçi onunda anne olanı var, olamayanı var, bunu doğurganlık üzerinden ölçmüyorum, zira nice doğurgan olamayan ana yürekli kadınlar gördük, analığa hasret kalan çocukların yanında yanıbaşında duran. Gönülleri yüce olan!”
Bu konu sekiz Martın dışında kalsın şimdilik.
Tarihçesi bilinen Dünya Emekçi Kadınlar Gününün önemini henüz kavrayamadığımız açık ve net değil mi sizce de? Kadının hangi emeğini kutsadı da hangi emeğine saygı duydu bu yandan çarklı algı,8 Martı kutsasın.
 Bir akşam yemeği kutlamasıyla, sazlı sözlü eğlenceyle emeğin hakkını aldığımızı düşünerek, kendimizi kandırıyor olmamız içler acısı bana göre.
Kadınların erkek egemen bir yönetimden haklarını alabilmek için canlarını feda etmesi ve günümüz dünyasında yaşayanlarda dâhil olmak üzere, henüz hak konusunda bunu başaramamış olmaları, ne acıdır, ne onur kırıcıdır. Ölüsü dirisinden kıymetlidir anlayışını yaratanlar, doydukları yerde nankörle şenler değil midir?
Ve erkeklerin, ruhlarındaki,bedenlerindeki kirlenişin yıkıyıcısı yapılan kadınların, böylesi ağır bir yükün altından kalkabilmeleri mümkün müdür?Elbette değildir.
Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ele alındığında, bunu bambaşka bir sisteme dönüştüren kapilazmin zaferi,“erkekçil olduğunu düşünmekteyim” kendine halen daha bir yer bulmaya çalışan kadınların beyinlerinde, zehirli bir sarmaşık misali rücu bulmuştur.
Materyaller üzerinden tatmin olmaya özendirilmek ise köleliğin modernize edilmiş halidir. Nesnelerle tatmin olmak, ruhu gezgin yolculuklar yaratır. Yerini yadırgayanlar ise düzenin oyuncağıdır artık! Vebali kimedir sizce…
Bir kadının etinden sütünden yaralanmayı keşfeden karşı cinsin arsızlığının, bugüne değin yüzünün kızardığını göreniniz var mı?
Yine kadının bedeninden kar güden karşı cinsin, kendini bir kadınla tamamladığının gerçeğini yok sayıyor olmasına, ya ne demeli!
Peki, kadınların yaşama haklarını çalanların, gasp edenlerin yine karşı cins olduğunu biliyor olmak, ya, o ne olacak.
Bütün bunların gerçekliğinde bir güne sığınıp, o günden kendine mucizeler aramak ve günün sonunda hafiflemek bir yana,bedelini daha ağır ödeyeceğinden bi haber oyalanan yoksunluk ne olacak.
Ahlak, insan olabilmenin şifresidir, cinsiyetsiz bir değerdir, tabi ki anlamak isteyene.
Kadınların özgürlüklerini emeklerini çalan erkek egemen bir düzende, neayların, ne günlerin, ne de yılların bir hayrını görememiştir kadın.
Ruhu aç bırakılan kadınlar ve bedenlerini doyuramayan erkekler olarak dünden bugüne arzı endam eden insanlık, işte bu yüzden köreltmiştir varlığının manasını.
 Kadınların üzerinden pisliklerini yıkayan erkek zihniyeti ise paklanamamış, beraberinde dişisini de kirletmiştir.
Et pazarı, can pazarında satılmaktadır bu yüzden bin yıllardır kadının değeri gözden düşürülmüştür. Kadın nedir, ne değildir, hangi değerdedir,adını siz koyun artık!!!