“Zafer dair”, bilinen şiiridir Nazım’ın. Değiştirmeyi başaramadığımız bir gerçeği anlatırken “Günler ağır./ Günler ölüm haberleriyle geliyor. / Düşman haşin / zalim / ve kurnaz. // Ölüyor çarpışarak insanlarımız / – halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı – / ölüyor insanlarımız / – ne kadar çok – / sanki şarkılar ve bayraklarla / bir bayram günü nümayişe çıktılar / öyle genç / ve fütursuz…” diyor. 1941’de, 2. Dünya Savaşı’nın ateşleri içinde yazdığı dizelerle, bugüne dair de meseller veriyor...

Kadere bakın ki, tıpkı 1941’de olduğu gibi, bombalar yağıyor kuzeyimizdeki kentlerin üstüne. Üniformalı, üniformasız gençler, kadınlar, çocuklar öldürülüyor yine. Zifiri karanlıktan yükselen siren sesleri, kentlerin semalarında şimşek gibi çakan bombaların gürültüsüne karışıyor. Korkuyla sığınaklara koşan çocukların çığlığı, tetiğine basılmış makineli tüfeklerin dizemli sesine karışırken, birileri de, teoriler üretip, dünyanın değişen dengelerinden, kurulacak yeni düzenden söz ediyor...

HANGİ YÜCE AMACA, KENDİNE UYGUN OLMAYAN YÖNTEMLERLE ULAŞILABİLİR?

Zihnindeki soruları, başka sorular kovalıyor. Başkalarının zenginliklerine el koyup topraklarını ele geçirmek isteyen ilkel insanın tümüyle zora dayalı yöntemleri, yeni bir dünya kurmak isteyen sözde gelişmiş insanın bir aracı nasıl olabilir? “İşgal”, “istila”, “yayılmacılık” gibi kavramlar insanlığın binlerce yılda oluşturduğu hangi değere karşılık gelebilir? Zoru, şiddeti geçer yol olarak görmek hangi ruh haliyle açıklanabilir? Hangi yüce amaca, kendine uygun olmayan yöntemlerle ulaşılabilir?

Tarih bize gösterdi ki, zora, şiddete dayalı yöntemlerle çözüldüğü sanılan her sorun, bir başka konjonktürde, çok daha boyutlu olarak çıkıyor karşımıza, her kriz anında da, daha büyük insani yıkıma yol açıyor. Bu nedenle de savaşa, zora ve şiddete, her zaman amasız fakatsız karşı çıkmak gerekiyor. Genel geçer bir cümle olma pahasına yazıyorum, bir savaş aygıtından başka bir şey olmayan NATO’nun yayılmacılığına da, çar özentisi Putin’in işgal politikalarına da karşı çıkmak gerekiyor…

“BARIŞ DOLU DÜNYA”, EKOLOJİ MÜCADELESİNİN VAZ GEÇİLMEZ HEDEFİDİR

Öte yandan nükleer silahların kullanımı sonucunda yaşanacak felaketin boyutlarını bilmemiz mümkün değildir. Zaporijya nükleer santralinin insanlığa karşı işlenmiş suç olarak hedef alınması, yaşanan cinnet halini göstermektedir. Dünya, artık, küresel bir köydür ve herhangi bir köşesinde yaşanan çatışma, hepimizin yaşam hakkını tehdit etmektedir. Ortaya çıkan bir diğer sonuçsa, nükleer enerjiye karşı verilen mücadele ile barış mücadelesinin iç içe yürütülmesi gerektiğidir…

Unutulmamalıdır ki, doğal, kültürel varlıkların da yok edildiği savaşlarda, yalnızca insanların değil, tüm canlı varlıkların yaşamı tehlikededir. Çernobil’i yaşayan ve ortaya çıkardığı sorunlarla hâlâ boğuşan bizler, bu gerçeği çok iyi biliyoruz. Bir başka şiirinden, “Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm. / Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz, / ya dünyamıza inecek ölüm.” diye haykıran Nazım’ın bilge sesine kulak verme zamanıdır. Ölüme karşı yaşamı savunmak için herkese düşen bir görev bulunmaktadır.