BİR GERÇEK AŞK TESTİ
 
    Bu gün sizi yine sevimsiz güncel gündemden uzaklaştırayım. Bunun yerine, aslında her zaman gündemimizde olan ve sonsuza kadar da olacak olan başka bir konudan, yani aşktan bahsedelim. Bana göre bu daha güzel ve daha sevimli bir konu, değil mi? Sanırım sabah akşam aynı şeyleri duyup okumaktan artık sıkıldınız. Onun için bu konu size de iyi gelecektir.
   Geçen gün eski kitaplarımı karıştırırken, 49 sene önce ODTÜ İngilizce hazırlık sınıfında okuduğumuz bir kitap elime geçti. Birden bu kitapta okuduğum çok güzel bir aşk hikayesini hatırladım. Sizin de beğeneceğinizi umarak sizler için tercüme etmeyi düşündüm. Gerçek aşk nedir, nasıl test edilir; siz de görün!
   Kitapta hikayenin yazarının ismi yoktu. Ama başlığı ''A Test of True Love'' idi ve ben bunu, başlıktaki gibi, ''Bir Gerçek Aşk Testi'' olarak çevirdim. Buyurun okuyun!
   New York Grand Central İstasyonu'nun danışma masasının üstündeki saat altıya altı dakika olduğunu gösteriyordu. Uzun boylu genç pilot teğmen başını kaldırıp gözlerini kısarak zamanı kontrol etti.
   Kalbi öyle kuvvetli atıyordu ki, sanki vücudunu sarsacakmış duygusuna kapıldı. Altı dakika sonra, son 13 aydır düşüncelerini işgal eden, asla görmediği fakat yazdığı her kelime kendisine çok şeyler ifade eden kadını görecekti.
   Teğmen Blandford bir an geçmişi hatırladı.
   2.nci Dünya Savaşının ilk aylarında eğitim kampında iken, askeri kütüphaneye bağışlanan binlerce kitabın arasında ''Of Human Bondage'' başlıklı bir kitap ilgisini çekmişti. Zira kitabın sayfalarını karıştırırken, bir kadının el yazısı ile her sayfaya kendi görüşlerini ve yorumlarını yazdığını görmüştü. Bir kadının bir erkeğin düşüncelerini bu kadar güzel anlayabileceğini daha evvel hiç düşünememişti.
   Kadının ismi kitabın iç kapağında yazılı idi: Hollis Meynell. Bu ismi New York telefon rehberinden araştırarak adresini kolayca buldu. Kadına bir mektup yazdı ve kadından da cevap geldi. Ertesi gün Ordu birliği denizaşırı ülkelere hareket etti. Fakat buna rağmen teğmen ve Hollis Meynel yazışmaya devam ettiler.
   13 ay boyunca kadın teğmene muntazaman mektup yazdı. Bazen mektupları ulaşmasa da yazmaya devam etti. Teğmene sürekli moral verdi. Teğmen, uçağı düşman uçakları tarafından sarıldığı zamanlarda bile onun verdiği moral ve cesaret ile galip gelmesini bildi.
   Şimdi ise teğmen artık kadını sevdiğine ve kadının da kendisini  sevdiğine inanıyordu. Ama kadın teğmenin tüm ısrarlarına rağmen fotoğraf göndermeyi ret ediyordu. Şöyle diyordu: ''Eğer bana karşı hislerin gerçekse, görüntüm mesele olmaz. Güzel olduğumu farzet. Ben her zaman güzel bir yüzden etkilenip aşık olmanın doğru olmadığını düşünürüm. Hayır, benden resim isteme. New York'a geldiğin zaman beni görürsün ve o zaman hakkımda ne düşüneceğine karar verirsin''
   Saat altıya sadece dört dakika kalmıştı.Teğmen nihayet onun gerçek sesini duyabilecekti. O sırada yakınından bir kız geçti. Teğmen kıza yakından ve dikkatlice baktı. Kızın yakasında bir çiçek vardı ama bu çiçek onların kararlaştırdığı çiçek değildi. Çünkü Hollis Meynell yakasına küçük, kırmızı bir gül takmaya söz vermişti. Teğmen de elinde tuttuğu Of Human Bondage isimli kitabı gösterecekti. Bu şekilde birbirlerini tanıyacaklardı. Ayrıca, kız 18 yaşında gösteriyordu.. Halbuki Hollis Meynell 30 yaşında olduğunu söylemişti. O da, ''mesele değil, ben de 32 yaşımdayım'' demişti.
   Altıya bir dakika kaldı...Teğmen bir sigara yaktı. Ve birden kalbi yerinden fırlayacakmış gibi çarpmaya başladı.
   Genç bir kadın ona doğru geliyordu. İnce vücutlu ve uzun boyluydu. Açık sarı saçları kulaklarının üstünde dalgalanıyordu. Gözleri çiçekler kadar mavi, dudakları ve çenesi son derece biçimliydi. Açık yeşil elbisesinin içinde adeta baharın ta kendisi idi.
   Kızın güzelliğinden çok etkilenen teğmen, yakasında gül olup olmadığına bile dikkat  etmeden ona doğru yürümeye başladı. Genç kadın davetkar bir şekilde hafifçe gülümseyerek yoluna devam etti..
   Teğmen bir adım daha yaklaşınca, kızın hemen arkasında, yakasında  kırmızı küçük bir gül olan bir başka kadını fark etti. Kadın 40 yaşın üzerinde görünüyordu. Epeyce kilolu ve kalın bacaklıydı. Düz topuklu ayakkabı giyiyordu. Eski şapkasının altından kırlaşmış saçları sarkıyordu. Fakat ütüsüz paltosunun yakasındaki gülde her hangi bir hata yoktu.
   Açık yeşil elbiseli kız ise hızlı adımlarla uzaklaşıyordu. 
   Teğmenin  dikkati aniden iki kadın arasında bölündü. Kızı takip etmek için duyduğu kuvvetli istek ile  kendisine cesaret ve güç veren kadına karşı duyduğu özlem ve vefa duygusu arasında kaldı. Kadın orada öylece duruyordu. Teğmen onun solgun ve yuvarlak yüzünün sevecenliğini ve nezaketini; gri gözlerinin sıcak ve dostça bakışlarını ancak fark edebildi.
   Teğmen Blandford hiç tereddüt etmedi. Parmakları kitabı kavradı. Bu belki aşk olmayabilirdi ama  dostluk ve minnettarlık gibi daha değerli bir şey olabilirdi.
    Kadının önünde dimdik durdu ve asker selamı vererek kitabı ona doğru uzattı. Fakat bu arada kadının düşlediği kızdan ne kadar da farklı olduğunu düşünmeden edemedi.
   ''Ben Teğmen Blandford, ve siz-siz bayan Meynellsiniz. Sizinle buluştuğuma çok memnun oldum. Sizi akşam yemeğine götürebilir miyim?
   Kadının yüzünde bir gülümseme belirdi. ''Sizin kim olduğunuzu bilmiyorum,genç adam,'' diye cevap verdi. ''Şu yeşil elbiseli genç kadın bu gülü yakama takmamı rica etti. Ve bana dedi ki; eğer bu genç adam sizi yemeğe davet ederse, ona benim caddenin karşısındaki restoranda kendisini beklediğimi söyleyin. Bunun bir çeşit test olduğunu da ilave etti''