Bir zamanlar bu isimde ünlü bir televizyon dizisi vardı. Fakat bizim buradaki  ''İstanbul Masalı''nın bununla bir ilgisi yok. Ama içinde yine de bir masal var.
   Bu günkü yazımıza bir masal ile başlayalım dedik. Biliyorsunuz masallar gerçekleşmesi mümkün olmayan hikayelerdir. Akıllı insanlar masalın masal olduğunu bilir. Akıllı olmayanlar da inanır ve gerçek zanneder. Bizim ahalide böyleleri çoktur. Ayrıca masal dinlemeyi de çok severler!
   Yalnız bir gerçek var ki masallardan dersler de çıkarılabilir. Sayfalarca yazarak anlatamayacağın bir şeyi bir masalla anlatabilirsin. İşte tıpkı şimdi anlatacağım masaldaki gibi..
   Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, pire berber iken...,diye başlayalım.
   Krallıkla yönetilen bir ülke varmış.. Bir gün kral ölmüş.. Yerine yeni kralın seçilmesi gündeme gelmiş.. Ülkenin yasalarına göre kral olmak isteyenler ilan edilen günde sarayın bahçesinde toplanırlarmış.. Saraydan uçurulan bir güvercin kimin kafasına konarsa o kral seçilirmiş..
   Ülkenin bir köşesinden iki yakın arkadaş kral olmak için, belirlenen günde sarayın bahçesinde bulunmak üzere, yola çıkmışlar.. Tabii ki yolculuk boyunca sohbet de etmişler. Bir tanesi diyormuş ki; ''Eğer kral seçilirsem herkese iyilik edeceğim. Memlekete demokrasi getireceğim. Kanun ve adaletten ayrılmayacağım. Herkese eşit muamele edeceğim.'' Öbürü de; ''Valla ben kral olursam bu milletin anasını ağlatacağım.. Kanun manun tanımayacağım..  Ölülerini bile kapıdan değil bacadan çıkartacağım.. İnsanları soyup soğana çevireceğim..'' gibi laflar etmiş. İyi niyetli olan birincisi, ''Neden böyle düşünüyorsun? Yazık değil mi?'' diye söyleyince; kötü niyetli olan bu arkadaş şöyle demiş: ''Sen merak etme. Bu millet hangi idareye layıksa kuş zaten gelip idare edecek olan o kişinin kafasına konar!''
   Neyse, iki arkadaş sarayın bahçesine zamanında varıp seçime katılmışlar. Kuş bizim kötü niyetli arkadaşın kafasına konmaz mı!  Tabii ki o kral seçilmiş.
   Yeni kral seçilir seçilmez gerçekten milletin anasını ağlatmaya başlamış. Dediği gibi, ölüleri bile bacadan çıkarttırıyor muş. Halk ne yapacağını şaşırmış. Memleketin ileri gelenler kralı yumuşatmak için çareler aramaya başlamış..
   Bir gün yine ileri gelenler toplantı halinde iken; ak sakallı biri bir öneride bulunmuş. ''Yahu bizim kral saraydaki seçime bir arkadaşı ile beraber gelmişti. O arkadaşı çok iyi birine benziyordu. Onu bulalım, kralla konuşup onu bu kötülükleri yapmaması için ikna etsin.'' Bu öneri beğenilmiş ve iyi niyetli arkadaşla görüşme kararı alınmış.
   İyi niyetli arkadaş bulunmuş.. Kralla görüşmesi için rica etmişler.. Zaten adı üzerinde iyi niyetli.. Öneriyi kabul etmiş ve saraya varmış..
   Kral arkadaşını iyi karşılamış..  Arkadaşı krala, ''Neden halka böyle kötü davranıyorsun? Yazık günah değil mi? Yapma böyle..'' türünden laflar edince; kral arkadaşına; ''Biz buraya gelirken ne konuşmuştuk? Dediklerimi iyi hatırla. Dediklerimden farklı bir şey yapıyor muyum, sen onu söyle. Eğer bu halk demokrasiye adalete layık olsaydı kuş gelir senin kafana konardı!'' Demiş. ''Demek ki bu halk böyle bir idareye layık ki kuş gelip benim kafama kondu. Ben de gerekeni yapıyorum.'' Arkadaşı bunun üzerine söyleyecek laf bulamayıp oradan ayrılmış.
   Bizim masal burada bitti.
   Şimdi 23 Haziranda, İstanbul semalarında bir kuş uçacak. Bakalım kimin başına konacak! Binali Yıldırım'ın başına mı yoksa Ekrem İmamoğlu'nun başına mı?
   İstanbul halkının (Ya da Türk halkının) hangi idareye layık olduğunu o zaman göreceğiz!