İlk gençlikten delikanlılığa evrildiğim yıllardı… Militan coşkuların en doruğundayken şiirleriyle tanıdım Ahmet Erhan’ı. Tepeden tırnağa inanç ve ümitten ibaret ruhuma iyi gelen şiirler alıyordu kaleme… Eylül kasırgasında sığındığım limanlardan biriydi de aynı zamanda, bir deniz feneri gibi aydınlatıyordu önümü… Dizelerinde yaralarımı sarıyor, kendimi yeniliyor, daha bir sarılıyordum kavgama. Yıllar sonra bakarken gördüm, şiirli hazlarla yeni tanışmaya başladığım yıllarda tuttuğum defterime bir şiirini almışım: “Bugün de ölmedim anne”. Sokakların postal zoru ile insansızlaştırıldığı o zehirden günlerde, şiirdeki, “…Yüreğimi kalkan bilip sokağa çıktım” dizesine vurulmuştum. Yiğitçe gelmişti bana… Hayatın düşmanlarına inat “bir gün daha fala yaşamanın” boyun borcu olduğu o günlerde, soluk alıp vermek bile cuntaya karşı yapılmış esaslı bir eylemdi. Yitip giden evlatların ardından gözyaşı döken annelere verilecek en büyük hediye, en kutlu müjdeydi de aynı zamanda…

 

Ölmedi, eylül kasırgasından canını kurtardı, yaşadı şairim… Delikanlılıktan çıkıp olgunluk yaşlarına erdiğim zamanlarda hep gözüm üzerinde oldu, şiiriyle beslenip, zenginleştim… Acul militan, içindeki köz hiç sönmese de, yerini, hayatı daha derinlerde kavramaya çalışan, bilginin peşinde koşan birine bırakıyordu yavaş yavaş... Bu yolculukta da torbamdaydı şiiri. Sonra izini kaybettim, sesi çıkmaz olmuştu nedense. Adı hep bilinse, şiirleri akıllarda dursa da, bildik ortamların görünmeziydi artık… Bilmiyordum, ya da biliyordum da unutmuşum, hastaymış meğer… Ardından yazılanlardan okuduğuma göre önce alkol tedavisi görmüş epeyce, sonra da amansız hastalıkla cebelleşmiş… Bir şiirinde yazdığı gibi 112’den başka her şeye kilitlenmiş şebekesi, ambulans şoförleri ile hısım akraba olmuş gide gele. En sonunda da tümden yenik düşmüş…

 

“ŞİİR VAR SANDI GÖMÜTLÜKTE”

Benim de bir parça içinden geçip, şen çocuk sesimi kattığım 78 kuşağının önemli şairlerinden biriydi Ahmet Erhan. Kendine özgü bir sesi vardı. Ağzınıza gelen kekre tattan da anlıyordunuz ki, meyhane ile tımarhane arasında ki bir kavşakta üretiyordu şiirini. Kolay anlaşılır ancak zor hazmedilir bir dili vardı. Sözcük oyunlarına kaçmadan; anlamı bayat, ölmüş imgelerin ardına saklamadan; sözü rüküş, zorlama süslere bezemeden kurardı dizelerini. Popüler olmak gibi bir kaygısı hiç olmadı. Sıkı okur dışında adı çok az bilindi bu yüzden. Başta Teoman olmak üzere kimi sanatçılar şiirlerini bestelemişti oysa. Halil Ergün’ün klipini çekerek milyonlara izlettiği, “…Anne ben geldim / oğlun / hayırsızın” dizeleriyle biten şiir de ona aitti…

 

O imgelerin, dizelerin ve elbette bizcileyin yazı heveskârlarının boynunu bükük bırakarak yıldızlara ağdı şimdi, hem de elli üç gibi çok erken bir yaşta… Oysa yapacak çok şeyi, yazacak çok şiiri vardı. Ölüm, yapıtlarında çok kullandığı izleklerden biriydi. “...anla, tek yasal sloganın şu olduğunu: / tek yol ölüm!” diyordu örneğin bir şiirinde. Ondan olacak zahir, ölüme koştu erkenden… Tahsin Şentük’ün, İbrahim Yıldız’ın ardından yazdığı gibi, “Şiir var sandı gömütlükte…” Kavgamın, sevdamın şairi çiçek kokularına karışacak artık doğada… Bitkilerde şiirsel hazları körükleyen şaşırtıcı bir renk, ay ışığında yakamozlanan bir böceğin müzikli kanat vuruşu ve elbette yalnızca yüreğe değil hayatın tümüne seslenen sağlam dizeler olarak yaşayıp gidecek bende… Hüznümü artık canımdan bir parça saydığım denizyıldızlarıyla paylaşsam çare olur mu acaba? Yüreklerdeki sonbahar, bahara döner mi günü gelince? Biter mi bu hiç dinmeyen hasret? Zor. Ahmet Erhan’ın yeni hayatını bir şiiriyle selamlıyorum.

 

YAŞAMA SEVİNCİ

Bütün güzel kadınlarını bu dünyanın
Sevdim, diyebildiğim zaman
Bütün kentlerini gezdim, denizlerine girdim
Ve artık bir tek taş kalmadı tanımadığım,
bir tek yüz, bir tek yer adı
Söylenecek bütün sözleri dinledim ve söyledim
bütün söyleyeceklerimi
Acının bütün uçurumlarına indim ve çıktım
sevincin bütün dağlarına
Bütün çiçekleri kokladım ve kopardım
bütün meyveleri dallarından
Islanmadığım yağmur, savrulmadığım yel
kalmadı...

Bütün haklı kavgalarında dünyanın
dövüştüm, diyebildiğim zaman
Okudum bütün kitapları, bütün şiirleri yazdım
Ve topladım bütün dillerin en güzel sözlerini,
sıraladım tek bir sözlükte
Bütün mayınları, bütün dikenli telleri
ayıkladım sınırlardan
Ve bir tek zorba çıkmadı önüme.
Bu dünyada acı çeken tek bir insan yoktur,
diyebildiğim zaman
İşte o zaman ölebilirim.

Toprağımda bir çığlık olur da büyür
yaşama sevincim…