26 yaşını henüz geçmiş bir delikanlıydım büyük madenci yürüyüşünde… EKİ’ye işbaşı yapalı ise ancak 9 yıl olmuştu.

Yeni işçi sayılırdım ama işe girdiğim ilk günden beri sendikal mücadelenin içinde olduğum için epey deneyimliydim de… Grevin hazırlanmasından yürütülmesine kadar geçenin değil yalnızca, Zonguldak ve Havalisi Maden İşçileri Sendikası’nın, Genel Maden İşçileri Sendikası’na evrilmesinden bu yana geçen tüm sürecin canlı tanığıydım…

Sarı sendikacılığın ülkedeki simge isimlerinden Mehmet Tezer’in istifa edip, yerini, greve büyük bir başarıyla önderlik yapan Şemsi Denizer’e bırakmasının kafamda oluşturduğu soru işaretleri, bugün bile çengellenmiş vaziyette duruyor aklımda…

83’lerde işyerlerinde komiteler halinde başlayan mücadele, zamanın ruhunu da yakalayıp kartopu gibi büyümüş, 12 Eylül’ün kılıç artıklarını da toplayarak büyük grevi yönlendirecek kadroları da çıkarmıştı ortaya…

3 beş kişilik komiteler yüzlerle ifade edilecek sayılara ulaşmıştı grevde. Havza Komitesi olarak Murat Aksoy’un başkanlığında her gün toplanıyor, ertesi günü planlamaya çalışıyorduk…

Atılacak sloganlardan yürünecek güzergâha, kortej sırasından toplanma saatine kadar her şeyi, bir akşam önceden planlanıyor, hiç şaşmayan bir kesinlikle de uyguluyorduk…

Yüz bin yürekle, yüzlerce kilometre yol kat ettik, 60 gün boyunca kenti adeta işgal altında tuttuk da en küçük bir adli vakaya yol açmadık Zonguldak’ta. Bu tümüyle o komitelerin ve maden işçisinin şuurlu davranışının gücüydü…

 

AVAM DİLİ HİÇ HAKİM OLMADI SAFLARIMIZA

Zonguldak madencilerinin bu ilk yasal grevi, dünyayı ayağa kaldıran bir görkem, göz yaşartıcı bir dayanışma ve siyasal söylemi son derece yüksek bir şekilde sürdü, öyle de bitti.

Mengen Dağları’nın ayaza kesmiş kuytuluklarında ateşböcekleri gibi geceyi ışıtırken, içimizde çoğalan öfkeden çok umuttu bu yüzden…

Çocuklarımızın daha iyi bir dünyada yaşamasının kavgasını veriyorduk ve ilk kez bunun ellerimizde olduğunu görüyorduk, biraz daha dayanırsak başaracaktık…

Kimi şeyleri başardık da… Bir ölçüde de olsa insan gibi yaşayacağımız ücreti kazanmakla kalmadık, Özalizm denen putu da yıktık ülkede. Ekmeğimize göz diken açgözlülüğe de hak ettiği dersi vererek sahip çıktık geleceğimize…

Hiç tartışma yok ki, ANAP iktidarı ile vahşi kapitalizmin has temsilcisi Cumhurbaşkanı Özal vardı hedefimizde…

Zaman zaman espri dozu yüksek sloganlar attıysak da, düzeyi hiç aşağılara düşürmedik, aramızda çok sayıda lümpen olsa da avam dili ne güzel ki hiç hakim olmadı saflarımıza…

Akıldanelik yapma heveskarı bir gazetecinin gerçeğe değil de tevatürlere yaslanarak yazdığı gibi “İşçiler ocağa Semra …..” sloganı yüz binlerin haykırışı değil, birkaç kendini bilmezin kendi arasında yaptığı maço sohbetin ürünüydü en fazla…

Kaç gündür hafızamı yokluyorum, o günleri yaşamış, sloganları attırmış insanlarla konuşuyorum uzun uzun. Kimse öyle bir sloganın haykırıldığını anımsamıyor.

 

EGEMENLER BÖYLE İSTİYORLAR ÇÜNKÜ

Bu söz neden öne çıkarılıyor öyleyse?

Birincisi dezenformasyon yaparak hakları için mücadele etmek yerine egemenlere yaranma stratejisinin daha doğru olduğu fikrini topluma empoze etmek, ikincisi de yalnızca ülke değil, dünya işçi sınıfı tarihinin en güzide sayfalarından biri olan görkemli direnişi itibarsızlaştırmak için…

Egemenler böyle bir ruh hali istiyorlar çünkü kentten…

Hakları için mücadele etmeyen, kendisine biçilen deli gömleğini hiç itiraz etmeden giyen, Tayyiplerin, Toptanların, Uçarların ağzından çıkan her sözcüğü kelam-ı kadim sayıp başının üstüne koyan bir ahali olsun istiyorlar Zonguldak’ta…

Ödenmeyen ikramiyeleri için Genel Müdürlüğün kapısına dayanan insanların hak mücadelesini “eşkıyalık” olarak nitelendirmeleri de bundan, Zonguldak’ın içinde bulunduğu kötü tablonun sonuçlarına greve mal etme çabaları da…

Önlerine barikat kurularak kendi işyerlerine girmeleri engellenen hakkı yenmiş işçilerin öfkesini anlamaya çalışmadıkları gibi, çay-simit hesabına parası yetmeyen işçilerin Özallara duyduğu öfkeyi de anlamıyorlar…

O destan yazan direniş olmasa bugün havzada devlet işletmeciliği diye bir şeyin kalmayacağını çok iyi bildikleri halde, gerçeği tersyüz ederek grevi TTK’yı küçülmesiyle sonuçlandığını söyleyerek karalamaya çalışıyorlar…

Yağmak yok… O şanlı direnişin itibarsızlaştırılmasına izin vermeyeceğiz asla…
En azından Mengen barikatında atılan sloganların ağzında yankısı hâlâ duran bizler yaşadığı sürece, destanını yazcağız o güzel kavganın…