Şöyle düşünüyorum güne dair:

İnsanlar yüksek mevkilere ulaştıkça kendilerini Tanrı zannedermiş!!!

Kıdem almak, yapılan mesleklerde başarının, meşakkatli bir mücadelenin ardından elde edilen bir mertebe olmalı. Kıdem almak, sınıf atlamak, yapılan işin, emeğin üzerinden mevzu bahisse, başarı sayılmalı. Çünkü ardında, çalışmak, emek vermek gibi mesailer bırakır hedefe ulaşabilmek adına. Buraya kadarki kısmı tarife uyanlar açısından sıkıntı teşkil etmez diye düşünüyorum, sahiden de alın teri ile kıdem almışsa kişi helal olsun. Birilerinin zümresinden diye tepeden bir balonla montelendiyse mevkie, kıymeti yok, en azından benim gözümde yok. Hiç bir saltanat baki değildir erdemli olabilmek büyük meseledir.

İşte bu mevkilerde asılı kalanlar, içselleştiremeyenler bulundukları yerin değerini kıymetini bilmeyenlerin ya da doyumsuz olanların, olmadık zamanlarda gereksiz açıklama yapmalarına ve aslında kendilerini küçük düşüren yorumlarına ve bakış açılarına biraz takıntılıyım bu günlerde.

Zira ucu bana yaptığım işlere ve mesleklere dokunuyor.

Bazı meslekler vardırevet kabul ediyorum, mektepli olmayı gerektirir. Doktorlar gibi ne bileyim bilimle ilgili alanlar gibi şu an aklıma gelmeyen nice meslekler gibi eğitim şartı tartışma götürmeyecek kadar önemlidir ve ciddidir. Alaylısı maazallah hayati kayıplara mahal verebilir. Alternatifi olsa da bazı mesleklerin alaylıları açısından yine de mekteplisi şarttır,eğitiminin alınmış olması esastır çünkü insan için canlılar için hayatidir. Bunun başka yolu formülü yoktur, hadi diyelim dinlemediniz ve burnunuzu soktunuz,mesleğin ve işin pansumancısı olursunuz sadece asla uzmanı olamazsınız, bu bir kuraldır. Bakın haddini bilmek gibi bir erdemi özetliyorum şu an!

Bu mesleklerin devamını kendi zihninizden geçirerek siz sıralayın, siz verin değerini kendi bakış açınıza göre istiyorum. Çünkü fikirler düşünceler kişiden kişiye değişebilir ancak eğitimin top yekûn bir doluluktan sonra tamamlandığını da bilmemiz gerekir diye düşünüyorum. Cehalet gider eşeklik baki kalır sözü boşuna söylenmemiştir herhalde!

Yani öğrenmek denilen kavram” beşikten mezara kadar” olarak tescillenmiştir, mevkilere konuşlanınca ister tepeden, ister tırnaklarınızla kazıyarak, iş bitmiş görev tamamlanmış olmuyor. Belki de asıl oradan sonra başlıyorsunuz öğrenmeye. Layıkıyla alınan ya da verilen sorumluluğun altından kalkabilmek için öğrenmeye çabalamaya daha çok çalışmaya mecbursunuz.

Biz canlılar özellikle İnsan soyundan olanlar yaradılışımız gereği çok yönlü olmaya her şeye burnumuzu sokmaya biraz meyilliyizdir ayıptır söylemesi. Hayatın renklerinde görürüz dünyayı ve rengârenk özelliklerin içinde buluruz kendimizi. İşte o kışkırtıcı renkler bizi gayri ihtiyari ressam olmaya sevk eder bir anda. Eline fırçasını tuvalini alan, kendince, kendi yeteneğince çizer durur.

 Buna hakkı da vardır, bunun hakkını da veriyordur mutlaka.Evet, hiç kimse resim yapıyorum diye Leonardo da Vinci’yi,Fablo Picasso’yu, ne bileyim SalvadorDali’yi tahtından etmeye kalkışmaz. Onlarda mezarlarından çıkıp “hey siz kim oluyorsunuz da resim yapıyorsunuz” demezler mesela! Resim yapmak isteyen, gönül gözüyle, dünya gözüyle görür ve çizer tuvale ve hatta görme özürlüler bile şahane resim yaparlar, buna karışmak, ayar çekmek kimsenin ne tekelinde, nede haddinedir. Kıskançlık yapanlar bu konuda olumsuz düşünüp konuşanların niyetleri sual edilmelidir. Ressam olmak için, resim yapmak için alaylı olunabilir çünkü yetenek diye bir özellik bahşedilmiştir.

Gelelim yazarlara; Edebiyat bir ülkenin ve o ülkenin kültürün birikmiş yaşam mirasıdır ve üzerine hergün yenileri eklenir, eskidikçe de değerlenir kıymetlenir her söz, her düşünce, her eser. Kaidesi kuralı vardır belki nitelikli işler ister ama o nitelikli işler nicelerin içinden çıkar ortaya. Kültürlerin mihenk taşları ozanlardan,yani alaylı olanlardan çıkar çoğunlukla ortaya, ya da onların tadı bir başka olur. Onlar kültürün beşiğinde bire bir solurlar havayı, acıyı kederi, mutluluğu başka tanımlar onlar.Şahsına münhasırdırlar kopyaları bile çekilemez çünkü aslını tutmaz.

Şu durumda bana göre yazmak, edebi eserler üretmek oda kimsenin tekelinde değildir. Kuralı olsa da kusursuz olanını ortaya koyabilmek imkânsızdır. Bunun nedeni ise kişiden kişiye değişen, bilirkişileri bile fikir bazında ayrıştıran değerlendirmeler neticesinde ortaya çıkmıştır. Birisinin beğendiğini bir diğeri yok sayabilir, çelişkisi bol olan bir mecraya dönüşebilir bir anda.

Hem alaylı hem mektepliyi kucaklayan bir alandır edebiyat ve insanların yazma hakkına ipotek koymak tıpkı resimde olduğu gibi kimsenin haddine değildir. Beğenilmek üzerinden yola çıkarsak zirveye taşınmak değişken bir aldanmaca doğurur. Hislerine ne dokunursa insanın, o gün, o an için neye, hangi duyguya ihtiyacı varsa, onu liste başı yapar insanoğlu çünkü. Bu bir Mevlana’nın sözüde olabilir Fuzuli’den bir söz de olabilirŞekspir’den bir şiirde. Dünya edebiyatlarından, söz ustalarından bambaşka kültürden de eserler bizim önceliğimiz olabilir çünkü insanadır yazılan çizilen söylenen ve yaşanılan.

Sen yazma, senin buna hakkın yok diyen hadsizler kendi kötü kalplerinin seslerini çoğaltmaya çalışanlardır. Okuma yazma bilen herkesin yazma hakkı vardır. Nitelik nicelik ayrımı zaten insanları hak ettiği yere koyacaktır, bertaraf etme eğiliminden vazgeçilmelidir. Mektepli alaylı çeşitliliği olağanüstü bir zenginliktir.

Bitmedi, son günlerde takıntılı olduğum en taze alan, belki de üzerinde en yoğun halimle çalıştığım, öğrenmeye üretmeye kendimi adadığım müzik. Yukarıda ki serzeniş, durum saptamasına ekliyorum bunu da ve hatta tazeliğinden olsa gerek önemsiyorum ciddi ciddi.

Bu serzenişler müzik içinde bu alanda da aynen böyledir; Üretmek, yine söylüyorum şahane bir şeydir ve bunun için hiç kimseden izin alınmaz. Evet, konumları gereği çizmeyi aşanlar,  belki haklarıyla, belki kazara kıdem alanlar işi gücü bırakıp bunlara kafa yormasınlar. Herkesin kendi gözünden gördüğü bir resmi, kendi içinden süzdüğü sözü, kendi nağmelerinde mırıldandığı şarkısı vardır, olmalıdır da, bizi bütünleyici yapan zaten bu çeşitlilik değil midir?

İnsanlar tüketimden ziyada üretmelidir hem de daha çok. Herkes bildiği işi yapmalıdır sözünü,en iyisini yapabilmek adına kısmen kabul edebilirim. Neyin iyisi olduğunu denemeden kimse bilemez öyle değil mi? Ama insanların yeteneklerini baltalamak, onları kendi bakış açılarına göre sınıflandırmak yine söylüyorum kimsenin haddine değildir.

Birileri müzik yapıyor, şiir yazıyor, beste yapıyor diye ne Mozart’ın kemikleri sızlar, nede Münir Nurettin’in.Ne Nazım buna gönül koyar ne de Köroğlu. Nicelerin içinden nitelikli olanlar çıkar, işte onlar klasikleşir zaman içinde. Üretimin olmadığı yerde, buna gem vurulduğu yerde kendini bir halt zannedenlerin ekmeğine kaymak sürülür.

Sosyal medyadan, köşe yazılarından bilirkişi edasıyla konuşup kendince çabalayanları ve buna tutunanları al aşağıya etmek gayreti, çirkin bir gayrettir. Her mesleğin elbette eğitime donanıma ihtiyacı vardır layıkıyla yapılabilmesi için. Mekteplilerin alaylılara göre zaten bir öncelikleri var, zaten söz konusu bir yarışsa onlar önde başlayanlar arasındalar. Peki neyin tasası çekilen, neyin dayatması fütursuzca dillendirilen.

Sözün özü bu dünyadaki herkesin özellikle sanat adına her şeyi yapma hakkı vardır. Resim. Roman Şiir Beste Tiyatro aklınıza ne geliyorsa yapın, bu bir alaylı olarak size naçizane önerimdir. Nice olalım ki nicelerin içinden nitelikli olanı anlamlaştıralım. Birbirimizden öğrenmek kadar güzel ne var ki bu dünyada,Amatörlük ve onun ruhu çok özel anlamlı bir ayrıcalıktır tavsiye ederim. İyi bir öğrenci olduğunu bilen herkes nazarımda kutsaldır çünkü öğrenmenin yaşı yoktur. İnsanlar ne ile uğraşırlarsa onu öğrenmeye azmediyorlar işte bu da eğitimin içine doğrudan sokuyor kişileri, yani alaylı olarak başlanılan her şey sonradan mektepli yapıyor sizi. Öğrenmenin üretmenin yaşı yok birbirimizi aşağıya çekeceğimize bildiklerimizi paylaşalım tabi ki egolarımızdan arınabilirsek. Sözüm kendini ayrıştıran ve kendini ne yazık ki küçük düşüren mekteplilere, eğitimci olmak mekteple olmuyormuş, herkes üstüne alınmasın!!!

Cahil cesareti iyi bir şeydir tavsiye ederim,birazcık yürek ister sadece…