Hayatta herkesin kendisine örnek aldığı ve benzemek istediği bir rol modeli, bir idolü  vardır. Celal Abi'de benim idolümdü.
   Benim Celal Abi dediğim Celal Kurtuluş uzun boylu, sarışın, mavi gözlü ve oldukça yakışıklı ve karizmatik bir adamdı. Ama benim onu idol seçmem bu fiziki özellikleri ile ilgili değildi. Beni ona hayran bırakan onun kişiliği idi. Son derece geniş kültürü, esprili ve renkli kişiliği, mertliği ve şairliği beni çok etkilemişti. Kendisi ile çok iyi anlaştığımız için beni de çok severdi. 
   İki sene önce öldüğünde 76 yaşında idi ama hala delikanlı gibiydi.
   Size Celal Kurtuluş'u daha yakından tanıtmak isterim.
   Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinde doğmuştur. İstanbul Teknik Üniversitesinden (İTÜ) Yüksek maden mühendisi olarak mezun olduktan sonra devlet sektöründe çeşitli  görevlerde bulunmuştur. En son yaptığı görevler İskenderun Demir Çelik Fabrikaları (İSDEMİR) genel müdürlüğü, ve 1980'li yıllarda 7 sene süreyle yapmış olduğu ERDEMİR yönetim kurulu başkanlığıdır. 
   Celal Abi'nin görkemli iş hayatını ifade edebilmek için; onun İSDEMİR genel müdürü iken makamına tahsisli özel uçağının olduğunu belirtmeliyim. Hatta aynı zamanda çok çapkın olan Celal Abi uçağın hostesinin de çok güzel olduğunu söylerdi.
   Esprili kişiliğine örnek olarak da anlattığı anekdotlardan birini aktarayım: Hikaye baş mühendis olarak Seydişehir'de çalıştığı yıllarda, bir arazi çalışması sırasında geçiyor. Bulundukları yere yakın bir ağacın dalına bir kuş konuyor. O sırada yanında bulunan ve o yöreden olan bir işçi çavuşu  Celal Abi'ye, ''Beyim, görüyor musun; ne kadar güzel bir guş!'' diyor. Celal Abi'de, ''Guş değil, kuş'' deyince; çavuş şöyle diyor; ''Beyim, elbette siz daha iyi bilirsiniz. Muhakkak dediğiniz doğrudur. Ama ne kadar da guşa benziyor!''
   Celal Abi arkadaşları ile kağıt oyunları oynamayı da çok severdi. En çok da benimle bezik oynamayı severdi. Bezik oynarken bazen rakı ile peynirini bazen de viskisi ile çerezini yanından eksik etmezdi. Büyük bir zevkle içkisini yudumlarken sevdiği şiirlerden mısralar okurdu. Bayağı da güzel okurdu. Bu yüzden sık sık ona şiir okuturdum. Özellikle, bizim M.Ç.Lisesi'nde  edebiyat öğretmenliği de yapmış olan büyük şair Behçet Necatigil'in ''Gizli Sevda'' şiirini sık sık okuturdum. Hani şu; 
   ''Hani bir sevgilin vardı
   Yedi sekiz sene önce,
   Dün yolda gördüm
   Sevindi beni görünce''
   
dizeleri ile başlayan, ve;
   
   Mesutmuş, kocasını seviyormuş
   Kendilerininmiş evleri..
   Bir suçlu gibi ezik,
   Sana selam söyledi''
 
   dizeleri ile biten şiir.
 
   Nedense bu şiiri ikimizde çok severdik. Celal Abi bu şiirin son iki mısrasına ''mısra-ı berceste'' derdi. Şiirin akılda kalan ve en güzel dizesi demekmiş. Gerçekten de bu şiirde de öyle değil mi? Özellikle, sonradan kaderin yollarını ayırdığı ve başkaları ile evlenen  liseli aşıklar; size soruyorum!
   Böylesine değerli ve renkli bir kişiliği olan Celal Kurtuluş maalesef trajik bir şekilde öldü. Hem de benim karşımda bezik oynarken! Zaten çok sevdiğim bir kişinin birde benim karşımda ölmesi ve bunu saniye saniye izlemek zorunda kalmam beni hem çok üzmüş hem de çok etkilemiştir.
   TTK'da uzun yıllar çalışmam ve yöneticilik yapmam nedeniyle, iş kazalarında ölen çok insanlar  gördüm. Elbetteki çok üzüldüklerim oldu. Ama bunların ölümlerini Celal Abi'ninki gibi saniye saniye izlemek durumum olmamıştı. Bir insanın, hele de çok sevdiğiniz bir insanın ölümünü böylesine çaresizce izlemek gerçekten çok acı verici bir durum. Bunu ancak benim gibi yaşayan biri bilebilir.
   Bir gün yine Celal Abi ile İTÜ'lülerin Büklüm Sokaktaki lokali İTÜ Evi'nde bezik oynuyorduk. Celal Abi her zamanki gibi keyifle oynuyor ve içkisini zevkle  yudumluyordu. Epeyce uzun bir süre oynadıktan sonra, artık son elleri oynayıp kalkalım dedik. Zaten o sırada Fenerbahçe-Galatasaray maçı da başlamak üzere idi.
    Bir ara Celal Abi elindeki kağıtları masaya bırakarak arkasına yaslandı. Ara sıra dinlenmek için böyle yapardı. Ben yine öyle yaptığını düşünerek beş on saniye bekledim. O sırada gözlerini sabit bir şekilde bana doğru dikmiş öylece bakıyordu. Bakması uzayınca  ikaz ettim; ''Celal Abi, niye bekliyorsun, oynasana!'' dedim. Ama o hiç tepki vermedi; sabit bakışlarla bana bakmaya devam etti. 
   İşte o zaman acaba kalp krizi mi geçiriyor diye şüphelendim. Ayağa kalkarak yanına gittim ve omuzlarından tutup hafifçe sarstım. Bu gibi durumlarda neler yapılması gerektiğini pek bilmiyordum ama kriz geçirenin öksürmesinde fayda olduğu aklımda kalmıştı. Bu yüzden ''Abi öksür!'' dedim. Öksürmeye çalıştı ama sadece çok hafif bir ''öhö'' sesi çıkarabildi. Bu sırada sağ elini de gömleğinin sol yakasındaki cebine doğru uzatmak ister gibi bir hareket yaptı ama başaramadı, eli geri düştü. Ben herhalde gömlek cebinde ilacı vardı düşüncesi ile elimi gömlek cebine sokmaya çalıştımsa da panikten başaramadım.
   Tüm bunlar yaşanırken oradaki insanlar maç seyretmeye hazırlanıyorlar ve olayın ciddiyetini fark etmiyorlardı..Ancak ben ''Celal Abi kalp krizi geçiriyor; ilk yardım bilen var mı?'', ve bir yandan da ''çabuk ambulans çağırın!'' diye bağırmaya başladığım zaman ilgilenmeye başladılar.
   Ambulansı beklerken Celal Abi önce başını hafifçe arkaya attı. Sonra gözleri kaydı,ağzını açtı ve dudağının kenarından bir kaç damla duru su aktı.
   Bunun her şeyin sonu olduğunu ilk yardım geldiği zaman anladık. Zira bunlar Celal Abi'nin ölümünün tescili imiş! İlk yardım ekibi yapacak bir şey olmadığını bile bile Celal Abi'yi hastaneye götürdü ama sonuç değişmedi.
   Tabii ki Celal Abi'nin ölümü beni çok sarsmıştı. Bunu fark eden eşim; ''Celal Bey seni çok severdi. Bezik oynamayı da çok severdi. Bak, seninle bezik oynarken öldü. Ayrıca, hiç çekmeden ve hiç kimseye de çektirmeden gitti.'' diye beni teselli etmeye çalışmıştı. 
   Değerli okuyucular, ben bu yazıyı sırf Celal Abi'yi anmak için yazmadım. Ayrıca, kalp krizi geçiren bir insanın saniye saniye neler yaşadığını anlatmak; ve ilk yardımın ne kadar önemli ve hayati olduğunu vurgulamak da istedim. Zira biliyorum ki; biz Türk milleti olarak sağlık konusunda yeterli duyarlılığa ve eğitime sahip değiliz. Ancak başımıza bir şey geldiğinde bunun değerini anlayabiliyoruz. Ama o zaman da iş işten geçmiş olabiliyor. 
   Nitekim, Celal Abi olayında ben veya oradakilerden herhangi biri bu konuda bilgili ve eğitimli olsa idi Celal Abi muhtemelen kurtarılabilirdi. Zira kalp krizi geçiren insana ilk on saniyede müdahale edildiğinde hayatının kurtarılabileceğini artık biliyoruz.
    Basit ilk yardım kurallarının bile ne derece önemli ve hayati olduğunun bilincine varabilirsek; yarın Allah korusun, bir şey olduğunda sevdiklerimizin hayatını da kurtarabileceğimizi unutmayalım!
 
                                                                                                                           Şerafettin Üstünkol