ÇÜRÜMÜŞ BİR ŞEYLER VAR…

"Eğer bir insan Hamlet’i okumadan yaşamını tamamlıyorsa, o kişi ömrünü bir kömür madeninin dibinde geçirmiş demektir" diye anlatılır Hamlet…

Shakespeare’nin 400 küsur yıl önce dünya edebiyatına kazandırdığı ünlü eser!..

Konusu kısaca şöyle:

Almanya’da Wittenberg Üniversitesinden mezun olan Hamlet ülkesine döndüğünde şunu görür: Amcası, kendisinin öz kardeşi olan Hamlet’in babasını öldürerek tahta geçmiş ve Hamlet’in annesiyle evlenmiştir.

Danimarka'da geçen bu oyunda; Prens Hamlet'in, kral olan babasını öldürdükten sonra tahta geçen ve annesi Gertrude ile evlenen amcası Claudius 'tan nasıl intikam aldığı anlatılır.

Hamlet ise aslında bir aydındır, kafası hızlı ve gereğinden çok çalışır ve böyle bir iktidar yozlaşmasına karşı bir Rönesans aydını kafasıyla savaşım verilemeyeceğinin de farkındadır. Çünkü geri döndüğü ülkesi Danimarka’da iktidar mekanizmasına egemen olan anlayış, henüz Ortaçağın sınırlarını aşamamıştır.

 

İşte eserde geçen 400 yıllık ünlü cümle “Çürümüş bir şeyler var Danimarka krallığında…” söylemi, o dönemlerde bir siyasi uyarı ifadesidir.

O da şudur:

Bir ülkede bir şeyler çürürken o ülkeyi yönetenlerin makamları olan Şatolar ve saraylar içindekilerle beraber çürür… Dünya tarihi, şatoların ve sarayların içindekilerle beraber çürürken toplumu da beraberinde çürüttüğünü göstermiştir…

Bazen toplum; asırlık birikimlerinin, değerlerinin, geleneklerinin, alıştığı yaşam tarzının talan edilmesiyle de, el konulmasıyla da,  peşkeş çekilmesiyle de çürür, çürütülür!

Aynen Zonguldak’ta ortaya çıkan çürümüşlük gibi;

Dedelerimizden bu yana Zonguldak insanının anılarında yeri bulunan limandaki Maden Mühendisleri Lokalinin, sırf içki içiliyor diye, ortadan kaldırılmak istenmesi gibi…

Zonguldak’ın Cadde ve sokaklarının şimdiye kadar hiç görülmedik bir biçimde dilenci istilasına uğraması gibi…

Dilencilik kavramının da boyut değiştirip “abi abla görmeden geçmeyin para verin” diyerek duygu sömürücülüğü yapan, bazen yaşları da 5 ve 6 olan çocuklardan oluşan sözde sokak çalgıcılığı yapan çingeneler ve kucaklarında bebeler bulunan genç ve sağlıklı çalışabilir durumdaki kadınlar şekline dönüşmesi gibi…

Çok merak ediyorum; dilencilik yasa ve yönetmeliklere göre suç değil mi, küçük yaşta çocukların okul yerine kaldırımlara ebeveynleri tarafından gönderilmeleri çocuk istismarı değil mi? Bizim böyle suçlarla uğraşacak zabıta ve emniyet güçlerimiz yok mu?

Merak ettiğim bir başka konu da AKP hükümetinin neden bu insanlara iş sahibi olmalarının önünü açmadığıdır, onlar da bizim hemşerilerimiz değil mi, bizlerle aynı haklara sahip ve bizlerle aynı statüde değiller mi?

Son 20 yılda neden Zonguldak’a bir yatırım yapılmadı, Karadeniz sahilindeki tüm iller büyüyüp gelişip birer büyükşehir olurlarken neden Zonguldak küçülüp geri gitti?

Neden yıkmağa meraklı yöneticiler var, Fevkani Köprüyü bile yıkmak istiyorlar, neden? Ne gibi bir rant var bu işte? Neden bu köprü sağlamlaştırılıp başka amaçlar kapsamında kullanılmıyor, örneğin köprü araç geçişine kapatılıp aile bütçelerine katkıda bulunmak isteyen kadınların el işleri köprü üstündeki belirlenecek bir yerde neden sergilenmiyor?

Neden turistik ve halka açık, ancak park olabilecek yerlere sanayi tesisleri yapılmak isteniyor? Neden bir Filyos Vadisi yok edilmek isteniyor? Zonguldak sahillerine yatırım yapıp turizme açmak yerine neden turizmden başka konularda inşaatlar yapılıyor ve hala bu ısrar neden sürdürülüyor?

Köylere yatırım yapmakla yükümlü her türlü kurum ve kuruluş neden sadece kendilerine yontuyor? Tahsis edilen paralar nerelere gidiyor? 80 senedir bir kaplıcayı bile hizmete sokamayan kimler? Bunlardan neden hesap sorulmuyor?

Pazaryeri olarak lanse edilen Soğuksu’daki alanın bitpazarına dönüşmesini engellemek kimin görevi? Sebze meyve satılması gereken yerlerde neden eskimiş don faniladan eski ayakkabılara kadar her şey satılıyor?

Zonguldak’ta Halk otobüsü kavramı tarihe karıştı, dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen böyle bir olay için harekete geçmesi gereken kimler? Hadi Belediye Başkanı çaresiz, partisinin milletvekilleri neden olaya uzaktan bakıyor ve halk içine çıkamıyorlar?

Çatalağzı neden santral cenneti, dünyanın neresinde görülmüş bu kadar küçük bir bölgenin bu kadar yüksek kapasiteli üretime tahsis edildiği? Buradaki firmalar neden basının ağzını kapatmak istiyorlar?

Belediyenin asli görevi inşaat yapmak mı, halka hizmet götürmek mi, bu neden sorgulanmıyor?

Zonguldak neden bitmeyen yolların, köprülerin, tünellerin ana vatanı?

Sağlık hizmetleri dibe vurmuş durumda, “hastanelerde sıra yok” diyenler randevu alımındaki sıradan habersiz görünüyorlar, bir haftaya sıra alabilenler mutlu, MR ve ultrason çekimlerinde sıra ise aylarca… AKP milletvekilleri ne işe yarıyor insan merak ediyor? Zonguldak’ın doktor gereksinimini bile CHP milletvekili Deniz Yavuzyılmaz çözüme kavuşturuyor…

Özellikle son 10 yıldır gelen giden valiler ne yaptı? Zonguldak’ın hangi sorununu çözdüler? Hangi önemli konu çözüme kavuşturuldu? Yatırım olmamasından kaynaklanan eylemsizliği valiler onu bunu ziyarete giderek, kabuller yaparak gidermeye çalışıyorlar.

Daire müdürleri de üst makamlara yaranma peşinde… Dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde makamında oturan daire müdürü göremezsiniz, bizim müdürleri ise saha çalışması yaparken göremezsiniz, senede bir iki kere yaparlar, onu da yanlarına kahvaltıyla kandırdıkları basın mensuplarını alarak yaparlar…

Bu liste uzuyor gidiyor.

Bu kentte çürüyoruz, sadece biz değil, kavramlar da çürüyor!..

Görüldüğü gibi çürümüş bir şeyler var Zonguldak’ta…

Shakespeare Hamlet’inde çürümüşlüğe 400 küsur yıl önce değinmiş, tarih tekerrür ediyor burada, Zonguldak’ta…

Ama birazcık farkla;

Çürümüşlük kokuşmuşluğa dönüşmüş durumda gelinen bu noktada!..