İnsanoğlunun tümü mü taş kafalı bilmiyorum. Ama bu kadar taş kafalı nasıl bir araya geldik de böyle bir dünya kurduk şaşılası bir şey. Hiçbir şeyden ders almadığımız gibi olan bitenin farkında bile değiliz birçoğumuz. Sorunların nasıl çözüleceğinden haberimiz olmadığı gibi akıl almaz bir açgözlülük ve şiddet duygusu sarmış her yanımızı. Hepimize yetip de artacak kadar varsıl dünyayı diğer canlılarla bölüşme, başka varlıkların yaşam hakkına saygı duyma gibi konularda da sıfırın da altını gösteriyoruz ibremiz…
 
Aklın sınırlarını zorlayacak büyüklükte bir virüs salgını yaşıyoruz örneğin. Dünyada yaşananlardan anlıyorum ki, tüm yaşam biçimimizi, alışkanlıklarımızı, davranışlarımızı, ilişkilerimizi değiştiren salgın bile hiçbir şey öğretmemiş bize. Şunu biliyoruz ki, iklim değişikliği dünyadaki diğer türlerle ilişkimizi de değiştirdi. Küresel ısınma nedeniyle, karada ve denizde yaşayan türler kutuplara yöneliyor. Bu da, normalde temas etmemesi gereken pek çok türün yan yana gelmesine neden oluyor.
 
CANLILAR HİÇ TANIMADIKLARI PATOJENLERLE TANIŞIYOR
Bazı aklı evvellerin “Olduysa oldu, ne var bunda” dediğini duyar gibiyim. Bilim insanlarının “patojen” dediği hastalık oluşturucu mikroplar, yeni tipte Koronavirüs örneğinde olduğu gibi bir türden başka türe bu yolla bulaşıyor. Daha önceden o patojeni tanımayan organizmalar, tıpkı insanoğlu gibi,
mücadele etmekte çok zorlanıyor. Çoğu zaman da mücadeleyi kaybederek, soyun tükenmesine kadar uzanan dramatik sonuçlar çıkıyor ortaya… 
 
Sadece küresel ısınma değil, küresel ısınmanın esaslı nedenlerinden biri olan ormansızlaşma da çok sayıda canlı türünün yaşam alanını kaybetmesine neden oluyor. Kendi ortamlarında yaşayamaz hale gelen hayvanlardan mikroorganizmalara kadar pek çok tür, göç ederek, başka habitatlarda yaşamaya mecbur kalıyor. Bu da yeni türlerle temas kurup, hiç tanımadığı yeni patojenlerle tanışmasına neden oluyor. Doğal olarak da yenik düşüp, yaşam hakkını kaybediyor…
 
DOĞAYLA İNATLAŞMAKTAN VAZ GEÇMELİYİZ
Şunu anlamalıyız artık, insanoğlunun gözü dönmüş şekilde yürüttüğü faaliyetler ekolojik dengeyi geri döndürülemez şekilde bozuyor. Diğer canlıların yaşam alanlarına hükmeden insanlar oraları türlü amaçlı kullanım alanına çevirerek yapılaştırıyor. Dağ-bayır, dere-tepe ova-yazı, yeraltı-yerüstü deniz içi-kıyısı demeden yapılaştırıyor. Maden aramak için ormanları kesip, çıkarmak için köstebek yuvasına döndürüyor her yeri. Fosil yakıt tüketmeye devam edip, inatla nükleer santraller kuruyor. Sonuç ortada…
 
Zonguldak farklı mı? Örnek çok da, ağaçları binlerce yıl yaşatacak olağanüstü bir ekosisteme sahip Alaplı ormanlarında altın arıyoruz arsızca. Dibine cüruf tesisi dikip, o ağaçların huzurunu bozuyoruz. Çatalazğı’nı termik cehennem yaptığımız yetmezmiş gibi Sakarya Irmağı’ndan Kızılırmak Deltası’na kadar olan bölgenin en değerli ekosistemi Filyos Vadisi’ni betona boğuyoruz. Cennet Amasra’ya termik santral yapıp doğal ve tarihi mirası yok etmeye çalışıyoruz. Daha ne kötülük yapacağız ki dünyaya…