“Yedisinde neyse yetmişinde de odur.”
“Can çıkar huy çıkmaz.”
Öyle kuru kuruya söylenmemiştir bu sözler diye düşünüyorum, mutlaka yaşamın tecrübeleri içinden damıtılmışlardır ve ben böylesi sözlere çoğunlukla inanmışımdır, önemli, değerli bulmuşumdur, satır araları da dâhildir buna.
 Hatta çoğu zaman rehber edinmişimdir. Kılavuzum olmuşlardır yolumdan emin olmadığım anlarımda.
Böylesi öğretici sözler de esneyebiliyormuş zaman içinde ve yeri geldiğinde, ihtiyaç duyulduğunda kuralların esnetildiği gibi.
Yazdığım kitaplarda, roman çalışmalarımda, şiirlerimde,ara ara kurgu olsa da, daha çok hayatımın izlerini barındırırım. Okura, becerebildiğim oranda,  samimiyetim geçsin isterim çünkü hepimiz bu gemide, aşağı yukarı aynı acılarla, aynı mutluluklarla,aynı endişelerle elbette beklentilerle, seyahat ediyoruz.
Çok azının tuzu kuru belki, belki de bize öyle geliyordur kim bilir.
Bu durum,  bestelerim ve güftelerim içinde geçerlidir. Onlar da içlerinde benden izler barındırır ve benim ruhumun müziğidir aslında hayatımın arka fonunda çalan.
Bedeni esir olanların ruhları özgürdür ve kendi kurallarını kendileri koyarlar böylesi ruhlar. Saltanatları özgürlüklerinden ötürüdür bir nevi.
Onu korunaklı yapan zırhlarım var ayrıca, ruhumu kutsamam bundan sanırım.
Kısacası ben hissettiğimi aktarmayı seçenlerdenim, gelen ve gelecek olan tüm eleştirilere rağmenşimdilik ben buyum.
Değişim dönüşüm başlığını yine kendim ile ilgili bir anım için attım, bir Baba kız ilişkisinde, törpülenen uçlar üzerinden, yaşanmış bir deneyimi aktarmak istedim sizlere.
 Aslında biraz gülümseten,biraz da keşke dedirten bir anılarımdan biri sadece!.
Kitaplarımda sıkça söz ettiğim üzere bir hayli sert, hatta ağır şiddete eğilimli bir babam vardı. Bu konuda babama yazdığım eleştirel şiirlerimüzerinden,kendisiyle birkaç kez karşı karşıya gelmişizdir mesela.
Hesaplaşmak demeyelim de,durum değerlendirmesi, dertleşmek diyelim hadi. Ama ben onunşu an meğer içinde gizlediği bambaşka bir yanından söz edeceğim sizlere.
Malum Zonguldak bizim vazgeçilmezimiz, kıymetlimiz, doğup büyüdüğüm ve halen yaşadığım yer. Bende Rüzgârlı Meşe çocuğuyum.Bizim vazgeçilmez bir parçamız Zonguldak ve bu coğrafya.
“Babam bu kent için bestelediğim Zonguldak Marşımı dinleyebilseydi, görebilseydi şayet koltukları nasıl kabarırdı az çok biliyorum artık.”
2010 yılında bir TV programı yapmıştık Zonguldak 67 kanalında. Şevket abiyle başlayıp daha sonra başka bir partnerlekendi yapımcısı ve sunucusu olduğumuz programdan söz ediyorum.
Tamamen amatörce, öğrenmeye bilgiye aç, dişimi tırnağıma kattığım bir dönemden söz ediyorum.
Ulusal yayındaydı ayrıca o dönemde kanal.
Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bir şeye ulaşabilmek tarifsiz bir mutluluktu,programın yayın hayatı bana göre çok erken bitse de başarma duygusu halen daha taptaze.
Gelelim değişim dönüşüme…
Oturduğumuz mahallede,Rüzgârlı Meşeden söz ediyorum sokağa bile çıkamayan biz, özellikle erkeklerden bizleri ve mahallenin bütün kızlarını uzak tutmaya çalışan adam Babam ve Babamın kızlarından biri olan ben bir TV programı yapıyordum, evliydim ama yine de Babamın kızıydım.
İşte tam o dönemde ben de bir takım sağlık sorunları baş göstermişti.
 Her kadının mutlaka yaptırması gereken, meme sağlığı kontrolü neticesindeçıkan bir sorun nedeniyle çekilen, mamografi sonrasında, meme dokusunda altı tane irili ufaklı kistler olduğu ortaya çıkmıştı ve memenin alınması söz konusuydu.
Ne kadar çok korktuğumu, üzüldüğümü anlatamam.
Eksal Kargı hocamda bu operasyonun doktoru olmuştu. Hocamın sayesinde bu işinde altından kalkmıştım. Sadece kist değil, tıbbi olarak başka şeylerde vardı elbette.
 Meme kistlerden temizlenmiş, test sonuçları iyi gelmekle birlikte, eriyen meme dokusunun içine protez yerleştirilmişti.
Kısa bir aradan sonra yine ekran serüvenine devam ettim elbette.
Yayına çıkarken giydiğim kostümlerime bile Babam izlediği için çok dikkat ediyordum.
Aslında Babam çoktan havaya girmişti, rahatsızlığımdan söz edilince telaşlanmış maliyeti konusunda desteğini ortaya koymuştu çoktan. Yeter ki sen görsel olarak iyi görün diyordu, anlatırım az sonra.
Kısa kostümler giydiğimde koyu renkli çoraplar seçiyordum ve dekoltesi az olan kıyafetleri tercih ediyordum daha çok. Eğer bir kız çocuğu iseniz, ilk önce Babanızdan onay beklersiniz,hele ki başarı ve beğeni söz konusu olduğunda.
Yine bir programımız canlı yayınlanırken, reklam arsında beni aramıştı, hem korkuyordum hem de övgü bekliyordum çünkü iyi hissediyordum kendimi.
Göğüs dekoltemin gözükmemesine (!) çoraplarımın koyu rengine kadar eleştirmişti o programda beni. Görsel olarak çıtayı çok yükseltmişti anlaşılan Babam.
Üstelik o kadar para ödedik diyordu. Çarkı felekteki hostes kızlarla mukayese ediyordu beni ve ekranlardaki güzel kadınlarla. Kuzguna yavrusu misali…”Derya Baykal’a konuk olduğumda da ağlamışlardı annemle iki gözü iki çeşme.”
Babamı tanımasam, bilmesem üzerimizdeki baskısını, belki bu denli gel git yaşamazdım o yıllara dair.
Çocukluğumdan kalan bir anıdır çorapla denize girmek örneğin, o kadar çok baskıcıydı ki her şeyden herkesten sakınırdı, kıskanırdı. Bir TV programıyla başlayan sahne yolculuğum ve Babamın inanılmaz değişimi, her sahnemde, her işimde bana ayna olmuştur.
Değişimin Babamda vücut bulan hali öylesine kıymetliydi ki, vakti geç olsa da bana iyi geliyordu.
Eğitim fırsatı vermemek. Benim evlilik kararımı benden habersiz meyhanede vermek! En çok sizi Babanız üzerken, en çok sizin için Babanız üzülürken yaşamı deneyimlemek, şimdilerde daha kıymetli geliyor.
Şiddet, hiddetonu tamamen esir almışken, ne zaman sevecek, ne zaman dövecek bilmezken, sadece benim tarafımdan sınırsız koşulsuz sevgi ile kat ettiğim yol, şimdilerde de sınırsız katıksız sevgi cümleleri kurduruyor bana.
Ara sıra da öfkeyi vurduruyor cümlelerimin kıyılarına elbette. Gardını almak da diyebiliriz buna.
Bir kız çocuğu olarak elimden alınan bütün haklarımı, “geç kaldıklarım hariç” kırk yaşımdan sonra geri aldım, o yüzden çok kıymetli,
 KIRKIMDAN SONRA AZMADIM KIRKIMDAN ÖNCE YAZMADIM Sözü benim için.
“Yedisiyle yetmişi” isterse insan değiştirebiliyormuş.
Can çıkmadan çıkan huylarda varmış…
Söyleyecek sözü olan vakit varken söylesin, susmasın. Sonra hayat susturuveriyor hiç beklenmedik bir anda yüreğinizi zorluyor sizi.