Bu gün size Eşekçi Ali'den bahsetmek istiyorum. Şimdi bazıları diyecek ki, ''memleket yanmış gidiyor; sen bize Eşekçi Aliyi anlatıyorsun!''
   İyi de, benim bu konularda şu aşamada yazacak fazla bir şeyim kalmadı. Zira ben başımıza gelenlerin nedenlerini de, ve daha gelecek olanları da defalarca yazdım. Ama meşhur bir yazar olmadığım için pek önemsenmedi. Hoş, meşhur yazarların da ne olduğunu biliyoruz. Çoğu nabza göre şerbet veren yalaka takımı! 
   Acaba sakal bıraksam yazdıklarım daha inandırıcı olabilir mi diye de düşünüyorum!
   Peki, ne yazdım? Uzun uzun anlatmama gerek yok; isteyenler eski yazılarımı bulup okuyabilir. Ama sadece şunu hatırlatayım: Tüm bu olup bitenler Amerikayı'da tetikçi olarak kullanan; ve tüm dünyayı tek bir devlet gibi görüp kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmeye çalışan Derin Dünya Devletinin kurguladığı Büyük Ortadoğu Projesi'nin hayata geçirilme senaryosunun sahneleridir. Bu projenin ne olduğunu, neden yapıldığını ve rol verilen aktörlerin ve hatta figüranların kimler olduğunu bile yazdım. Daha ne yazayım birader!.Aynı şeyleri tekrar tekrar yazmanın anlamı var mı?
   O zaman en iyisi Eşekçi Ali ile ilgili anımı anlatmak. Ama 60 sene öncesinden bahsediyorum. Bu yüzden Eşekçi Aliyi sadece yaşlılar hatırlayabilir.
   Biliyorsunuz daha önce Kilimli'de fenomen olmuş Kara Ahmet ve Köylü Muzaffer'den bahsetmiştim. Özellikle Kilimlililer çok ilgi göstermişlerdi. Zira bu kişiler zekaları ve kendilerine özgü felsefeleri ile kendilerini sevdirmiş insanlardı. Ama bu sefer Kilimli'de sevilen değil; tam tersine hiç sevilmeyen birinden bahsedeceğim. Ama önce, bu kişiyle, yani Eşekçi Ali ile ilgili yaşadığım bir anekdotu size aktarmak istiyorum.
   Eşekçi Ali orta yaşlarda, uzun boylu, oldukça yapılı,çiçek bozuğu suratlı, sevimsiz ve agresif bir adamdı. Kimi kimsesi yoktu. Hatta evi barkı bile yoktu. Nerede yer bulursa orada yatardı. Hatta, ben arkadaşların yalancısıyım, anlattıklarına göre: Karlı bir kış sabahı okula giderken güya sokakta uyuyan Eşekçi Ali'nin üzerinin karla kaplı olduğunu görmüşler ve karı temizlemek istemişler de; Eşekçi Ali, ''Üstümü açmayın lan! Terimi kurutacaksınız!'' demiş!..
   Eşekçi Ali geçimini Kilimli Karadere'den topladığı lavuar atığı (Lavuar:Kömür yıkama ve arıtma tesisi) kömürleri toplayıp kahvehanelere ve lokantalara satarak temin ederdi. Onu bütün Kilimli tanırdı. Nedense ona Eşekçi Ali ismini takmışlardı. Ama buna çok kızdığı için hiç kimse ona bu şekilde hitap edemezdi. Çünkü hemen saldırırdı.
   Sanıyorum ilkokul üçüncü sınıfta idim. Evimiz okulumuzdan oldukça uzak olduğu için Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ) bir ara bize bir servis arabası tahsis etmişti. Araba dediğimiz aslında bir kamyondu. Kamyonun kasasının üstünü ve yanlarını branda ile kapatmışlar, içine de boylamasına tahta sıralar koymuşlardı. Ama arka kısım açıktı. Burada da sadece demir çubuklardan kapı ve korkuluklar vardı. Bizim en büyük zevkimiz de arkada, korkulukların önünde durup etrafı seyretmek ve yoldan gelene geçene laf atmaktı.
   Bir gün yine arabada gidiyoruz. Ben yine arkada korkuluklara tutunarak ayakta duruyorum.  Aşağı Çarşı ile Köprübaşı arasındaki düz beton yolda ilerlediğimiz sırada baktım Eşekçi Ali küfesi sırtında yolda yürüyor. Onun kendisine Eşekçi Ali denmesine çok kızdığını bildiğimden başladım ''Eşekçi Ali! Eşekçi Ali!'' diye bağırmaya. Nasıl olsa arabadan hızlı koşup bizi yakalayamaz diye düşündüğüm için rahat ve keyifliydim.
   Eşekçi Ali ''ulan senin..!'' diye küfürler savurarak başladı arabanın arkasından koşmaya. Küfesi o sırada boş olmalı ki bayağı da hızlı koşuyor. Ben tabi buna rağmen arabayı yakalayamayacağına emin olduğum için sırıtıyorum.
   Derken, o da ne? Hızlı giden araba zınk diye durmasın mı? Araba duruyor, Eşekçi Ali hızla yaklaşıyor!  Eyvah, tam bir kabus! Benim korkudan ödüm patlıyor. Üstelik gözüne fener tutulmuş tavşan gibi dondum kaldım. Arabanın iç kısımlarına kaçmayı bile akıl edemiyorum. Sadece arabanın bir an önce kalkması için dua ediyorum.
   Herhalde dualarım kabul oldu ki, Eşekçi Ali tam beni yakalamak üzere elini uzattığı sırada araba birden hareket etti. Tam da korku filmlerindeki gibi!
   Tabii Eşekçi Ali beni yakalayamadı ama o korku da bana yetti. Şimdi gözümün önüne getiriyorum da Eşekçi Ali'yi ''Elm Sokağında Kabus'' filmindeki Freddy Krueger'e benzetiyorum. En azından hafızamda öyle kalmış.
   Arabanın neden aniden durduğunu merak etmiş olabilirsiniz. O zamanlar araba sayısı çok az olduğu için yollar oldukça tenha idi. Bizim şoför de yolda gördüğü bir arkadaşına bir şey söylemek için durmuş. İyi ki sohbete başlamamıştı ve kalkış zamanlaması gerçekten harika idi. Yoksa yanmıştım!
   Size bir itirafta bulunayım mı? Bu olay uzun zaman rüyalarıma girdi ve kabuslarla uyandım. Hatta halen bile, zaman zaman Eşekçi Aliyi rüyalarımda  Freddy kılığında gördüğüm oluyor.
   Şimdi bu Eşekçi Ali olayını neden yazdığıma gelince: Bu olay bana çok büyük dersler verdi. Ben hayat derslerinden yararlanmaya çalışan biriyim ve bundan da çok yararlandım. Nasıl mı?
   -Gereksiz risklere girmemeyi;
   -Durduk yerde kimseye sataşmamayı;
   -Sonucundan korkabileceğin bir şeyi yapmamayı;
   -Hiç bir şeyin garanti olmadığını ve milyonda bir ihtimallerin bile hesaba katılması gerektiğini;
   Öğrendim!
   Bu kadar ders ve bu derslerden yararlanma yeter. Daha ne olsun?
   Görüyorsunuz Eşekçi Ali'den bile alınacak dersler varmış!