İnsanoğlu bir ileri iki geri, iki ileri bir geri ritmini, sanırım hiç bozmamış bugüne değin.

Öyle güzel top çevirmiş ki sistem, sonunda bezdirmiş oyuncularını, kalede olan da istisnasız golü yemiş.

Kazanan tarafa meyleden bir güruh varmış, dolayısıyla da kaleye bu durumda en zayıf halka geçiyormuş. Emir demiri keser misali!

Eşitlik, adalet, hak hukuk gibi kavramlarda o esnada oyun dışı kaldıkları için sahanın dışında sek sek oynuyorlarmış.

Hemen hemen her koşulda ve bir şekilde uyumlanmışlar, düzen kurucuların biçtiği rollere işlevini yitiren kavramlar.

Ağır bedeller ödetmiş bizim kavramlar, kendileri hiç bedel ödememişler. Kavramların o zamanlar dokunulmazlıkları varmış çünkü.

Somut ile soyut arasında o kadar çok sıkışıp kalmışlar ki, iki ucu çoklu değnek misali taraf seçmekte mecbur edilmişler.

Dertsiz tasasız şöyle gönlünce, keyfince, dilediğince yaşayamadan da beyin ölümleri gerçekleşivermiş bizim kavramların.

Korkutuldukça daha çok korkuları olmuş,  korkularını bastırmaya çalışırken de bir de başmışlar ki düzenin çarkında dişli olmuşlar. Kavramların hali içler acısı.

Vaatler üzerinde teselli aramışlar kendilerine. Yarınlara, başka dünyalara bel bağlamışlar. Bu arada kendilerine olan saygılarını da yitirmeye başlamışlar. Görev yerlerini, sorumluklarını daha kötüsü ne işe yaradıklarını unutmuşlar.

Yetmemiş birde cinsiyet terörü diye bir azılı kavram savaşının içine düşmüşler iyi mi?

Bu sınav onlara hepsinden ağır gelmiş. Bir de orada taraf olmak zorunluluğu gelip kapılarına dayanmamış mı?

Bırakmışlar ipin ucunu, arada kalmaktansa, erkeğiyle dişisiyle insanoğlunu baş başa bırakmışlar bir süre. Uzaktan izleyelim demişler.

İnsanoğlunun Erkek olanı, bunu fırsat bilmiş hiç kaçırır mı tabii, daha ilk günden kadını örselemeye başlamış.

Erkeğin kaburga kemiğinden var edilen kadın ne yapsın peki. Sistemin içinde erkeği doğurmakla görevlendirilen yine kadın oysa...

Üstelik kadına tohumu da bir erkeğe ektirmiş sistem!  Eksi artı, birbirine muhtaç iki cins var edilmiş Mecburi bir işbölümü içindeler zira.

Taraflardan biri olmadan diğerinin hiçbir hükmü yok, yani eşitlik her halükarda mevzu bahis.

Kör olanın bile görebileceği kadar somut bir gerçek var ortada.

Kavramlar uzaktan sinsice seyrediyormuş olan biteni. Meğer ne kadar kolaymış demişler kendi aralarında konuşurlarken. Hak, hukuk, adalet sağlayacağız diye çırpınıyorduk, şimdi ise içimiz boşaldıkça hafifledik, üstümüzden yük kalktı demişler.

Bu öyle güzel yerleşmiş ki evrenin içine, insanın zihnine, mümkün değil aksi bir sistemi yürürlüğe sokabilmek.

 Bunun karamsarlıkla, pespayelikle ilgisi de yok, görünen köy kılavuz istemiyor zira!

Eşitliğin bu kadar bariz ortada olduğu bir sistemde, neyin arayışında insanoğlu binlerce yıldır belli değil.

Kadın erkek eşitliği üzerinden terazinin kefesini dengeleyemeyen işgüzarlar, kadının ağır basan yanına hile ile çomak sokmuşlar.

Örseleye örseleye kadını gönüllü köle yapmış sistem. Öyle çok inanmış ki önceliğin kendisinde olmadığına.

Bizim oyun dışında bırakılan kavramlar ise halinden memnun, suya sabuna dokunmamak işin kolayına kaçmak, oh ne ala dünya.

Bitmemiş kadının eziyeti, örselenmesi.

Kadını, kendine bile faydası olmayan o kavramlar, ahlak namus kavramlarının altında ezmiş. Yetmemiş birde bütün sorumluluğu kadına biçmiş.

Kadını analığıyla kutsandığına inandırmış ama ayaklarının altına serdiği cenneti, kadını ayaklar altına alarak ve cehennemi yaşatarak hiç etmiş.

Kadının bedenini satmış umumi yerlerde, satılan kadın bedenin de de zevki sefa sürmüş erkek.

Ahlak, namus gibi kavramları velhasıl işine geldiği gibi eğip bükmüş sistem. Zaten eğilip bükülmeyecek de ne yapacak, öyle ya da böyle oyun dışı bırakılıyor. Diretemiyor…

Nerede hata yapılmış, kim doğruyu yanlışla ne zaman değiştirmiş belli değil.

Kadının hak arayışı ve onu binyıllardır bulamamasının nedeni ne peki?

Belki de ortada eşitsizlik diye bir gerekçe yoktur. Belki de üstün olanın kadın olduğunu kabul etmeyenlerin kurdukları bir oyundur bu. Kadın eğer erkeği doğuran bir varlıksa ki öyle (!) eşitlik konusu kapanmıştır o halde, üstün olduğunu önce kadın kabullenecek ki tartışma bitsin.

Yoksa bu kavramlar daha çok ortalığı velveleye verir.

Gündemi, kamuoyunu böylesi tartışmalarla meşgul mü ediyorlar, yoksa kadını aciz durumda göstermek için oyun mu kuruyorlar.

Namus kavramına gelince, kimse kimsenin namus ahlak bekçisi değil ki. Herkes kendi ruhundan bedeninden ve kimliğinden sorumlu...

Kendinize yapılmasını istemediğinizi, sizde başkalarına yapmazsanız düğüm çözülür.

Kavramların bile bu sistemde beyin ölümü gerçekleşmişken, sisteminde durup bir kendine bakması gerekmez mi?

Kadınının ayaklarının altına cennetin serildiğini söylüyorsa kutsal kitap, buna itiraz edenlerin hakkından gelinsin bi -zahmet.

Kadının olmadığı yerde üreme olmuyor. Ha tohum meselesi diyeceksiniz Onu da kutsal kitapta Meryem ana açıklasın…