Üçüncü özgür haftamızın üçüncü pazar gününü de yaşadık çok şükür. Bu pazar etrafıma daha olumlu, daha hoşgörülü baktım desem yeri var. Bayramın ilk günü olmasının etkisiyle de olabilir bu güzel bakmalar. Kimbilir. Görünüşe göre geçen yazımdaki bazı şikayetlerim bu kez yok gibi; çarşı içleri çer çöpten arınmış, tuvaletler açılmış, limanarkası yasak bölge olmaktan çıkmış,(tüneli kapalıydı) mezarlıklar temizlenmişti. Üç tepeyi otoyla dolaştığımızda engelleyen bir görevliye çatmamak da iyiydi. (Otoyla çarşıya inmek yasak diyenler olduydu.) 
 
Mezar ziyeretiyle başladık  gezmemize. Belki de bu ayrıcalığın son pazarı olacak. İnşallah ! Duamız sonrasında Ontemmuz'un yüksek tepesinden baktık biraz; hayatla ölüm tam da burada yanyanaydı. Seyrimizin bir yanı Kozlu İhsaniye'ye, bir yanı Zonguldak panoramasına bakıyordu. Yeşili, mavisiyle şehrim güzeldi vesselam. İniş yolunda oturan ağabeyimle sadece el sallamakla yetindiğimiz bayramlaşmayı yaparak Ontemmuz'un arka sokaklarından Çaydamar'a, oradan da Karaelmas'ta oturan ablama yol aldık.Onunla da hiç dokunulmayan iki selamlık vakitte bayramlaştık. Corona yüzünden epeyce garip bir bayram yaşıyorduk yani. 
 
Dönüş yolunda otomuzu kadırga yokuşuna park edip ver elini çarşı turu, kordon yürüyüşü, limanarkası dedik. Şurası şöyle olsa, burası böyle olsa diye diye kordondaki boşaltılan kahvehanelerin önünden limana vardık.(o sırada balık lokantası sökülüyordu). Fener mahallesi yolumuz üzerinde olunca, bir de yabani incir toplama zamanı ( reçel yapmak için) olunca orada da nefesleneceğimizi biliyorduk .
 
Havamızın ve manzaramızın liman güzelliğinde olması yürüyüşümüzün tek keyfiydi. Corona yasağı sonrasında keyifle oturup çay içilecek yerin bir tek liman arkasındaki çay ocağının olacağı da kesin bu gidişle; kapatılmazsa tabii. Corona yasakları bittiğinde ki yakın tarihte gerçekleşecek deniliyor. Sahil projesi bitinceye kadar limanın karşı yakası epey bir süre şantiyeye dönecektir çünkü.
 
Limana vardığımızda liman girişinden adliyenin oraya kadarki yol kenarının boydan boya deniz görünmeyecek yükseklikte saç duvarlarla kapatılmış olduğunu görmek projenin başladığının işaretini veriyordu. Bu başlangıç, yapılacaklar adına bir sürü soruya cevap alma merakımı da uyandırdı. Neydi bunlar;
Liman kıyıları dolduralacak mı, yıkılacakların içinde mühendisler lokali var mı, Ata'mızın Zonguldak'a ilk gelişinde denizden karaya çıktığı yer olan lokal yanındaki iskele yeri, asırlık çınar ağaçları, kordondaki palmiyeler, İsmet İnönü parkının adı ve heykeli korunacak  mı, şehitler anıtı da keza...
 
Projede, yıkılan tarihi EKİ işçi müdürlüğü binası ve beton iskelenin yeniden inşa edilecek olması projenin olumlu yanı olsa da, sahil bandının yenilenmesi çok mu gerekliydi diye de düşündüm durdum doğrusu; gün içinde otoyla geçtiğimiz mahalle ana yolları, ara sokaklar onca bakımsızken, şehrin ortasından geçen dere değişmeyen kirliliği ile akmaya devam ederken, (derenin temizlenmesi için Fevkaninin yıkılmasını savunanların olması da ayrı bir dert) Lavuar alanı yapılmayı beklerken, işsizliğe çözüm hiçbir olumlu adım atılmamışken, kömüre bağımlı geçim derdine başka alternatifler üretilmiyorken, sanat ve kültür merkezleri yetersizken, Üzülmez kültür vadisi projesi hala askıdan inmemişken, kent kimliğine yakışan bir meydanımız yokken (yıkılan tekel binası yeri ne olacak sahi ; doğru dürüst bir park da olmadı)....Say say bitmiyor... !
 
Sözlerimin olumsuzluğa çıkması yine suçum olsun diyelim. Bu kentin eskisiyim diyecek yaştayım ve  onu çok seviyorum. Kesilen her ağacı, korunmayıp yıkılan her eseri, her yok edilen sahili beni daha çok yaşlandırıyor bu şehirde. Anıları bir bir yok oluyor, bakılacak yüzü kayboluyor gittikçe; yapılan her yeni şey, bir çok güzelliğini alıp götürdü şimdiye dek. Korkum belki de bundan. Benim gibi düşünenlerle yanılmış olduğumuzu görmek en büyük sevincim olacaktır.
 
 Zonguldaklıyım demeyi hak etmek için onun kimliğine saygı duymak, var olan değerlerini yaşatmak, unutulanlarını hatırlatmak, doğasını, havasını, suyunu, canlı, cansız neyi varsa kıymet verip koruyup kollamaktır; burda doğup burda ölecek olmanın bir önemi yok bence.   Ben yaptım oldu diyenlerin ardından dua da edilir, beddua da.
 
Şehrini seven, burada yaşayıp burada ölmek isteyen, Zonguldaklıyım demekten gurur duyan sade bir vatandaş olarak, Zonguldak adına dua etmek isteyenlerdenim. Yazmak istemem de ondan. Saygılar, sevgiler minnetle anılacak işler yapmış ve yapacak olanlara.
 
Bir söz yerini buldu şimdi: Altı tane sadık hizmetkarım var, bütün bildiklerimi onlar bana öğretti, isimleri: Ne, niçin, ne zaman, nasıl, nerede ve kimdir. Rudyard Kipling